Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Kemal Derviş’in bir süreden beri, kendini ve onu merakla izleyenleri helak etme pahasına, gösterdiği çabanın nedenini ve amacını anlayabilmek için Türkiye’nin yarıda kalan istikrar programlarını hatırlamak gerekiyor. Özellikle de 2000 yılında uygulanmaya başlanan ve 19 Şubat kriziyle noktalanan programın serüvenini iyi analiz etmek şart. Sanırım Derviş, kendisinin devreye girmesiyle sonuçlanan bu serüveni iyi analiz ettiği için, seçim sonrasında uygulanacak ekonomik programa seçim öncesinde sağlam bir siyasal ve toplumsal destek sağlamaya uğraşıyor şimdi.
2000 yılında uygulanmaya başlanan IMF destekli program, aslında ideolojisi ve hazırlığı böyle bir programı uygulamaya pek elverişli olmayan iki partinin, DSP ve MHP’nin ağırlıkta olduğu bir koalisyonun, başka çıkar yol göremediği için benimsemek zorunda kaldığı bir programdı. 2000 yılında uygulanmaya başlandığı günlerden itibaren, kronik enflasyonu yenmeyi amaçlayan bu programın başarısı için arkasında sağlam bir toplumsal ve siyasal destek bulunmasının zorunlu olduğu biliniyordu.

2000 programı neden çöktü?
Ancak bu zorunluk önemsenmedi ve mali piyasaların programı "satın alması" yeterli görüldü; faizler hızla düşerken, Hazine’nin faiz yükü azalırken enflasyonda da düşüş başlayınca "biz bu işi kıvırdık" havasına girildi. IMF’nin ve özellikle Dünya Bankası’nın ciddi uyarılarına karşın yapısal reformlar savsaklandı. Kasım krizi yaşandıktan sonra programın başarısı için toplumsal mutabakatın gerekli olduğu bir kez daha hatırlandı, özellikle İSO Başkanı Hüsamettin Kavi bu konuda bir şeyler yapmaya çabaladı ama sonuç alamadı ve sonunda 19 Şubat’a gelindi.
19 Şubat sonrasında yaşanan kriz hükümetin önündeki seçenekleri sınırladığı ve hükümeti kayıtsız şartsız IMF’ye muhtaç duruma düşürdüğü için Derviş bir süre, Telekom krizi gibi olaylar dışında, kendi programını uygulayabildi, 11 Eylül olayı da bu sürece katkıda bulundu. Ancak 2002 baharında krizden çıkış ve yeniden büyümeye geçiş belirtileri görülünce Derviş, geçmiş deneyimleri de hesaba katarak, programı yeni reformlarla güçlendirerek sürdürmenin 57. hükümetle mümkün olmayacağını düşünmeye başladı galiba ve oradan da bugünkü noktaya gelindi.

Niyet iyi ama...
Şimdi Derviş seçim sonrasında tutarlı bir ekonomik program uygulayabilmek için, daha önceki programların uygulanmasında eksikliği hissedilen toplumsal ve siyasal desteği sağlayacak ittifakları seçim öncesinde oluşturmaya çalışıyor anladığım kadarıyla. Ancak bu noktada çok büyük engeller var önünde.
Birincisi, kendi itiraf ettiği gibi, siyasette deneyimsiz olmasının ve Türk siyasetçilerini yeterince tanımamasının getirdiği ciddi bir handikapı var. Baykal gibi kurtlarla aşık atayım derken Derviş farklı niteliği nedeniyle kazandığı puanları ve prestiji kaybedebilir. Belki de kaybetmeye başladı bile.
İkincisi, hedefini "merkez solda birlik" olarak tanımlayan Derviş’in kafasındaki soysal demokrasi modeli ya da "liberal - sosyal sentez" dediği şey, soldaki birliği oluşturacağı düşünülen kesimlerin özlemleriyle pek örtüşmeyebilir ve bu birlik görüntüde sağlanmış bir birlik olarak kalabilir. O zaman da Derviş’in amacı gerçekleşmez.
Üçüncüsü, Derviş’in yola çıkış nedenini oluşturan ve merkez soldaki bir toparlanmayı üzerine oturtmaya çalışacağı ekonomik programın başarı şansı da tartışmalı hale gelmiş durumda bugünün dünyasında. IMF destekli hemen tüm programların şu ya da bu şekilde başarısızlığa uğradığı bir dünyada bu tür bir ekonomik programı esas alan bir siyasi programın başarı şansı da tartışmalı görünüyor.
Derviş’in niyeti iyi belki ama bunlar da gözardı edilmemesi gereken noktalar bence.