Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Uygarlığın beşiği Irakı "şok ve dehşet" harekatıyla cehenneme çeviren ABDnin Irakı vurmaya karar verdiği aslında geçen yılın eylül ayında belli olmuştu. Başkan Bushun 17 Eylülde açıkladığı ABDnin yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi, bu saldırının gerekçesini de dünyaya ilan etmişti. Başkan Bushun Birleşmiş Milletler silah denetçilerine süre tanınmasını kabul etmesi ise bu haksız saldırıya yandaş kazanmak için atılmış bir adımdı. ABD saldırıya yandaş kazanma çabasını saldırı gününe kadar da sürdürdü. Gözü dönmüş süpergüç Amerika ile büyük poker oynamaya kalkışan bizim acemi kumarbazların geçen haftaki "oyunları", pek çok kimsenin ve piyasaların yüreğini ağzına getirdi. Sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim ve Türkiyenin bu ekiple ve bu anlayışla bu zor dönemi aşmasının çok zor olacağını, bu anlayış değişmediği taktirde ekonomide yeni bir şok ve dehşet dönemi yaşanabileceğini belirteyim. Dervişin uyarısı Ben de seçim günü bu köşede yer alan yazımı, sandığa atacağımız oyların önemini vurgulayarak şöyle bitirmişim: "ABDnin Irak operasyonunu devreye sokması Türkiyeyi bir anda yeni risklerle karşı karşıya getirebilir. Böyle bir noktada yeni hükümetin olaya yaklaşım tarzı, sonucu büyük ölçüde etkileyebilir... Bugün vereceğimiz oylarla, zorluklarla ve risklerle dolu bir dünyada, dar geçitten geçmeye çalışan bir ülkeyi yönetecek hükümeti belirleyeceğimizi unutmayalım." (Milliyet, 3 Kasım 2002) O günlerde ben de bu acı gerçeğin az çok farkındaydım ama, belki de böyle bir savaşı kendime göre kabul edilemez bulduğum için, savaşın önlenebileceği umudunu korumak istiyordum. Seçimden önce, ekim ayı ortasında Kemal Dervişle yaptığım görüşmede, onun bu konuya özel bir önem atfetmesinin anlamını da o noktada yeterince kavrayamadım galiba. O gün yaptığımız görüşmede Kemal Derviş, seçimden sonra kurulacak hükümetin ilk iş olarak (1) IMF ile mutabakat sağlayıp 2003 programını hazırlaması ve (2) Irak savaşı nedeniyle doğabilecek zararların telafisi için pazarlığa oturması gerektiğini vurgulamış ve şöyle konuşmuştu: "Biz savaş çıkmadan, savaş halinde gündeme gelecek ek kaynak ihtiyacının pazarlığını yapar ve güvencesini alırsak o zaman savaşın piyasalarda yaratacağı şoku hafif atlatabiliriz, panik havasını önleyebiliriz." (Milliyet, 16 Ekim 2002) En kötü senaryo Daha önce de yazdığım gibi, ne yazık ki tam tersi yapıldı, IMF ile anlaşmaya varılmadan ABD ile koyun pazarlığına oturuldu. İç ve dış piyasalarda Türkiye ekonomisinin ancak ABDden alınacak savaş desteğiyle ayakta durabileceği izlenimi yaratıldı. Sonra ABD ile anlaşma sağlanamadı ve bu savaş desteği de hikaye olunca, Türkiye savaşa Dervişin vurguladığı iki şartı da yerine getiremeden girmiş oldu. Bu arada iç ve dış piyasalarda hükümete duyulan güven sıfıra indi.Şimdi gelinen noktada en kötü senaryonun gerçekleşme olasılığı yükseliyor. Borç faizleri kesinlikte sürdürülemez noktada, reel faizler % 30lara tırmandı; iç borcun önemli bölümü dövize endeksli olduğu için döviz kurlarındaki yükseliş de borç yükünü tırmandırmaya başladı; savaşın yeni etkilerinin de devreye gireceği bir ortamda ekonominin büyüme ivmesinin hızla gerilemesi de olası. Kısacası iç borcun çevrilmesini olanaksız hale getirecek bütün faktörler tetiklenmiş bulunuyor.Ekonomiyi ve ülkeyi bu noktaya sürükleyenlerin şimdi tek çıkış yolu var galiba: "Sen büyüksün Amerika" deyip savaş desteğini koparmaya çalışmak ama bu da kolay değil. oulagay@milliyet.com.tr Seçimleri kazanan ve tek başına iktidar olan AKP yönetimine, kamuouyu, medya ve piyasalar cömertçe kredi açtı ve iyimser beklentilerin ağır bastığı birkaç hafta yaşadık. Faizler düştü, yatırımdan söz edilmeye başlandı, eurotahvil piyasasında TC tahvilleri değer kazandı. AKP yönetimi bu fırsatı iyi değerlendirip Türkiyeye olumlu yaklaşan IMF ile derhal mutabakat sağlasaydı ve 2003 bütçesiyle programını çıkarsaydı bu olumlu hava sürecekti. IMF ile mutabakat sağlandıktan sonra sıra ABD ile olası Irak savaşının yaratacağı zararların telafisi için pazarlığa oturmaya gelecekti.