Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ekonomiyi gazeteci olarak yakından izlemeye 1980’de başladım. Türkiye’de ve dünyada irili ufaklı birçok kriz yaşandı aradan geçen sürede.
Yaşananlardan dersler çıkartmaya çalıştım, krizleri doğuran şartlar konusunda hayli deneyim kazandım bu süreçte. Bu şartların olgunlaştığını hissettiğim noktalarda da, aklım sıra uyarı niteliğinde bir şeyler yazmaya çalıştım gazete köşelerinde. Örnek olarak 1994 krizi öncesindeki dönemde ve 2000 yılının ikinci yarısından itibaren yazdığım yazıları gösterebilirim.
Ülke ekonomisini krize doğru sürükleyen hükümetlerin ortak özelliğini de öğrendim bu süreçte. Yaptıkları yanlış tercihlerle ekonomiyi çıkmaza doğru götüren hükümetler, yapılan uyarıları ve eleştirileri “kötü niyet”e bağlayıp bildiklerini okumaya devam ederler. Krizin bütün belirtileri ortaya çıkana dek bu tavır değişmez.

AKP’nin krizi
Şimdi ne yazık ki gene böyle bir döneme girmiş bulunmaktayız. İktidara geldiği dönemde, pek çok kesimde duyulan endişeleri gidererek, ekonomi yönetiminde akılcı tercihler yapan ve 2002 - 2007 döneminde küresel ekonominin sağladığı olanaklardan yararlanmasını bilen Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti, büyük bir sorumsuzlukla ekonomiyi çıkmaza sürüklüyor. Yapılan uyarıları da dikkate almayarak, küresel krizin etkilerinin katmerli biçimde hissedileceği bir ortamın oluşmasına katkıda bulunuyor.
AKP hükümetinin bu çıkmaz sokağa girmesini üç ana nedene bağlayabiliriz.
Birincisi, AKP hükümeti ve Sayın Başbakan, yaşanmakta olan küresel krizin farklı niteliğini, olası etkilerini ve gelişme sürecini doğru algılayamadı. Küresel ekonomide bir kırılma noktasına gelindiğini anlayamadığı için de, “Krizin sonu yakın” saçmalığına inanarak “Biz bu işi atlatırız” havasına girdi.
İkincisi, Sayın Başbakan “Kriz bizi teğet geçecek” söylemiyle krizin Türkiye ekonomisindeki etkilerini hafife almanın, güven krizini aşmak için geçerli bir yöntem olacağını sandı ama sonuç tam tersi oldu. Krizin çarpıcı etkileri kendini gösterirken bu etkiyi kendi işlerinde ve yaşamlarında hisseden ekonominin aktörleri, Sayın Başbakan’a ve hükümete duyduğu güveni tamamen kaybetti.
Üçüncüsü, Sayın Başbakan ve hükümeti, önceliği 29 Mart yerel seçimlerine vererek, “Ekonominin sorunlarına sonra eğiliriz” havasına girdiği için ekonomideki çarpıcı bozulmaya seyirci kaldı.

IMF bahanesi
Ekonomideki bozulma sınai üretimden işsizliğe, bütçeden ihracata ve sermaye hareketlerine kadar her alanda kriz sinyalleri verirken hükümetin IMF ile sürdürdüğü pazarlık da gizlilik perdesi arkasında yaşanan bir komediye dönüştü.
Aklı başında olan ve rakamdan anlayan herkes Türkiye ekonomisinin 2008 yılında ne kadar küçüleceğini kestirmeye çalışırken, % 4’lük hayali büyüme hızı hedefine dayalı bir bütçeyle yola devam etmenin olanaksızlığını anlamak için IMF’ye hiç gerek yok. Hükümet IMF’yi kullanarak kendi fiyaskosuna yabancı bir ortak bulmaya çalışıyor.