Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türk Lirası'nın özellikle ABD doları karşısındaki güçlenmesini önlemek için TC Merkez Bankası'nı ve özellikle Başkan Serdengeçti'yi hedef tahtası haline getirenler bunun son örneğini sergiliyor şimdi. Dipten dolma ekonomi bilgileriyle yeri göğü inletenlere göre TL'nin değerlenmesinin tek nedeni Merkez Bankası'nın faizleri inatla yüksek tutması. Faizler aşağı çekilince dolar ve euro yukarı çıkmaya başlayacak, çürük TL ile sağlam ihracatçı olan beylerin keyfi yerine gelecek. Son haftalarda iş hayatının kimi kesimlerinden başlayıp hükümet erkanına sıçrayan ve bazı gazetelerin manşetlerine taşınan "Faizleri düşürün, memleket batıyor" yaygarası bir gerçeği bir kez daha suratımıza çarptı. Benim artık hiç kuşkum kalmadı: Bizim ekonomik sıkıntılarımızın temelindeki asıl sorun cehalet ve ilkellik. Dış şartları, küreselleşmenin etkilerini falan da gözardı etmemek gerek ama asıl sorun bizim insanımızın ekonomi bilmemesi, sap ile samanı birbirine karıştırması ve cehaletin cesaretiyle ahkâm keserek siyasiler üzerinde baskı kurması. Doları nasıl yükseltsek? Yakın geçmişte yaşananları anımsayanların kafasında yer eden "çare"lerden biri dış ticaret açığının ve cari işlemler açığının büyümesiydi. Cari işlemler açığının yeterince büyüdüğü ve finasmanında sorun çıktığı zaman döviz kurları zıplıyordu. Ancak bu iş biraz zaman istiyor, dövizin zıplaması için cari işlemler açığının iyice büyüyüp bir kriz yaratması gerekiyordu. Oysa bizim sabırsız beyler dövizi hemen zıplatmak istiyordu.Evet anahtar sözcük "kriz"di galiba. O halde yeni bir kriz yaratmak için bir şeyler yapmak lazımdı. 19 Şubat 2001'de yaşanan komediye neden olduğu söylenen "Anayasa fırlatma" olayı henüz belleklerden silinmemişti. Ne var ki bugünkü koşullarda bunu tekrarlamak kolay olmayabilirdi. O halde başka bir yöntem bulmalıydı. Askerle hükümeti kapıştıracak bir vesile yaratılabilir miydi acaba? ABD ile ya da IMF ile yeni bir krize ortam hazırlanabilir miydi? Sonunda Merkez Bankası beklenen faiz indirimini gerçekleştirdi ama TL'nin güçlenmesine tahammül edemeyenleri ve basındaki borazanlarını tatmin edemedi. Merkez Bankası'nın 3 puanlık faiz indirimi yetersiz bulundu. Faiz düşürme kararının açıklandığı gün döviz kurlarında belirleyici bir hareket yaşanmadı. Oysa bu tahammülsüz beylerin rahatlaması için doların ve euronun TL karşısında derhal değer kazanması gerekiyordu ve bunun da bir çaresi olmalıydı. Enflasyon lobisiyle elele Bugün bizim hâlâ bunları konuşmamız ve yazmamız çok acıklı aslında. Utanarak yazıyorum bunları ama ne yazık ki bu anlayış hâlâ etkili olabiliyor Türkiye'de. Yüksek faizin temel nedenlerini ortadan kaldırmadan faizleri düşürmenin marifet olduğunu düşünenler baskı grubu oluşturabiliyor bu ülkede. Daha çoook işimiz var bu ülkede ama önce şu dövizi zıplatmanın bir yolunu bulalım, gerisini sonra düşünürüz. oulagay@milliyet.com.tr Döviz kurlarının derhal yükselmesini isteyenler kurlarla enflasyon arasındaki yakın ilişkiyi düşünmüşler miydi acaba? TL'nin değer yitirmemesi, enflasyon hedefinin tutması açısından önemliydi. İşte tam bu noktada "döviz yükselsin" lobisi ile "enflasyon artık düşmesin" lobisinin çıkarları örtüşüyordu. Enflasyon lobisine göre 12 aylık enflasyonun % 30'lara düşmesi alarm zillerinin çalması için yeterliydi. 2001 yılında da böyle olmamış mıydı? Enflasyonun % 20'lere düştüğü noktada "TL'nin değerlenmesi ve enflasyondaki düşüş bizi öldürüyor" feryatları ortalığı kaplamamış mıydı? Şimdi gene bu "tehlike noktası"na yaklaşılıyordu ve Merkez Bankası da enflasyon hedefinin tutması için çaba harcıyordu. O halde ilk yıkılması gereken kale Merkez Bankası ve bu kaleyi korumaya çalışan banka yönetimiydi. Merkez Bankası'nın direnci kırıldığında kur ve enflasyon zıplamasının önündeki en büyük engel kalkmış olacaktı.