Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Osman ULAGAY

Firmalar ve bankalar 1998 hedeflerini saptarken % 50 enflasyon hedefine inanmazsa bu hedefi tutturmak zor olabilir

Yılmaz hükümeti enflasyonu 1998 sonunda % 50'ye, 1999 sonunda % 20'ye, 2000 yılının sonunda da % 3'e indireceğini açıkladı. Bu hedefler sürekli olarak tekrarlanıyor ve hükümetin bu hedefleri tutturmaya kararlı olduğu belirtiliyor.
Hedeflere diyecek yok ama hepimiz biliyoruz ki bu hedeflerin tutması için önce hedefleri koyanların sonra da ekonominin ajanlarının, piyasaların ve karar alıcıların bu hedeflere inanması lazım. Bunu belki çok sık tekrarlıyoruz ama Türkiye gibi enflasyonsuz yaşamın adeta unutulduğu bir ülkede bu inandırıcılığın sağlanması, enflasyonla mücadelenin başarısı için çok önemli.
Bu inandırıcılık ilk olarak hemen önümüzdeki günlerde, firmalar 1998 bütçelerini ve programlarını yaparken sınanacak. Acaba firmalar ve bankalar 1998 sonunda enflasyonun % 50'ye düşeceğine, gelecek yıl ortalama dolar kurunun 240 bin lira olacağına, ekonominin büyüme hızının % 3'e düşeceğine inanarak mı yapacak 1998 bütçelerini, programlarını; yoksa bu hedefleri bir eğilim göstergesi olarak alıp kendilerine göre hedefler mi belirleyecekler?

Firmaların hedefleri

Bu nokta hayli önemli çünkü belli bir hedef belirlendikten sonra davranış biçimleri de o hedeflere göre belirleniyor. Sözgelimi 1998 yılı sonunda enflasyonun % 50 değil de % 75 olacağını tahmin eden ve buna göre program yapan bir firma bu hedefin gerçekleşmesi halinde kendi hedeflerini tutturmuş olacak. Söz konusu firma diğer değişkenleri de kendi hedefine göre belirleyeceği için iç pazardaki durumu, kuru, reel faizi hep buna göre tahmin edecek ve bunun gerçekleşmesini umacak. Firmaların çoğunluğunun tahmini bu firmanın tahminine yakınsa, yani % 75 dolayında bir enflasyon tahmininden yola çıkılmışsa o zaman tüm davranışlar bu tahminin gerçekleşmesi doğrultusunda olacak.
Eğer firmalar hükümetin koyduğu hedeflere inanarak program yaparsa bu hedeflerin ciddi sürtüşmeler yaratmadan gerçekleşme olasılığı artar. Eğer firmalar hükümetin hedeflerini fazla ciddiye almaz ve gerek enflasyonun gerekse büyüme hızının biraz düşeceği varsayımını benimserse ve hükümet buna karşın kendi hedeflerini gerçekleştirecek politikalarda israr ederse bu kez sürtüşmeli bir süreç yaşanabilir, firmalar hükümeti caydırmak için baskı yapmaya başlayabilir. Bu nedenle hükümetin firmaları şu dönemde ikna etmesi, 1998 hedeflerinin mutlaka gerçekleşeceğine inandırması gerekiyor.

Üç yıl sonra % 50

İş aleminde şöyle bir nabız yoklaması yaptığınızda bunun hiç de kolay olmadığını farkediyorsunuz. Bu hükümetin enflasyonu düşürmek için bir şeyler yapacağına inananların çoğunluğu bunun çok yavaş bir düşüş olacağı kanısında. 1998 yılı için % 50'yi iddialı bulanlar hayli fazla. 2000 yılı için belirlenen % 3'lük hedefi ciddiye alan ise pek az.
Haftalık Para dergisinin hisseleri İMKB'de işlem gören 27 şirketin yetkilileriyle görüşerek yaptığı bir anket bu konuda bize bir fikir veriyor. Söz konusu şirketler enflasyonun 1998'de değil ancak 2000 yılında % 50 - 60 düzeyine çekilebileceğini, dolar kurunun da hükümetin tahmininde örgörülen 345 bin lira yerine 800 bin lira olacağını tahmin etmişler.
Bu anketin nasıl yapıldığını bilmiyorum ama Türkiye'de ciddi bir yaşam tarzı değişikliği olacağını sanmayan, "enflasyonsuz yaşam"a geçileceğini düşünmeyen çoğu kimsenin tahmininin hükümetin hedeflerinden hayli farklı olduğunu biliyorum.
Bu tür tahminleri değiştirmek için hükümetin önünde çok vakit yok. Firmalar ve bankalar 1998 bütçelerini, programlarını kesinleştirmeden onların tahminlerini etkileyecek adımları atmak, girişimleri yapmak gerekiyor. Bu alanda sağlanacak başarı, 1998 enflasyon hedefinin ve ona bağlı olan diğer hedeflerin tutma şansını büyük ölçüde artıracaktır.


Türkiye Genç İşadamları Derneği(TÜGİAD)'ın "Enflasyon" başlıklı yayınında Arjantin, Brezilya ve Meksika gibi ülkelerde enflasyonla mücadelenin nasıl başarıya ulaştığı da özetlenmiş. Arjantin örneğinde başarısız kalan istikrar programlarının enflasyonu nasıl % 5000'e kadar tırmandırdığı ve sonunda başarılı olan programın hangi öğeleri içerdiği şekilde görülüyor. Sorunu çözen önlemler arasında kamu kesimi disiplininin sağlanması ve iç para hacminin döviz tabanına dayandırılması büyük önem taşıyor.


1996'daki doğrudan yatırımlardan binde 3 pay alabildik.
Dünya çapında doğrudan yabancı sermaye yatırımları 1996 yılında 350 milyar dolara çıkarak yeni bir rekor kırdı. Ekonomik liberalizasyonun devamına bağlı olarak artan yabancı sermaye yatırımlarındaki büyüme, dünya GSMH'sının ve uluslararası ticaretin artış oranını geçti. Türkiye'nin doğrudan yabancı sermaye yatırımlarındaki payı ise yine küçük kaldı, gelişmekte olan ülkelerden önemli bir bölümünün Türkiye'den çok daha büyük miktarlarda yabancı sermaye çektiği görüldü.
Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan 1997 Dünya Yatırım Raporu'na göre 1996 yılında 1.1 milyar dolarlık doğrudan yabancı sermaye yatırımı çekebilen Türkiye'nin gelişen ülkeler toplamındaki payı binde 9'da, dünya toplamındaki payı ise binde 3'te kaldı. Endonezya ve Meksika gibi ülkeler Türkiye'nin yedi katı yatırım sermayesi çekerken Polonya, Macaristan ve Vietnam gibi ülkelerin çektiği yabancı sermaye miktarı da Türkiye'nin rakamını katladı.
1996 yılında 54 ülke yabancı sermaye çekmede yeni rekorlara erişirken 1987'de 1 trilyon dolar, 1993'te 2 trilyon dolar olan doğrudan yabancı sermaye yatırım stokları da 3.2 trilyona çıktı. Yabancı sermaye stoğu 6.2 milyar dolar olan Türkiye'nin payı ise binde 2'yi bile bulmadı.
Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında başrolü oynayan uluslararası şirketlerin ciroları ve aktifleri 1996'da dünya GSMH'sından ve ihracatından daha hızlı artış gösterdi. Bu şirketlerin sayısının bugün 44.000'e ulaştığı ve 280.000 yabancı ortaklığa sahip olduğu belirtiliyor.

Türkiye'nin en önemli projesi hangisi? 8 yıllık zorunlu eğitim mi? GAP mı? Enerji santralları mı? Tüp geçit mi?
Bu projelerin her biri kuşkusuz çok önemli, bazıları yaşamsal öneme sahip. Ancak Devlet Bakanı Işın Çelebi'ye göre Türkiye'nin şu an için en önemli projesi bunların hiç biri değil. Geçen hafta SİAD başkanlarına hitaben yaptığı konuşmada Türkiye'nin en önemli projesinin enflasyonla mücadele projesi olduğunu söylemiş Çelebi.
Çelebi'nin vermek istediği mesaj önemli. Hükümetin enflasyonla mücadeleyi gerçekten Türkiye'nin en önemli projesi olarak kabul ettiği ve birinci önceliği enflasyonla mücadeleye verdiği izlenimi yaygınlaşırsa bu mücadelede başarı kazanma şansı da artacak.
Bir kez daha belirtelim ki hükümetin bu izlenimi vermesi kolay olmayacak, çünkü enflasyonu düşürme vaadiyle işe başlayıp işin sonunu getiremeyen hükümetlerin kötü mirası belleklerden silinmiş değil. Pek çok kimse, "biz bu lafları çok duyduk, sonunda enflasyon daha da yükseldi", diyerek güvensizliğini ifade ediyor.
Bu güven bunalımını aşmak için hükümetin enflasyonla mücadeleyi Türkiye'nin en önemli sorunu olarak gördüğünü kanıtlaması lazım. Başbakan Yılmaz'ın 100. gün konuşmasını bu umutla dinledim ama doğrusu aradığımı bulamadım. Enflasyonu düşürme projesi, Sayın Yılmaz'ın konuşmasında değindiği bir sürü proje arasında biraz kaynadı gibi geldi bana. O konuşmayı dinleyen birinin, "evet, bu hükümetin birinci önceliğinin enflasyonu düşürmek olduğuna inandım", demesi pek kolay değildi her halde.
Hükümetin birinci önceliğinin enflasyonla mücadele olduğunu kanıtlaması için sözlerin ötesinde bu mücadelenin somut adımlarını atmaya başlaması da çok önemli. Hala sanki 31 aralık 1997'ye kadar kemer sıkmayı falan hiç düşünmeden güle oynaya gidilecek ve ondan sonra "mücadele" başlayacak gibi bir hava esiyor.


Yazara Email O.Ulagay@milliyet.com.tr