Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Ağar’ın çıkışıyla siyasette yeni dönem mi?
Tansu Çiller’in DYP’ye veda konuşmasını izlerken, bir yandan Çiller’in siyasette geçirdiği 12 yılı düşünerek hüzünlendim. Diğer yandan Yılmaz’ın, Demirel’in, İnönü’nün, Erbakan’ın ve diğerlerinin katkılarıyla bu 12 yılı nasıl harcadığımızı düşünerek hayıflandım.
Mehmet Ağar’ın, ezici bir çoğunlukla seçimi kazanıp DYP’nin yeni lideri olması ise önemsenmesi gereken bir gelişme gibi görünüyor. Neden derseniz, birincisi, iki dönemdir bağımsız olarak seçim kazanıp Meclis’e girmeyi başaran Ağar’ın Türkiye’de siyaset yapmanın yolunu yordamını iyi bildiği ortada. İkincisi, AKP’nin merkez sağı doldurma çabalarının ne ölçüde başarılı olacağı henüz belli değil. AKP’nin aslında farklı nitelikte kimseleri bünyesinde barındıran bir koalisyon olduğu da söyleniyor. Üçüncüsü, ANAP’ın ayrı bir parti olarak geleceği tartışmalı. Dördüncüsü, Ağar’ın MHP’nin tabanına hitap edebilecek nitelikleri de var. Tüm bu faktörleri bir arada düşünürsek Ağar’ın, merkezden sağa doğru uzanan hayli geniş bir alanda etkili olma ve çekim odağı haline gelme şansı var gibi görünüyor. Ağar bu şansı iyi kullanıp sağı toparlayabilirse AKP iktidarının şu ya da bu nedenle tökezlediği ve bekleneni veremediği noktada hemen akla gelen bir seçenek oluşturabilir belki de. DYP’nin, ANAP’ın, MHP’nin Meclis dışında olması ciddi bir handikap kuşkusuz ama biz de bugünden yarına yaşanacak bir yeni durumdan söz etmiyoruz zaten.

Tanıl Küçük:
Uluslararası rekabete teknolojik gelişme damgasını vurmaktadır. Bu açıdan baktığımızda Türk sanayiinin yeterince rekabetçi bir yapıya sahip olduğunu söylemek güçtür.

Hüsamettin Kavi:
Yarının küresel rekabet ortamında var olabilmenin öncelikli şartı, yarının teknolojilerini yaratacak genç insanlarımızın eğitimi, bilgisi, üretkenliği ve yaratıcılığıdır.

Zafer Çağlayan:
Günümüzde rekabet gücünü teknolojik gelişme belirliyor, teknolojik gelişmenin temelinde ise bilgi birikimi ve üretimi var, teknolojiyi kullanacak insanın önemi öne çıkıyor.



İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından düzenlenen Sanayi Kongresi’nde tuhaf bir şeylerin olacağını daha açış konuşmaları yapılırken hissettim. İSO Yönetim Kurulu Başkanı Tanıl Küçük, İSO Meclis Başkanı Hüsamettin Kavi ve TOBB Başkanı yerine konuşan Ankara Sanayi Odası Başkanı Zafer Çağlayan, sözbirliği etmişçesine, teknolojinin, araştırma-geliştirmenin (AR-GE), eğitim ve bilgi düzeyinin önemini vurguluyor; sanayimizin rekabet gücünü geliştirmek için bu alanlarda atılım yapmanın şart olduğunu belirtiyorlardı. AKP ve Kopenhag’la yatıp kalktığımız günlerde bu en azından benim için şaşırtıcı bir sürprizdi.
Onları dinlerken önce "Türkiye galiba farklı bir noktaya geldi; sonunda dövizi, faizi, borsayı konuşmaktan kurtulup teknolojiyi, AR-GE’yi, insanın önemini, verimliliği ve rekabet gücünü konuşmaya başladık" diye umutlandım. Ama hemen arkasından geçmişte yaşanan deneyimleri anımsadım ve bizim ekonomiyi uzun süredir izlemenin bana kazandırdığı o garip tedirginlik duygusu kapladı içimi. Biz ne zaman ekonominin özünü ilgilendiren konuları konuşmaya başlasak mutlaka bir kriz çıkar ve bu konular yine geri plana düşer; biz de kendimizi bir kez daha "Dolar çıkar mı, faiz biner mi, borsa çöker mi" kısır döngüsünün içinde buluruz.
Ekonomimizin, ekonomimizi oluşturan birimlerin gerçekten sağlıklı bir yapıya kavuşması için öncelikle önemsenmesi gereken bu konulara yeterince önem verilmediği için de hep taşıma suyla değirmen döndürüp yalancı baharlar yaşarız, ardından yeni krizlere sürükleniriz.

Şimdi bir kez daha bu kısır döngünün kırılabileceği umuduna kapılma noktasına geldik herhalde. Siyasi istikrarın sağlandığı, makroekonomik istikrarın ufukta belirdiği, enflasyonun düşme trendine girdiği bir ortamda firmaların teknolojiye, insan unsuruna, verimliliğe öncelik vererek rekabet güçlerini artırmaya yöneleceğini düşünmek mümkün hale geldi sanki. Dünyada yapılan araştırmaların ortaya koyduğu bir gerçek var. Firmalar ve sektörler, yaşamak ve gelişmek için başka çareleri kalmadığını kavradıkları noktada verimliliği artırma kaygısına düşüyor, bu amaçla inovasyona, teknoloji yenilemeye, insan kaynağının niteliğini geliştirmeye yöneliyor.
Bizim sanayi firmalarımız da giderek bu noktaya geldi ve göreceli istikrarın sağlandığı ortamda, sanayicinin söyleminde bu konular öne çıkmaya başladı galiba.
İSO tarafından yaptırılan "İmalat Sanayiinin Uluslararası Rekabet Gücü" araştırmasının çarpıcı sonuçlarından biri şöyle ifade ediliyor araştırma raporunda: "Elde edilen bulgular, Türkiye’nin sektörlere göre rekabet gücü açısından oldukça güç durumda olduğu sonucunu ortaya koymaktadır. AB’li rakiplerine göre imalat sanayii içinde yüksek rekabet gücüne sahip sektör bulunmamaktadır. Çalışmaya katılan işletmelerin de yalnızca yüzde 15.2’si AB’li rakiplerine göre yüksek rekabet sınırları içinde bulunmaktadır." Raporda, özellikle küçük ölçekli işletmelerin AB ile tam üyelik sürecinde çok olumsuz etkilenebileceği belirtilerek bu işletmelerin rekabet gücünün artırılmasına yönelik çabalara öncelik verilmesi isteniyor.

Uluslararası alanda rekabet gücünü koruyabilmek ve artırabilmek için bir şeyler yapmanın gereğini kavrayan firmaların birinci önceliği açık farkla "teknoloji yenileme"ye verdiğini grafikteki verilere baktığımızda görüyoruz. Buna karşılık AR-GE’ye odaklanma, insan kaynaklarını geliştirme, yerli ve yabancı ortaklarla birleşmelere yönelme gibi önlemlerin önemi hâlâ yeterince kavranmamış görünüyor. Araştırma hemen tüm sektörlerde bilişim teknolojisi altyapısının yetersiz olduğunu ortaya koyarken araştırmaya katılan firmaların, bilişim teknolojisine, rekabet gücünü etkileyen faktörler arasında son sırada yer vermesi de dikkati çekiyor. Rapordaki ifadeyle "Bu bulgu, rekabet gücü üzerindeki önemi giderek artan ve vazgeçilmez olan bilişim teknolojilerinin öneminin algılanmaması nedeniyle endişe vericidir".
Firmaların ve sektörlerin rekabet güçlerini artıracak önlemlere bilinçli bir biçimde yönelmesi için bu konuların sürekli gündemde tutulması ve hükümetin de (siyasi ve ekonomik istikrarı korumanın ötesinde) bu konuda yol gösterici ve özendirici bir rol oynaması gerekiyor.
İSO’nun düzenlediği Sanayi Kongresi bu konuları yeniden gündeme taşıyarak önemli bir işlevi yerine getirdi. Umarım şu ya da bu nedenle yeni bir kriz çıkmaz da bu konuları tartışmaya devam ederiz.