Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


IMF Avrupa 1. Bölge Direktörü Michael Deppler’in, AKP hükümetiyle tanışma turları sonrasında düzenlediği basın toplantısını dikkatle izledim. Yeni hükümetin birkaç bakanıyla görüşen Deppler’in ilk izlenimleri, beklenenin ötesinde açıklayıcıydı bence ve IMF ile ilişkilerin nasıl sürebileceği konusunda iyi bir fikir veriyordu. Deppler’in açıklamaları kısmen basında da yer aldı ama ben önemli olduğununu düşündüğüm bu açıklamalardan kendi edindiğim izlenimleri ortaya koyarak IMF - Türkiye ilişkilerinin geleceği konusunda bir öngörü yapmaya çalışacağım.
İlk izlenimim şu: Bu tanışma ziyaretinde AKP hükümetiyle IMF arasında yakın bir işbirliğinin ilk adımları atıldı. Artık AKP de, her Allahın günü IMF’ye söverek mastürbasyon ihtiyacını giderenlerin gözünde "vatanı ve milleti IMF’ye peşkeş çekenler" arasında sayılabilirdi.
Deppler’in umduğundan çok daha uyumlu ve IMF ile işbirliğine hazır bir hükümet bulduğu her halinden belli oluyordu. AKP hükümetiyle IMF’nin temel yaklaşımlardaki görüşleri gayet iyi örtüşmüş, hemen her konuda gözgöze bakabilecekleri anlaşılmıştı.

Deppler, birbuçuk yıldır uygulanmakta olan programın enflasyon, büyüme, kur ve faiz cephelerinde hedeflenen de öte bir başarı gösterdiğini vurgularken bu uygulamanın, temel doğrultusu hiç bozulmadan, devam etmesi gerektiğini de ortaya koydu. IMF, son kredi dilimi askıya alınmadan önce gündeme getirdiği koşulların hiç birinden de vazgeçmiş değildi.
Deppler’in açıklamaları, bazı AKP’li bakanların da katkılarıyla başlatılan tartışmalara son noktayı da net bir şekilde koyuyordu aslında. Buna göre uygulanmakta olan programın değişmeyecek olan öncelikleri şunlardı:
• Enflasyonla mücadele sürecekti. "Enflasyon öncelikli sorun değil" diyenlerin çıkışlarına pabuç bırakılmayacaktı.
• Borç yükünü düşürmek için faiz dışı fazla hedefinin tutturulması gerekliydi ve bu konuda bir gevşemeye gitme konusunda acele edilmemeliydi.
• Mali disiplin sürdürülecek ve kamu kesiminin küçültülmesi hedefine odaklanılacaktı.
• Kamu kesimindeki ücret ve maaş artışlarının geçmişteki enflasyona göre değil hedeflenen enflasyona göre belirlenmesi esas olacaktı.
Hazine’den sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan’ın yaptığı açıklamalar da bu temel öncelikler konusunda hükümetle IMF arasında tam bir görüş birliği olduğunu ve farklı nitelikteki beyanları ve spekülasyonları dikkate almamak gerektiğini düşündürüyor. Burada dikkat edilmesi gereken nokta IMF ile yapılan bu tanışma toplantılarında ilkeler bazında bir mutabakatın söz konusu olması. Rakamlara inen ayrıntılı çalışma önümüzdeki günlerde Türkiye’ye gelmesi beklenen IMF heyetiyle yapılacak.

Deppler’in basın toplantısında yaptığı açıklamaların en ilginç bölümünü, AKP’nin programa katmak istediği sosyal boyutla ilgili olarak söyledikleri oluşturdu bence. Deppler’e göre, AKP’nin sosyal boyutla ilgili önlemler paketi henüz ayrıntılı olarak ortaya konmadığı için üzerinde konuşmak mümkün değildi ama, "IMF, sanılanın tersine, böyle bir paketi desteklemeye hazırdı"; uygulanan programın toplumun bazı kesimlerinde yaratmış olduğu olumsuz etkileri telafi edecek önlemlerin alınmasını güçlü biçimde destekleyebilirdi.
Ali Babacan’ın da belirttiği gibi, AKP hükümeti bir yandan programın ana ilkelerine ve hedeflerine sadık kalırken (hatta daha da radikal hedefleri benimserken), diğer yandan programa sosyal boyut kazandıracak önlemler üzerindeki çalışmalarını sürdürüyor. IMF yetkilisi Deppler de bu tür önlemleri desteklemeye hazır hatta hevesli olduklarını açıklıyor. Bizim için hoş bir sürpriz bu. Kimi bakanların yaptığı gibi havaya girmek ve "IMF bize muhtaç" diye açıklamalar yapmak için henüz erken ama yoksulluğu ve eşitsizliği azaltmaya dönük önlemlere IMF’den destek sağlanabilirse bu gerçekten önemli bir aşama olacak.
Bütün bunlar olumlu gelişmeler, ancak somut konulara ve rakamlara girildiğinde IMF ile görüşmelerin çetin geçebileceğini gene de gözardı etmeyelim. Oluşan olumlu havaya kapılıp "IMF her isteğimizi onaylar" havasına girersek olumsuz süprizlerle de karşılabiliriz.