Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



ABD ve koalisyon ortaklarının Irak'a savaş açmalarının üzerinden bir yıl geçti. Benzersiz başarılarla(!) dolu bir yıldı bu. ABD Başkanı Bush'a ve İngiltere Başbakanı Blair'e haksızlık etmemek için bu müthiş yılın bilançosunu madde madde çıkartmak lazım. Bakın neler olmuş şu bir yılda:
• Saddam'ın korkunç kitle imha silahları olduğunu söyleyerek savaşı haklı göstermeye çalışan Bush ve Blair, bu silahlar bir türlü bulunamayınca, fare deliğine gizlenmiş ve saçı sakalına karışmış bir Saddam Hüseyin enkazıyla tatmin olmak zorunda kaldı.
• Başkan Bush'un, Saddam'ın dağılmış ordusunu yenerek elde edilen büyük askeri zaferi ilan ettiği 1 Mayıs gününden sonra 430 Amerikan askeri öldü.
• Toplam koalisyon kayıpları 675'i buldu, yaralı sayısı 3000'e yaklaştı.
• Birleşmiş Milletler görevlisi olan ya da başka görevlerle Irak'ta bulunan 150 sivil hayatını kaybetti.
• En az 13.500 Iraklı asker ve 8.500 dolayında sivil öldü.
• Irak operasyonu için ayrılan kaynak 100 milyar doları geçti. Yoksul ülkelere yapılan yıllık kalkınma yardımının toplamı ise 50 milyar dolar.
• Irak teröre açık bir ülke haline geldi ve küresel terör yeni başarılara imza atmaya başladı.
• Irak'ın bir iç savaş tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğu iddiaları yaygınlaştı.
Irak'ta elde edilen bu büyük başarı(!) ABD'ye Fas'tan Afganistan'a uzanan bölgeyi "düzeltme" cesaretini verdi ve BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) ısıtılıp gündeme getirildi. 13 Mart tarihli Financial Times gazetesi şimdi BOP'un da kadük olduğunu yazıyor.

Son birkaç yılda yaşanan gelişmeler de ABD'nin küresel düzenin tek hakimi haline gelme girişiminin çok ciddi engellerle karşılaştığını gösterdi. ABD'nin rakipsiz askeri gücünün ve ekonomik olanaklarının 21. yüzyılın küresel imparatorluğunu kurmaya ve sürdürmeye yeterli olmadığı açığa çıktı. Küresel terör de bu ortamda etkili olmaya devam etti.

Egemenlik paylaşımı
Çevirisi ülkemizde de ilgi gören İmparatorluk adlı kitabın iki yazarı Michael Hardt ile Antonio Negri, ABD'nin bugünkü durumunu, 13. yüzyılda desteğine muhtaç olduğu soyluların taleplerini içeren Magna Carta'yı imzalayarak onlara anayasal haklar tanımak zorunda kalan İngiltere Kralı John'un durumuna benzetiyorlar. ABD'nin küresel düzeni tek başına yönetmeye muktedir olmadığının ortaya çıktığını ve ABD'nin küresel düzenin "aristokratları", yani soyluları ile bir kontrat yapmak zorunda olduğunu ileri süren Hardt ve Negri'ye göre "küresel düzenin soyluları"nı çokuluslu şirketler, uluslararası kuruluşlar ve ABD dışındaki bazı güçlü devletler oluşturuyor. Küresel düzenin sürdürülebilmesi için ABD'nin bu "soylular" grubuyla yakın işbirliği yapması ve küresel egemenliği paylaşması gerekiyor. ABD, bu "soylular grubu"nun taleplerini içeren bir "küresel Magna Carta"yı imzalamak zorunda. Bunun yapılmaması halinde dünyadaki ihtilafların ve savaş halinin ortadan kalkmasının olanaksız olduğunu belirten Hardt ve Negri bu koşullarda küresel ekonominin geleceğinin de tehlikeye düşeceğini ileri sürüyor. (1)
Hardt ve Negri'ye göre ABD'nin dünyayı tek başına yönetme girişimi ekonomik alanda da çok olumsuz sonuçlar doğurdu ve "Washington konsensüsü" ile gündeme gelen neoliberal politikalar Asya ve Latin Amerika'da krizlere yol açtı dünya nüfusunun önemli bir bölümü ekonomik kalkınma sürecinin dışında kalarak yoksullaştı. Dünya nüfusunun önemli bir bölümünün üretici gücünü kullanılamaması bu insanların tüketici olarak dünya ekonomisine katılmasını da engelledi ve sistemi çıkmaza soktu. "Küresel Magna Carta"nın bu çıkmazı aşacak ve marjinalleşen insanları üretim ve tüketim sürecine katacak çözümleri de içermesi gerekiyor. Brezilya'nın başını çektiği "22'ler Grubu"nun "küresel aristokrasi" üzerinde etkili olacak adımlar atarak bu sürece katkıda bulunabileceğini belirten Hardt ve Negri, küreselleşme karşıtı grupların bazı taleplerini de dikkate alan bir büyük mutabakat sağlanmadan küresel düzenin istikrara kavuşmasının mümkün olmadığını vurguluyor.
Hardt ve Negri'nin önerilerini Zedillo'nun saptamasıyla birleştirince şu sonuca varmak mümkün: Küreselleşmenin ve küresel düzenin geleceği, suyun başını tutanların değişimin gereğini kabul etmesine bağlı.
(1) Hardt ve Negri'nin bu görüşleri Dünya Ekonomik Forumu'nun (World Economic Forum) Global Agenda adlı dergisinin 2004 Yıllık Toplantısı özel sayısında yer aldı.