Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yazın Avrupa'nın birçok kentinde klasik müzik festivalleri düzenlenir ve müzik meraklıları ünlü icracıları farklı mekanlarda ve ortamlarda dinleme olanağını bulur. İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafından düzenlenen İstanbul Müzik Festivali'nin de, gerek kullanılan mekanların görkemi gerekse programının zenginliğiyle özel bir yeri var bu festivaller arasında. Bu yıl kullanılan mekanlar arasında Ayasofya da var. Festival'in bu yılki sürprizi ise, katılacağını son anda bildiren ünlü mezzo soprano Cecilia Bartoli. Ayrıca ünlü şef Lorin Maazel yönetimindeki Bayerischen Rundfunks Senfoni Orkestrası'nı, Budapeşte Festival Orkestrası ile piyanist Alexander Toradze'yi, Kraliyet Operası Solistleri'ni, ünlü Tokyo Dörtlüsü'nü, Europa Galante ve Akademie für Alte Musik gibi barok müziğin önde gelen icracılarını ve daha birçok kalburüstü müzisyeni dinleme olanağını bulacağız bu yıl. Küresel jeopolitik değişirken ne yapmalı? Genelkurmay 2. Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın 29 Mayıs'ta yaptığı konuşma sonrasında yeniden tartışma gündemine giren "küreselleşme" olgusu aslında 1980'lerden bu yana yaşanmakta olan geniş kapsamlı küresel dönüşümün bir boyutunu oluşturuyor. Finanstan ekonomiye, kültürden siyasete pek çok alanda yeni gelişmeleri gündeme getiren bu büyük dönüşümde şimdi, mevcut küresel düzenin tüm kurumlarının ve kurallarının sınandığı ve ABD'nin tek başına hükmedeceği bir yeni küresel düzen kurma çabalarının öne çıktığı bir dönemden geçiyoruz. Bu dönemin belirleyici özelliği, uluslararası düzenin tüm kurumlarıyla birlikte küresel jeopolitik denklemin de bozulup yeniden kurulmak istenmesi. ABD STATÜKOYU YIKMAK İSTİYOR En az askerler kadar sivilleri de yakından ilgilendiren bu gelişmeler karşısında keşke sivil kesimden ve özellikle siyaset kadrolarından da Org. Büyükanıt'ınki gibi kapsamlı değerlendirmeler gelse ve konuyu, askerlerin kimi saplantılarından arındırılmış olarak, enine boyuna tartışabilsek. Şimdilik İsmet Berkan, Gündüz Aktan, M. Ali Kışlalı, Cengiz Çandar ve Hasan Cemal gibi köşe yazarlarının katkısıyla gazete köşelerinde sürmekte olan bu tartışmayı geliştirirken, sorulması gereken bazı önemli sorular var. Evet, tarihte belki de sık rastlanmayan bir durumla karşı karşıyayız. Mevcut uluslararası düzenin kurulmasında belirleyici rol oynamış olan ve bugün gelinen noktada bu düzenin hakim gücü haline gelen ABD, şimdi bu düzeni korumak değil değiştirmek istiyor. ABD, kendi ulusal güvenlik önceliklerini tüm dünyaya kabul ettirme ve küresel güvenlik paradigmasını da buna göre yeniden belirleme çabasında. Yakın gelecekte adını daha çok duyacağımızı sandığım Philip Bobbitt'in The Shield of Achilles (Aşil'in Kalkanı) adlı kapsamlı çalışmasında geliştirdiği tezlere göre, bu yeni paradigma, ABD ordusu dışındaki ulusal orduların da ABD'nin belirlediği küresel strateji içinde onlara ayrılan rolü oynamalarını öngörüyor. Bush yönetiminin bu tezlere sıcak baktığını düşünürsek, her ülkedeki askerleri yakından ilgilendiren gelişmelerin gündemde olduğunu söyleyebiliriz. Bizim askerlerin bu gelişmeler karşısında duyduğu tedirginliği ve Org. Büyükanıt'ın konuşmasını da, öncelikle bu çerçeve içinde değerlendirmek doğru olur diye düşünüyorum. Dünyaya hükmetme çabasındaki ABD' nin belirleyeceği önceliklere göre politika belirlemek ve ulusal güvenlik stratejisini bu çerçeveye oturtmak Türkiye için tek gerçekçi tercih mi? Bu tercihi sorgulamak "Batı karşıtı" ya da "3.Dünyacı" olmak anlamına gelir mi? ABD ile Fransa ve Almanya gibi önde gelen Avrupa ülkeleri arasındaki görüş ayrılıkları bütün derinliğiyle sürerken "Batı" diye bir jeopolitik bütünden söz etmek ne kadar anlamlı? Org. Büyükanıt konuşmasında "Avrupa Birliği, Türkiye'nin jeopolitik ve jeostratejik açıdan zorunluluğudur; bu zorunluluk Türkiye'nin sosyal, politik, ekonomik ve güvenlik hedefleriyle tam örtüşmektedir" derken aslında bu ayrımı yapmış olduğunu göstermedi mi? Böyle bir dünyada yaşarken hem ABD'yi hem de Avrupa Birliği'ni dışlayan ve her alanda "tam bağımsızlığı" hedefleyen bir yaklaşım gerçekçi olabilir mi? Bu tür sorulara yanıt arayarak tartışmayı sürdürürsek küresel denklem değişirken ne yapmamız gerektiğini belki daha anlamlı biçimde tartışabiliriz. SORULMASI GEREKEN SORULAR Küreselleşmeye farklı bakışı asker mi getirdi? Geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi, Org. Büyükanıt'ın konuşması gerçekten de önemsenmesi ve irdelenmesi gereken bir konuşma. ABD'nin küresel güvenlik paradigmasını değiştirmek istediği bir noktada bizim askerlerin bu konuya eğilmeleri de yararlı hatta gerekli bence. Ancak Türkiye'de doğruları görme ve söyleme ayrıcalığını askerlere ait gören anlayışın ne kadar sığ ve yanıltıcı olduğu da bu örnekle bir kez daha görmüş oluyoruz. Sayın Kışlalı, ülkemizdeki sivillerin söylediklerini ve yazdıklarını da askerleri izlediği dikkatle izleseydi, küreselleşmenin yarattığı tehditleri irdeleyen onlarca kitap ve yüzlerce makale yazıldığını, ayrıca bu konudaki birçok önemli yapıtın çevrilerek dilimize kazandırıldığını bilebilirdi. Sivilleri ve askerleri hak ettikleri yere oturtsak ne kadar iyi olacak. Yılların gazetecisi Mehmet Ali Kışlalı'nın sözleriyle, "29 Mayıs Perşembe gününe kadar Türkiye 'küreselleşme' denilen, kabaca ekonomi, güvenlik ve kültür alanları başta birçok alanda bütün ülkelerin birbirine yaklaşmaları anlamına gelen konuya tek açıdan yaklaşıyordu. Bu, uluslararası akımın sahiplerince formüle edilen anlayışa dayalı açıydı" (Radikal, 3 Haziran 2003). Basınımızın duayenleri arasında sayılan Sayın Kışlalı'ya göre ülkemizde küreselleşmeye bu açıdan farklı bir bakışla yaklaşan ilk konuşmayı yapmak ise, 29 - 30 Mayıs günleri Harp Akademileri'nde gerçekleştirilen "Küreselleşme ve Ulusal Güvenlik" sempozyumunun açılış konuşmasını yapan Genelkurmay 2. Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'a nasip olmuştu. Nusret Ekin'i kaybettik oulagay@milliyet.com.tr Prof. Nusret Ekin, esprili ve cana yakın kişiliğiyle olduğu kadar kendini sürekli yenileyen akademisyen kimliğiyle de kendime yakın bulduğum bir hocamızdı. Dünyadaki yeni akımları yakından izleyen ve inceleyen Prof. Ekin'le her karşılaştığımızda "Hocam siz hepimizden gençsiniz" diyerek takılırdım kendisine. Kaybıyla ardında büyük bir boşluk bırakan Prof. Ekin'i saygıyla anıyorum.