Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı




Dünya Ekonomik Forumu toplantılarının yapıldığı Davos'taki devasa kongre merkezinin merdivenlerinde ünlü ekonomist Jeffrey Sachs'a rastlıyorum. İki yıl önceki Davos toplantıları sırasında bir yemekte yaptığı konuşmada dünyadaki eşitsizliği çarpıcı bir benzetmeyle anlatan Sachs'a o konuşmasını hatırlatarak son iki yılda durumun nasıl değiştiğini soruyorum. İki yıl önceki konuşmasında dünyadaki eşitsizliği bir binanın beş katında çok farklı koşullarda yaşayan beş aile benzetmesiyle anlatmış olan Sachs acı bir gülümsemeyle, "Ne yazık ki hiçbir şey değişmedi iki yılda, binanın en üst katında lüks içinde yaşayan küçük aileyle en alt katlarda sefaletle boğuşan büyük aile arasındaki fark kapanmadı. Sadece katlar arasında dolaşıp bu durumu değiştirmek gerektiğini söyleyenlerin sayısı arttı" diyor.

İki yıl önce
Aslında iki yıl önce Davos'ta konuşulanları hatırlayıp o günlerde yayımlanan dergilere bakınca Jeffrey Sachs'a hak vermemek elde değil. İki yıl önceki Dünya Ekonomik Forumu toplantısının ana teması "Küreselleşmeye İnsani Bir Yüz Kazandırmak"tı. O yılki toplantıyı Paris'ten Le Monde gazetesi okuyarak izleyen bir köşe yazarımız "Davos'ta insanlığın kaderini etkileyecek çok önemli kararların alınmakta olduğunu, ancak orada bulunan Türk gazetecilerinin bunu atladığını" yazmış, ben de o yazıyı okurken acı bir tebessümle "keşke öyle olsa" demiştim içimden.

Uçurumlar büyüyor
Gerçekten de son iki yılda yaşananlar, bu konularda çok şey konuşulmasına karşın, küresel düzendeki eşitsizliklerin azalmadığını, birçok ülkede yoksulluk kısır döngüsünün kırılamadığını ve küreselleşmeye karşı tepkilerin arttığını gösteriyor. Bu arada teknolojideki gelişmelerin ve internetin yaygınlaşmasının da öncelikle zengin - sanayileşmiş ülkelerde olumlu etkiler yarattığı ve küresel eşitsizliğin arttığı görülüyor. A. T. Kearney adlı danışmanlık kuruluşuyla Foreign Policy dergisi tarafından gerçekleştirilen bu araştırma, dünyadaki "dijital uçurum"un giderek daha da derinleştiğini ve bu alanda başı çeken ABD ile İskandinavya dışında kalan Avrupa arasındaki uçurumun bile arttığını gösteriyor. İnternetten yararlanacağı öngörülen "Gelişmekte olan" ülkeler ise dijital teknolojiye ve "yeni ekonomi" ye adapte olma konusunda yerlerde sürünüyor.

Yoksulun halinden
Davos'ta katıldığım oturumlarda ve sohbetlerde edindiğim izlenim de ortaya çıkan sonucun pek şaşırtıcı olmadığını gösteriyor. Zengin - sanayileşmiş ülkelerin insanları, küreselleşmenin yarattığı ya da artırdığı eşitsizliklere ilgi gösterseler bile, Sakıp Sabancı'nın deyimiyle "parmağı taşın altında" olanların durumunu pek anlayamıyorlar. Derinleşmekte olan uçurumların Afrika'da, Asya'da, Latin Amerika'da ve hatta gelişmiş ülkelerin bazı toplum kesimlerinde yarttığı tepkileri yeterince değerlendiremiyorlar. Bu arada "küresel sorunlara küresel çözüm" arama fikrinden çok söz edilmesine karşın bu anlayış henüz benimsenmiş değil.
Bu kayıtsızlığın ve bencilce bakışın en çarpıcı örneğini sanayileşmiş ülkelerin ve özellikle Avrupa'nın insan gücü dolaşımı ve göçler konusundaki tutumunda görüyoruz. Genç nüfusa ihtiyaç duyan Avrupa buna karşın göçü kısıtlayıcı tutumunu sürdürüyor.
Bu çözümsüzlük ortamında insan ister istemez "Acaba Seattle'da, Prag'da, Davos'ta sokağa dökülen ve dünya kamuoyunun dikkatini çeken küreselleşme karşıtı göstericilerin yöntemi toplantı düzenleyenlerin yönteminden daha mı etkili?" diye düşünmeden edemiyor.

Son zamanlarda "kur çıpası"na dayalı döviz kuru rejimlerinin tehlikesini sık sık vurgulayan ve bu kaygısını Davos'ta da dile getiren IMF Başkan Yardımcısı Stanley Fischer, Davos'ta en çok medya ilgisi görenlerden biri. Bu ilgi çemberini yarıp kendisine eriştiğimde, Türkiye'nin de "kur çıpası" uyguladığını hatırlatarak ona şu soruyu sordum: "Türkiye'de enflasyon hedeflerinin tutmadığı görülürse kur çıpası bir sorun oluşturur mu?"
Türkiye'nin halen uygulamakta olduğu programın kur çabasından çıkış senaryosunu da içerdiğini hatırlatan Fischer, enflasyonun programda belirlenen hedeflere varması yüzünden de bu yıl daha iyimser olduğunu belirterek şöyle konuştu:
"Türkiye ekonomisinde bu yıl gündeme gelen yavaşlama, enflasyon hedeflerinin tutturulmasını kolaylaştırabilir. Yılın ikinci yarısında uygulanmaya başlanacak olan kur bantlarına paralel olarak Merkez Bankası'nın enflasyon hedeflemesine geçmesi de kur çıpasından çıkış senaryosunun başarıyla uygulanmasına olanak verecektir."
Fischer'e, "Geçen yılın sonunda yaşanan krizin olumlu bir sonucu da oldu mu?" diye sorduğumda da şunları söyledi: "Geçen yılın ilk yarısındaki mükemmel uygulamadan sonra bir gevşeme içine giren Türk hükümetine piyasaların verdiği net mesajın olumlu etki yaptığını ve programın yeniden ciddiye alındığını söyleyebilirim."

Türkiye'nin geçen yıl sonunda yaşadığı kritik durumun atlatılmasında çok önemli rol oynayan Citibank Başkan Yardımcısı William Rhodes, Davos'ta kendisine yönelttiğim soruyu yanıtlarken krizi atlatmış görünen Türkiye'nin öncelikle iki hedefe odaklanması gerektiğini söyledi. Bu iki hedeften birincisi Türkiye'deki banka sistemi reformunun sürdürülmesi ve sistemdeki zayıf unsurların sistem dışına çıkışının sağlanması, sistemin gereğince "temizlenmesi". Citibank Başkan Yardımcısı Rhodes'un üzerinde durduğu ikinci nokta ise özelleştirme programının hiçbir gecikme ve aksama olmadan uygulanması. IMF Başkan Yardımcısı Stanley Fischer de üzerinde durduğu bu iki nokta bize sık sık hatırlatılacak 2001 yılında. Türkiye'de hükümetin bu iki alanda atacağı adımların büyük bir dikkatle izlenmekte olduğu da bir gerçek.