Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Son kamuoyu yoklamalarına göre bugün Amerika halkının % 60'ı Başkan Bush'un icraatını onaylamıyor, dünyanın dört bir yanında Bush'a karşı tepkiler yaygınlaşıyor. Avrupa'da da Almanya ve Fransa gibi ABD'nin geleneksel müttefikleri bile Irak savaşı nedeniyle Bush'a karşı cephe aldı. Bush'u destekleyen siyasetçiler arasında ise yalnızca İngiltere Başbakanı Blair'in koltuğu şimdilik sağlam görünüyor. Beş yıl önce şaibeli bir seçimle ABD Başkanı olan George W.Bush hangi çağda yaşadığını unutarak, yalnızca ABD'nin çıkarlarını gözeten ve pek çok konuda uluslararası kamuoyunun taleplerini ve tepkilerini hiçe sayan bir yaklaşımı benimsedi. 11 Eylül sonrasında ilkel bir tepkiyle "bizden yana olanlar" ve "bize karşı olanlar" ayrımını yaparak bu eylemi gerçekleştirenlerin ekmeğine yağ süren Bush çatışma ortamını kalıcı hale getirdi. Afganistan'a ve dünyanın büyük bölümünün karşı çıkmasına aldırmadan Irak'a savaş açarak ABD'nin gücünü kanıtlamaya çalıştı. Fransa'da Cumhurbaşkanı Chirac ve Almanya'da Başbakan Schroeder, Bush'un Irak politikasına karşı çıkarak puan toplayabildi ama her iki liderin dünya siyasetindeki ağırlığı fazla değil. Kendi ülkelerinin acil sorunlarını çözmede başarılı olduklarını söylemek ise olanaksız. Paris'in varoşlarında 'yangın' sürerken Chirac rejimi sallanıyor, seçimi kaybeden Schroeder'in partisi ise Andrea Merkel'in kuracağı hükümette yer alarak iktidara tutunmaya çalışıyor.Cumhurbaşkanı Chirac, küreselleşmenin yarattığı tehditler karşısında bocalayan Fransa'da durumu idare etmeye çalışıyor ama darbe üstüne darbe yiyor. Chirac'ın var gücüyle desteklediği Avrupa Birliği(AB) Anayasası'nın Fransızların %55'i tarafından reddedilmesi Chirac'a ağır bir darbe vurdu. 2007'de yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimi için aday olmayı düşünen şimdiki Başbakan Villepin ile İçişleri Bakanı Sarkozy'nin adeta düşman kardeşler olarak görev yaptığı hükümetin, bir ufuksuzluk krizi yaşayan Fransa'yı düzlüğe çıkartması olanaksız görünüyor. Fransız solu ise şu an için kendi içinde bölünmüş bir manzara sergiliyor ve güçlü bir lider adayı ortaya koyamıyor. Chirac ve Schroeder Almanya da küreselleşmenin yarattığı tehditler karşısında bocalıyor. Piyasa reformlarına hız verilerek rekabet gücünün artırılmasını savunanlarla, ülkenin kaderinin piyasalara bırakılamayacağını savunanlar arasındaki çekişmenin önümüzdeki döneme damgasını vurması bekleniyor. Almanya'nın ilk kadın başbakanı olma yolundaki Angela Merkel'in bu ortamda ne yapabileceği merakla bekleniyor.Fransa ve Almanya'nın bocaladığı bir ortamda AB'nin gücünü göstermesi ve küresel denkleme ağırlığını koyması da olanaksız. Uzun lafın kısası, ABD'den AB'ye, küresel düzenin hakim tepelerinde ciddi bir kriz yaşanıyor ve küresel düzene yön verebilecek liderlerin eksikliği hissediliyor. Bu eksikliğin yarattığı boşlukta, dünyanın faklı bölgelerinde radikal liderlerin iktidara geldiğini ve farklı yaklaşımlara yöneldiğini görüyoruz. Venezüela'da Chavez, İran'da Ahmedin Necat gibi örneklere yakında yenileri de eklenebilir. oulagay@milliyet.com.tr Radikal liderler