Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Son bir hafta içinde yaşananlardan sonra asıl komplonun bana karşı yapıldığını düşünmeye başladım. Sanki herkes bana karşı birleşmiş, geçen pazar bu köşede sıraladığım olumsuz beklentilerin gerçekleşmemesi için güçbirliği yapmıştı geçen hafta. Sonuçta benim madde madde sıraladığım olumsuz beklentilerin her birinin tam tersi gerçekleşti. Özetleyecek olursam:
• Başbakan Ecevit, cevvaliyetini artırarak görevini sürdürdü.
• Hükümetin düşmesi gündeme gelmedi.
• Başbakan Yardımcısı Gürel ve Derviş kompleksli MHP ekibi uyum sorunu çıkarmadı.
• Kemal Derviş hükümette kaldı.
• Ekonomik programın süreceğine ilişkin açıklamalar yapıldı.
• "Yeni Oluşum" eskilerden bıkanlar için umut olmaya devam etti.
• Hükümet ortaklarının erken seçim tarihinde anlaşması olumlu karşılandı.
• Piyasaların bu gelişmeleri algılaması olumlu oldu, özellikle İMKB’de keskin bir yükseliş yaşandı.

Borsadaki ani çıkışı, kendi mantığı içinde anlamak mümkün. Hisse fiyatları dolar bazında dibe vurmuştu ve ani bir yükseliş için bir fırsat, daha doğrusu bir bahane aranıyordu. Korkulan bazı gelişmelerin yaşanmaması, borsa oyuncularına bu fırsatı verdi ve bu ani yükseliş yaşandı galiba.
Bu kendi içinde anlaşılabilir bir olay. Kimi yorumcuların, hatta siyasetçilerin, borsadaki bu ani yükşelişe bakıp bundan işlerin yoluna girdiği, ekonominin iyiye gittiği, beklentilerin olumluya döndüğü sonucunu çıkarmaları ise abesle iştigalden başka bir şey değil. Böyle iyimser sonuçlara sıçramak için çok erken bence.
Anlayacağınız son bir haftada yediğim dayak da beni adam etmeye yetmedi, hâlâ inatçı bir "ayı" olmaya devam ediyorum. Halk arasında kullanılan şekliyle "ayı" sıfatını hak edecek davranışlardan mümkün mertebe kaçınmaya çalışsam da, borsacı jargonundaki kullanımıyla tam bir "ayı" olmaktan kurtaramıyorum kendimi.
Bilindiği gibi borsacı jargonunda olumsuz ya da düşüş yönünde gelişme bekleyenlere "ayı", olumlu ya da yükseliş yönünde gelişme bekleyenlere ise "boğa" denir.

Ben "ayı" olmaya devam ediyorum derken borsayla ilgili beklentilerden söz etmiyorum, benim karamsarlığım genel beklentilerle ilgili. Ekonomideki ve siyasetteki gelişmeleri topluca değerlendirince bir türlü iyimser olamıyorum. Karamsarlığımın nedenlerini birkaç maddede özetlemeye çalışırsam:
• Türkiye’nin geçen yılki şoklardan sonra bu yıl yakalamış olduğu iyileşme fırsatını sorumsuzca harcayan siyasetçi takımının bundan sonra aklın yolundan gideceğine kesinlikle güvenemiyorum ve siyasetçilerden yeni saçmalıklar bekliyorum.
• Bu siyasetçi takımının hiçbir sözüne güvenmiyorum. Bu bağlamda AB yasalarının çıkması, seçim kanununun değişmesi, hatta erken seçimin 3 Kasım’da yapılması şimdilik sadece birer boş laf gibi görünüyor bana.
• Derviş’in ve "yeni oluşum"un bu siyaset kargaşasına yeni bir düzen ve umut getireceğine henüz pek güvenemiyorum.
• Toplum ise ifade edilmemiş bir tepkiler ve sorunlar yumağıyla seçim ortamına giriyor. Seçimin kesinleşmesiyle birlikte ortaya saçılacak olan bu tepkilerin ve sorunların, aklın yolunda siyaset yapmayı zorlaştıracağını, popülizmin ağır basacağını düşünüyorum.
• Ekonominin ve mali piyasaların fevkalade nazik bir dengede durduğunu hissediyorum ve bu durumdaki bir ekonominin önümüzdeki karmaşık siyasi süreci nasıl atlatacağını kestiremiyorum.
Eh bu haftalık bu kadar "ayı"lık yeter, yazıyı burada kesip gelişmelerin beni nasıl yalanlayacağını bekleyebilirim artık.