Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Rantiyeye vergiyi erteleyen, IMF ile görüşmeye hazırlanan RP'nin kaynak paketleriyle "denk bütçe" ve "yeni lira" gibi balonlarının da birer patlaması kaçınılmaz görünüyor.
RP'nin "adil düzen" balonunun da ekonominin gerçekleriyle tanışma sürecinde patlayacağı ve "halktan yana parti" imajının ciddi darbeler yiyeceği anlaşılıyor.
Refah Partisi(RP)'nin şişirdiği balonlar yılbaşı gelmeden birer birer patlamaya başladı.
Ekonominin gerçekleriyle tanışma balosunda bankacılarla dans ettikten sonra "rantiyeye vergi"yi bir yıl ertelemek zorunda kalan RP'nin "IMF'ye hayır" balonunun da yakında patlayacağı anlaşılıyor. Devlet Bakanı Fehim Adak'ın ocak ayı içinde Uluslararası Para Fonu ve ABD yetkileriyle görüşmek için kuzu kuzu Washington'a gideceği ve bir anlaşma zemini oluşturmaya çalışacağı bildiriliyor. Ekonominin gerçekleriyle yüzyüze geldikçe
dünyanın yuvarlak olduğunu anlamaya başlayan RP'nin para basma özleminin ve "denk bütçe" ile "yeni lira" balonlarının birer birer patlaması da kaçınılmaz görünüyor. RP'nin "halktan yana parti" balonunun da ekonominin gerçekleriyle tanışma balonusunda patlaması olasılığı hayli yüksek.
IMF'ye, uluslararası sermayeye ve kapitalist düzene karşı çok iddialı bir söylemle seçim propagandası yürüten, "adil düzen" vadederek seçmenden oy alan Refah Partisi, bu söylemini iktidara ortak olduktan sonra yumuşatarak da olsa sürdürmeye çalıştı. Memura - emekliye yüksek oranda zam yaptı, çiftçiye iyi para verdi; IMF ile hemen anlaşmaya yanaşmadı, "rantiyeci" dediği kesime karşı atıp tutmayı sürdürdü; faize savaş açtığını söyledi. Bir yandan bu söylemi sürdüren RP diğer yandan ünlü kaynak paketleriyle, "denk bütçe"ve "yeni lira" gibi icatlarıyla ekonomi gündemine damgasını vurdu.
Refah - Yol iktidarının uygulamaları RP kadrolarının ekonomik konularda pek de hazırlıklı olmadıklarını ortaya koydu ama hükümetin RP kanadı tarafından gündeme getirilen projelere bakarak, "canım adamlar bir şeyler yapmak istiyor, hiç değilse iyi niyetleri var", diyenler de oldu.
Ancak zaman geçtikçe RP'nin iddialı söyleminin ve iyi niyetlerin ekonominin gerçeklerine çarparak dağılmaya başladığı görüldü. Kaynak paketleri bekleneni vermedi, bütçe açıkları büyüdü, enflasyon tırmanışını sürdürdü. IMF hükümetin programına ve "denk bütçe"ye inanmadı, Türkiye'nin uluslararası kredi notu bir kez daha düşürüldü.
RP, iç borçlanmayı azaltarak ve para basarak faizleri düşürme hevesine piyasalardaki tepki karşısında gem vurmak zorunda kalırken faiz gelirlerinin 1997 başından itibaren vergi beyanına alınması uygulamasını da son dakikada ertelemek zorunda kaldı.
1997 yılını kazasız belasız atlatmak için uluslararası piyasalardan 5 - 6 milyar dolar bulmak zorunda olan Refah - Yol'un RP kanadının bunu başarmak için IMF'den geçmenin zorunlu olduğunu sonunda kabul ederek IMF ile masaya oturması olasılığı belirmiş görünüyor. IMF ile anlaşma yapabilmek için ise RP'nin hayali kaynak paketleri yerine tutarlı bir istikrar programını kabul etmesi ve para basarak faizleri düşürme gibi tehlikeli heveslerini unutması gerekiyor. IMF ile varılacak bir anlaşmanın RP'nin popülist açılımına darbe vurması da kaçınılmaz.
RP'nin ekonominin gerçekleri karşısında hayallerini terkederek grekekli adımları atması ekonominin geleceği açısından her halde olumlu olacak ama balonları birer patlayan RP'nin bu balonlarla yükselen popülaritesi ne olacak, bilmiyorum.


Freedom House geçen hafta yaptığı açıklamada dünyadaki 191 ülkeden 79'unun "özgür ülke" tanımına girdiğini belirtti. Freedom House'un 1972'den beri siyasi haklar ve sivil örgürlükler kıstaslarını kullanarak yaptığı değerlendirmede ilk kez bu kadar çok sayıda ülke "özgür ülke" statüsüne kavuşuyordu.
Daha önce Heritage Foundation ile Wall Street Journal gazetesinin ortaklaşa yayınladığı 1997 Ekonomik Özgürlük Endeksi sıralamasında değerlendirmeye alınan 150 ülkeden 72'sinin tamamen ya da kısmen ekonomik özgürlüğe sahip olduğu belirtilmişti. İlk kez bu kadar çok sayıda ülke ekonomik bakımdan özgür sayılıyordu.
Her iki gösterge de dünyadaki eğilimi gösterme açısından önemli. Giderek daha çok sayıda ülke özgür bir siyasi rejime ve ekonomik özgürlüklere kavuşuyor, refaha giden yolu özgürlüklere dayalı bir sistemde arıyor.
"Gelişen ülkeler" diye tanımlanan ülkelere baktığımızda bunlardan pek çoğunun "istikrar içinde kalkınma" ilkesini benimseyerek enflasyonu kabul edilebilir düzeylere indirdiğini, yabancı yatırım sermayesi çekmek için ciddi bir çaba gösterdiğini ve ekonomilerinin büyüme hızlarını giderek yükselttiğini görüyoruz. Bir zamanların rakipsiz enflasyon sampiyonu Latin Amerika ülkelerinden sonra piyasa ekonomisine geçmenin sarsıntısını yaşayan eski sosyalist ülkeler de bu yolda kayda değer adımlar atıyor. Söz konusu ülkelerden çoğunda siyasi iktidar değişiklikleri bile ekonomide akılcı davranma yönündeki temeh tercihi değiştirmiyor.
Dünyada bunlar olurken Türkiye'de neler oluyor?
"Özgür ekonomi"ye sahip sayılan ülkelerin örgütü OECD'nin ilk 24 üyesinden biri olan, siyasi bakımdan özgür sayılan ülkeler kategorisine 1950'lerde giren, 1960'larda istikrarlı büyümenin, 1980'lerde dışa açılmanın örneğini veren Türkiye şimdi nerede?
Enflasyonda dünya şampiyonluğuna adayız. Ekonomik aklın gereğini yapma konusunda ileri değil geri gidiyoruz, narh koyarak ucuzluk yaratmaya çalışıyoruz. İnsan hakları ihlalleri konusunda habire uyarı alıyoruz, demokrasinin geleceğini ve askeri rejim olasılığını tartışıyoruz. Bilgi toplumuna giden bir dünyadaki yerimizi, 2000'li yıllarda ne yapacağımızı düşünen, konuşan pek az. Kısır bir gündeme hapsolmuş, bocalıyoruz.
Bir mucize olsa da 1997'ye bambaşka bir gündemle girebilsek.
Hepinize şimdiden iyi yıllar efendim.



Venezüella108.1
Macaristan98.5
Polonya69.6
Zimbabwe67.8
Türkiye42.4
Tayvan36.3
Brezilya27.6
Çin26.9
Portekiz25.0
Malezya20.2
Endonezya16.3
Arjantin15.2
Meksika15.0
Filipinler14.0
Çek Cumhuriyeti13.4
Kolombiya6.0
Ürdün1.1
Yunanistan0.7
Hindistan-1.6
Peru-3.1
Sri Lanka-6.4
Pakistan-16.6
Şili-16.9
Güney Afrika-20.5
Güney Kore-35.0
Tayland-41.3

Bileşik endeks5.5



"Gelişen pazarlar" diye adlandırılan borsaların dolar bazında getiri sıralamasında İMKB(İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) 1996 yılında 5. sıraya oturdu. Dünya Bankası'nın yan kuruluşu olan IFC'nin 20 aralık 1996 verilerini 31 aralık 1995 verileriyle karşılaştırarak yaptığı sıralamada Venezüella borsası yüzde 108.1 artışla birinci gelirken onu Macaristan, Polonya ve Zimbabwe borsaları izledi. İMKB ise yüzde 42.4'lük artışla beşinci sırada yer aldı.
"Gelişen pazarlar" diye adlandırılan borsaların 1996 performansına bir bütün olarakr bakıldığında ortaya çıkan tablo ise pek parlak olmadı. En yüksek noktasına yıl ortasında varan IFC Gelişen Pazarlar Endeksi yılın ikinci yarısında düşüşe geçerek son oniki ayda ortalama yüzde 5.5 artış gösterdi.
"Gelişen pazarlar"ı yakınrdan izleyen Templeton Grubu'nun Başkanı Mark Mobius 1996'da gelişmiş pazarlarda ortaya çıkan fırsatların, fonların gelişmekte olan pazarlara akmasını engellediğini öne sürdü. Mobius 1997'de gelişmiş pazarlarda görülen fiyat artışları nedeniyle fonların gelişmekte olan pazarlara yöneleceğini öne sürdü.
1996'da Latin Amerika ülkeleri borsalarının iyi performans gösterdiği buna karşılık "Asya kaplanları"nın bazılarında ciddi düşüşler olduğu görülüyor.