Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Güneşin içimi ısıttığı o nefis sonbahar günü, ABD Başkanı Bush'un İngiltere ziyaretiyle ilgili gelişmeleri televizyondan izlemeye niyetlenirken korkunç bir patlamayla yerimden fırladım. Pencereye eriştiğimde gökyüzüne yükselen sarımtırak bir bulut gördüm ve "terörün kirli rengi bu olmalı" diye geçirdim içimden. Birkaç dakika sonra kaygımın doğru olduğunu öğrendim. Terör çok yakınıma gelmiş, vahşi saldırı evime on dakika mesafedeki HSBC binasını hedef almıştı. Birkaç dakika sonra daha uzaktan gelen ikinci bir patlama sesi duyuldu. Bu patlamanın da Tepebaşındaki İngiltere Başkonsolosluğu binasında gerçekleştiği anlaşılıyordu.
Bu gaddarca saldırılarla Londra'da Başkan Bush'a karşı yapılan gösterilerin üstüste geldiğini belirten Financial Times gazetesinin deneyimli politika yorumcusu Philip Stephens, şöyle diyordu ertesi gün yayımlanan yazısında: "Türkiye'deki kurbanların ödediği kanlı bedelin, İngiltere'nin Amerika'nın askeri macerasındaki rolü nedeniyle ödendiğini ileri sürenler çıkacaktır." The Guardian gazetesinin kıdemli yazarlarından Polly Toynbee ise şunları yazmıştı aynı gün: "Bush ve Blair, hayallerindeki Ortadoğu'yu kurmak ve Irak'ı 'demokrasinin sembolü' haline getirmek isterken modern İslamın sembolü olan Türkiye'yi bataklığın içine çektiler."
Türkiye'deki patlamalardan bir süre sonra Başkan Bush ile İngiltere Başbakanı Blair, Londra'da bir basın toplantısı düzenlediler ve 11 Eylül 2001'den beri duyduğumuz o ilkel söylemi tekrarladılar. Başkan Bush'a göre İstanbul'da yaşanan trajedi de "özgürlük düşmanlarının gaddarca bir saldırısı" idi ve "bu saldırı da ana muharebe alanı Irak olan bir savaşın yaşanmakta olduğunu kanıtlıyordu. ABD ve İngiltere bu savaşı kazanmaya kararlıydı."
İngiliz gazetelerinde "Bush'un fino köpeği" suçlamasına hedef olan Tony Blair ise suçluların ezikliği içinde şu gülünç açıklamayı yapıyordu: "Bugün Türkiye'de gerçekleşen terörist saldırının nedeni ABD Başkanı değildir, Amerika ile İngiltere arasındaki ittifak da değildir. Terörist saldırının sorumlusu terörizmdir ve teröristlerdir." (The Guardian. 21 Kasım 2003)

Alman istihbaratı
Alman İstihbarat Servisi'nin başı August Hanning ise aynı gün Münih'te bir konferansta yaptığı konuşmada, ABD ve İngiltere'nin Irak'ı işgal etmesinin El Kaide'nin yeniden toparlanması için elverişli bir ortam yarattığını ve İstanbul'daki saldırıların da bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiğini söylüyordu. (I. Herald Tribune, 21 Kasım 2003)
Aslında çok boyutlu ve karmaşık bir olaylar yumağıyla karşı karşıyayız. "Bu saldırının faili El Kaide" demek de çok şey ifade etmiyor bence. Olayın temelinde ABD'nin 11 Eylül'de yaşadığı dehşete karşı verdiği ilkel tepkinin ve Ortadoğu'yu bir savaş alanı haline getirme tercihinin terörün tabanını genişletmesi yatıyor. Dünyanın dört bir yanında kendini aşağılanmış hisseden ve Amerika'ya ya da İsrail'e darbe vurmak için ölümü göze almış gençlerin sayısı her geçen gün artıyor ve müthiş bir tehdit yaratıyor. Bu tehdide salt askeri ve polisiye önlemlerle karşı durmak fevkalâde güç. Bu durumda öncelikle yapılması gereken şey Başkan Bush'u ve Tony Blair'i bir çıkmaz yolda olduklarına ikna etmek ve çok taraflı bir yaklaşımla terörü besleyen ortamın kimyasını değiştirmek. Türkiye de bu sürece katkıda bulunduğu ölçüde, kendini de yaralamaya başlayan teröre karşı sonuçta en etkili olacak adımı atmış olur.

Soros'a göre Bush sorumlu
Dünyanın bugün yaygın bir terör ve savaş tehdidi altında bulunmasının başsorumlusu olarak Başkan Bush'u gösterenler arasında finans dünyasının ünlü ismi George Soros da var. George W. Bush'un yeniden başkan seçilmemesi için yoğun çaba ve para harcayan Soros, The Atlantic Monthly dergisinin aralık sayısında yayımlanacak yazısında, Bush'un 11 Eylül'ü istismar ederek teröre karşı savaş ilan etmesinin bugünkü çıkmazı yarattığını belirterek şöyle diyor: "Bush yönetiminin yöntemleriyle teröre karşı savaş kazanılamaz. Tam tersine, bu yaklaşım savaşı sürekli hale getirebilir. Teröristler hiçbir zaman yok olmayacak ve ABD'ye yeni saldırılar için bahane hazırlayacaktır. Bu saldırılar ise yeni direniş cepheleri ve teröristler yaratacaktır. Terörist avının savaşa dönüşmesi ise çok sayıda masum insanın ölmesine yol açacaktır."

Bayram öncesinde olumlu bir haber dünya ekonomisinden geldi. Bu yılın üçüncü çeyreğinde dünya ekonomisinde beklenmeyen bir sıçrama yaşandı ve The Economist dergisine göre son 20 yılın en yüksek büyüme hızına erişildi. Dünya ekonomisinin üçüncü çeyrekteki büyüme hızı cari kurlarla hesaplandığında % 5'i, Satınalma Gücü Paritesine göre hesaplandığında % 6.3'ü buldu. Bu sıçramanın önemli bir özelliği dünyanın dört bir yanında, çok farklı ekonomilerde eşanlamlı yaşanmasıydı. Özellikle bazı ülkelerde tam bir patlama yaşandı ve üçüncü çeyrekteki GSYİH büyüme hızı (bir önceki çeyreğe göre yıllık bazda) Tayvan'da %24'ü, Çin'de % 18'i, Singapur'da % 17'yi, Arjantin'de % 12.5'i, Rusya'da % 8'i buldu. "Yükselen pazarlar" diye nitelenen ülkeler grubu ortalama % 8.7 büyüdü. G-7 ülkelerinde ise ABD'deki büyüme hız kazanırken bir süredir durgunlukla boğuşan Japonya'da % 2.2'lik, Euro alanında % 1.6'lık artışlar kaydedildi.
Bu gelişmeler ihracat itişli büyümesini sürdürmeye çalışan Türkiye için de iyi haber kuşkusuz. Ancak yılın üçüncü çeyreğindeki bu patlamanın sürekliliği konusunda kaygılar var. ABD ve Asya'daki büyümenin yılın son çeyreğinde yavaşlaması kaçınılmaz görünürken Euro'nun dolar karşısında değer kazanmasının ve ABD'nin de katkıda bulunduğu korumacılık tehdidinin dünya ekonomisindeki bahar havasını bozabileceği belirtiliyor.