Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Vakıfbank Genel Müdür Danışmanı Prof. Tamer Müftüoğlu KOBİ'lerin artık paradan önce bilgiye ve enformasyon hizmetlerine ihtiyaç duyduklarını söylüyor

Candan YALÇIN

"Sübvansiyon değil, enformasyon!" KOBİ denince ilk olarak finansman sorunlarından söz açılan bir ülkede Prof. Tamer Müftüoğlu artık paradan söz etmek istemiyor. Bundan böyle bilgiyi en iyi değerlendirenin kazanacağını savunan Vakıfbank Genel Müdür Danışmanı Müftüoğlu, "Bilginin üç ayağı eğitim, danışmanlık ve enformasyon hizmetleridir. Devlet bunları vermek için elinden geleni yapmalı", diyor.
Prof. Müftüoğlu'na göre "KOBİ Yılı" ilan edilen 1996'da KOBİ ve girişimcinin "Biz ne yaptık?" demek yerine "Devlet ne yaptı?" diye sitem etmeleri "onlara yakışmıyor". Küçük işletmecinin de kendine ayna tutması, büyümek ve ilerlemek için hedefler ve kilometre taşları koyması gerek. Atabileceği adımları atması, atamadıkları hakkında da tepkisini ve taleplerini dile getirmesi gerek.
1997, "KOBİ Yılı" ilan edilmiş değil. Ancak KOBİ'lerin önemi artarak devam ediyor. Bu yıl neler yapılabilir KOBİ'ler için? Prof. Müftüoğlu şunları söylüyor:
* KOBİ'ler kalıcı olabilmek için ihracata yönlendirilmeli; sektörel ve bölgesel dış ticaret şirketleri teşvik edilmeli.
* Bürokrasi bu gibi hizmetlerden yararlananlardan "feedback" almaya ve hizmetlerini etkinleştirmeye dikkat etmeli.
* Ticari bankaların, kredilerinin belirli bir bölümünü KOBİ'lere ve genç girişimciye vermesi yasal zorunluluk olmalı.
* KOBİ'lerin nitelikli elemanlarının (mühendis, vs.) SSK masraflarını devlet ödemeli.
* Bankalar Kanunu'nda değişiklik yapılarak teminat zorunluluğu esnekleştirilmeli; böylece KOBİ'lerin kredi alması daha kolay olabilir.
* Özellikleri farklı olan değişik büyüklükteki KOBİ'lere (1 - 20 çalışan, 21 - 50 çalışan, 51 - 100 çalışan, 100'ün üzerinde çalışan gibi) farklı destek paketleri verilmeli.
* Girişimciliğe sıcak bakan bir vergi düzeni oturtulmalı. Yeni kurulan şirkete iki yıl dokunulmamalı. Doğu, Güneydoğu ve geri kalmış tüm bölgelerde yapılacak yatırımlara sıfır vergi teşviki getirilmeli.
* Eğitimin ve kalifiye eleman yetiştirilmesinin üzerinde durulmalı; üniversite - sanayi işbirliği şart.

Prof. Müftüoğlu sıfır maliyetli fon kaynaklı kredilerin tek bir banka tarafından dağıtılması yerine yeni bir sistem öneriyor: "Bunlar Eximbank kredileri gibi bankalara dağıtılmalı ve birçok banka tarafından KOBİ'lere plase edilmeli. Böylece bankalar hizmette rekabet eder; daha hızlı, daha iyi, daha kapsamlı hizmet verilir KOBİ'lere." Prof. Müftüoğlu ayrıca KOBİ kredilerinin "sudan ucuz" faizlerle değil, normal sanayi kuruluşlarının kullandığı faizlerle verilmesi taraftarı: "Uzun vadeli, uzun ödemesiz dönemli, esnek teminatlı verilsin; yani verilsin ama faizi daha makul oranda olsun."

İhracata yönelik faaliyet gösteren KOBİ'lerin yeni yatırım girişimlerini desteklemek ve ihracatlarını artırmalarını sağlamak amacıyla kullanılacak mark tahvili ihracının önümüzdeki ay içinde kesinleşmesi bekleniyor. Halkbank Genel Müdürü Yenal Ansen'in Almanya'da yaptığı temaslarda J.P. Morgan ile UBS'nin garantörlüğünde en az 150 milyon marklık tahvil ihracı için ilke anlaşmasına varıldı. İlgili taraflarla 12 - 13 şubat tarihlerinde yapılacak toplantıda söz konusu tahvilin ihraç tarihi ve koşulları görüşülecek.
Tahviller beklenen ilgiyi gördüğü taktirde miktarın 150 milyon markın üzerine de çıkabileceği belirtiliyor. Söz konusu tahvil ihracından sağlanacak kaynak öncelikle ihracata yönelik çalışan KOBİ'lerin yeni kapasite yaratmak amacıyla girişecekleri yatırımlara destek sağlamak için kullandırılacak. Bu amaçla verilecek kredilerin vade ve faiz yapısının "yatırım kredisi" niteliğine uygun olacağı ifade ediliyor. Bu kredinin devreye girmesiyle ihracatçı KOBİ'lere yeni bir kredi penceresi açılmış olacak.
Halkbank Genel Müdürü Ansen Almanya'da KFW, KSF ve EPI fonlarından Türkiye'deki KOBİ'lere sağlanan desteğin artarak sürdürülmesi için yaptığı temasların da olumlu geçtiğini, ayrıca bazı yeni fonlardan yararlanmak amacıyla yapılan görüşmelerin de sürdüğünü belirtti.

Ankara'da faaliyet gösteren geleceği parlak KOBİ'leri tanımaya devam ediyoruz. Bugün önce OSTİM'e arkasından da Demir Sanayi'ye uğrayacağız. Bugünkü başarılı küçük işletmelerimizin ortak bir özelliği var. Her ikisi de yakın zamana kadar Türkiye'de üretileyemen elektronik cihazları küçücük atölyelerinde üretmeyi başarmışlar.
Üstelik bu başarılarının ithal ürün kullananlara da önemli bir yararı dokunmuş. Daha önce nasıl olsa bize mecburlar mantığıyla astronomik fiyatlarla Türk pazarında yer bulan ithal markalar, Türkiye'de üretim başlar başlamaz önemli oranlarda fiyat kırmaya başlamışlar.

Furkan

OSTİM'de faaliyet gösteren Furkan, kısaca CNC diye tabir edilen bilgisayar kontrollü elektronik tezgahları Türkiye'de ilk kez üretmeyi başarmış bir küçük işletme.
İnce ayar işler yapan tezgah a'dan z'ye Türk mühendisliğinin ve işçiliğinin ürünü. O yüzden de Türkiye'deki küçük işletmelerin ve Türk işçisinin çalışma koşullarına uygun olarak dizayn edilmiş.
Firma ortaklarından ODTÜ mezunu elektronik mühendisi Tacettin İleri bu uygunluğu şu sözlerle anlatıyor:
"Mesela Batı'da üretilen tezgahlarda boyutu bizimki kadar olup da, gaz haznesi bu kadar geniş olan bir modele rastlayamazsınız. Vardır ama o bir üst modele girer. Biz bu modelin Türkiye için bir ihtiyaç olduğunu farkettik. Çünkü farklı boyutlarda tezgahlar almak Türkiye'deki küçük işletmeler için ekonomik açıdan mümkün değil. Hassasiyetten biraz fedakarlık etmeyi göze alan firmalar bu tezgahla her türlü kalıbı elde edebilirler."
Bu tezgahların henüz ihraç edilecek mükemmelliğe ulaşmadığını söylüyor. Şu andaki atölye şartlarında bunu yapmak zaten çok zor. Avrupa'yla tam anlamıyla rekabet edebilmek için devletin elektronik tezgah üretiminin gelişmeye açık bir sektör olduğunu keşfetmesi gerektiğini vurguluyor.
Örneğin Tayvan'da böyle olmuş. Avrupa'ya bugün çok sayıda Tayvan malı tezgah varmış. "Aslında kaliteli tezgahlar değiller. Ama orada devlet bu sektörü öncelikli olarak destekleme kararı aldı. Fuarlara katılarak, toplu alımlar yaparak pazarı ele geçirmeye başladılar," diyorlar.
Peki bizim tezgahların durumu nedir?
"Bizim tezgahlar İsviçre ya da Almanya kökenli tezgahların yaptığı işin yüzde 90'ını yapar. Ama yüzde 10'unu yapamaz," diyor.
Ama her iş için ille de en mükemmel tezgahı satın almaya gerek yok. Tıpkı bilgisayar gibi. Neye gereksinim duyuyorsanız onu almanız en ekonomik çözüm.
CNC tezgahın artık Türkiye'de de üretiliyor olmasının ithal tezgah alanlara da çok önemli bir yararı dokunmuş. Çünkü rakipsiz olma avantajını kaybeden yabancı firmalar fiyat kırmak zorunda kalmışlar.
Türkiye'de üretilen bu tezgahların satış fiyatı 13 - 14 bin mark dolayında. İthal tezgahlar içinse gerçekten astronomik rakamlar sözkonusu. Ancak eskiden 300 bin mark fiyat veren firmalar şimdi 150 bin marka kadar düşmüşler.
Söz dönüp dolaşıp yine ihracat bağlantılarına, özellikle de komşu ülkelere geliyor. Aslında bu konuda hiç bir şey yapmamış sayılmazlar. Rusya ve Suriye'ye verdikleri bir kaç tezgah var. Ancak Suriye'nin çok kapalı bir ekonomiye sahip olması, Rusya'da ise bu tezgahları satın alacak bir orta sınıfın henüz olgunlaşmaması yüzünden (zengin işadamı zaten İsviçre tezgahı kullanıyormuş) şimdilik fazla ümitli değiller.



Röntes

Röntes'i biraz arayıp sorarak bulabiliyoruz. Demir Sanayi Sitesi'nde daracık bir binanın 2. katına sıkışmışlar. Ama birazdan bu küçük ve izbe yerde gördüklerim beni şaşırtacak.
Röntes'i Ahmet Bostan isimli bir elektrik mühendisiyle 2 teknisyen kurmuş. Adının çağrıştırdığı üzere röntgen cihazları üzerine çalışıyorlar. Tıpkı Furkan gibi onların başarısı da yakın zamana kadar ithal ürünlerin tekelinde olan bir alanda üretim yapmalarından kaynaklanıyor.
Yanda gördüğünüz fotoğraflar yüzde yüz yerli üretim olan röntgen filmi banyo cihazları. Hani şu her hastanede olan ama üzerinde hep Alman, Japon ya da Amerikan markası görmeye alıştığımız cihazlar.
Röntes'in cihazları ise piyasada henüz çok yeni. 2-3 ay önce TSE belgelerini almışlar ve piyasaya da o zaman çıkmışlar.
Şu ana kadar 6 yere satış yapmışlar. Bu cihazları kullanan sağlık kuruluşları arasında İzmir Göğüs Hastalıkları Hastanesi, Konya Ereğli Devlet Hastanesi, Çeşme Devlet Hastanesi bulunuyor. Diğer 3'ü ise özel doktor muayenehaneleri.
Röntes ayrıca mekanik aksamlı büyük röntgen yataklarını da Türkiye'de üretmeyi başarmış ilk firma.
Ahmet Bostan'ın kardeşi Mehmet Bostan "70'li yıllardan beri tıbbi cihazlarla ilgiliyiz" diyor. Türkiye'ye gelen ithal cihazlara servis hizmeti veriyorlarmış. Aynı zamanda İtalyan Electromec'in ve ayrıca IAE marka cihazların da ithalatını yapıyorlar. Bu sayede cihazları yakından tanıma fırsatı doğmuş. Bostan üretim fikrini nasıl geliştirdiklerini şöyle anlatıyor:
"İthal ürünler bozulduğu zaman tamir şansı düşük oluyordu. Arızalanan parçaları yurtdışından getirtmek çok zaman alıyordu. Bunlar da sağlıkla ilgili olduğu için beklemeye tahammülü olmayan cihazlar. İşe önce yedek parça üretmekle başladık. Dişliydi, merdaneydi derken ürettiğimiz parçaların adedi hızla çoğalmaya başladı. Aslına bakarsanız bunlar çok da komplike cihazlar değiller. Zamanla bizde neden tamamını Türkiye'de yapmayalım fikri doğdu. Piyasaya Almanlar, İtalyanlar, Japonlar ve Amerikalılar hakimdi. Şimdi bir de biz varız."
Röntes'de toplam 15 kişiler. İlk hedefleri ayda 10 röntgen film cihazı üretebilmek. Bostan, "şimdilik bu koşullarda daha fazlasını yapmamıza olanak yok. En başta daha geniş bir yere geçmemiz şart," diyor.
Türkiye'de üretilen bu cihazların teknik özellikle açısından ithal olanlardan aşağı olmadığını özellikle vurguluyor. Bu arada Furkan'ın piyasaya yaptığı etkinin bir benzerini de Röntes gerçekleştirmiş. Daha önce yüzde 2 - 3'ten fazla indirim yapmaya yanaşmayan ithal markalar Türkiye'de üretim başlayınca hemen fiyat kırmaya başlamışlar.
Röntes ürettiği küçük cihazları 8500 marka (yaklaşık 600 milyon lira) büyükleri ise 12 bin 500 marka (875 milyon lira) satıyor. İthal markaların fiyatı da rekabet karşısında 1 milyar lira dolayında seyretmeye başlamış.
Ancak yine de en önemli avantaj olarak servis hizmetini gösteriyorlar:
"Bugün hangi hastaneye giderseniz gidin bu tür cihazlardan iki tane varsa biri mutlaka arızalıdır. Buna karşın servis ağı çok yetersiz. Bizde ise yedek parça bol ve ucuz. 24 saat içinde onarım garantisi veriyoruz."

Ankara'da faaliyet gösteren geleceği parlak KOBİ'leri tanımaya devam ediyoruz. Bugün önce OSTİM'e arkasından da Demir Sanayi'ye uğrayacağız. Bugünkü başarılı küçük işletmelerimizin ortak bir özelliği var. Her ikisi de yakın zamana kadar Türkiye'de üretileyemen elektronik cihazları küçücük atölyelerinde üretmeyi başarmışlar.
Üstelik bu başarılarının ithal ürün kullananlara da önemli bir yararı dokunmuş. Daha önce nasıl olsa bize mecburlar mantığıyla astronomik fiyatlarla Türk pazarında yer bulan ithal markalar, Türkiye'de üretim başlar başlamaz önemli oranlarda fiyat kırmaya başlamışlar.