Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Bugün bir mucize gerçekleşse ve Türkiye'ye "kıyak yapmak" isteyen bir üstün güç çıkıp "ey Türkiye, sen bizim için ve bölgenin geleceği için çok önemlisin, bu nedenle iç ve dış borçlarını yeniden yapılandırdık, tüm borç ödemelerini 30 yıla yaydık" dese ne olurdu acaba?
Sabah akşam "bu borçlar bizi eziyor" diye yakınan ve IMF'nin insafsızlığını diline dolayan yazar - çizer takımı nasıl yazacak konu bulurdu?
Neyse şimdiden böyle bir endişeye kapılmamıza gerek yok çünkü böyle bir mucizenin yakında gerçekleşmesi beklenmiyor. Bu durumda kimimiz borç sorununun vahametini vurgulayan ve karanlık tablolar çizen; kimimiz de borç sorununun fazlaca abartıldığını ve hal yoluna girdiğini ileri süren yazılar yazmaya devam edebiliriz. Tabii borç deyince akla hemen IMF geliyor, ayrıca IMF'ye de 26 milyar dolarlık küçük (!) bir borcumuz var. Bu nedenle IMF ile ilgili muhabbeti de rahatlıkla sürdürebiliriz

IMF yerine AB formülü
Türkiye gibi, toplam kamu borcu / GSYİH oranı % 80'lerde dolaşan ve oranı düşürmek için yıllar yılı devlet bütçesinde yüksek oranlı faiz dışı fazla vermek zorunda olan bir ülkede ne yazık ki borç sorununu hafife almak olanaksız. Devletin, hedeflenen faiz dışı fazlayı yaratmak için en zorunlu altyapı yatırımlarını bile kısıtlamak zorunda kaldığı, insana yatırımı ve istihdamı yeterince destekleyemediği bir ortamda yaşamaya devam etmenin çıkar yol olmadığı ortada. IMF bile kendi yayınlarında yüksek borçlu ülkelerin bu nedenle bir çıkmazda olduğunu belirtiyor. (Bu konuya 25 Şubat tarihli yazımda değinmiştim.)
Pekiyi, bizim hayali senaryodaki mucize de şimdilik pek olası görünmediğine göre ne yapacağız? Arjantin gibi çıkıp da "biz bu borcu ödemiyoruz" mu diyelim? IMF'yi kovup bildiğimizi mi okuyalım?
2001 krizini IMF'den sağlanan destekle atlatan ve bu sayede Arjantin'in düştüğü duruma düşmekten kurtulan Türkiye'nin bu tür maceralara girişerek fazla bir şey elde edemeyeceğini, tersine daha da kötü duruma düşeceğini çoğu kimse görüyor bugün. O nedenle de Türkiye'nin, ancak Avrupa Birliği'nden (AB) giriş vizesini aldıktan sonra IMF'den bağımsız hale gelmesinin daha uygun olacağı belirtiliyor. AB yolunun açılması halinde Türkiye'ye akması beklenen yabancı yatırım sermayesinin IMF kaynaklarının yerini alabileceği ve durumu kurtaracağı düşünülüyor.

Kollektif çözüm gerekli
AB'den tam üyelik yoluna giren bir Türkiye'ye sağlanacak sermaye akışı ve koruma şemsiyesi kuşkusuz önemli. Bunu kabul etmekle birlikte, IMF'nin yerini hemen AB'nin alacağını düşünmek pek gerçekçi değil. Bir kere AB, Türkiye'nin ekonomisini AB normlarına yaklaştırması için IMF ile iyi giden istikrar programı sündürmesini isteyebilir. İkincisi, AB ülkelerinden gelecek doğrudan yatırım sermayesinin hemen devreye girerek borç sorunumuzu çözmesi beklenemez.
Öte yandan Türkiye ve Brezilya gibi yüksek borçlu ülkelerin borç sorunlarının çözülmesi için uluslararası bir düzenlemeye gerek olduğunu kabul eden otoritelerin sayısı giderek artıyor.
IMF eski başekonomisti Ken Rogoff ve Dünya Bankası eski başekonomisti Joseph
Stiglitz'den sonra IIF (Uluslararası Finans Enstitüsü) Başkanı Josef Ackerman da bir tür borç yeniden yapılandırmasının gerekli olduğunu vurguladı. Türkiye ve Brezilya gibi ülkeler bir arada davranarak bu yönde bir baskı grubu oluşturabilirlerse tüm borçlu ülkeleri rahatlatacak ve olası krizleri önleyecek bir düzenlemenin gerçekleşme şansını artırabilirler. Türkiye de kendi başına çözemeyeceği borç sorununu bu sayede çözme yoluna girebilir. Borç sorununu tartışırken bu boyutu gözardı etmeyelim.