Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'ün "Yıllık Değerlendirme Konuşması" ve Sayın Başbakan ile diğer bazı kimselerin bu konuşmayla ilgili değerlendirmeleri, kafamda oluşmaya başlayan zinciri tamamladı. Türkiye'nin bu ortamda, bu siyasi rejimle ve bu yönetim anlayışıyla Avrupa Birliği (AB) yolunda ilerlemesi ve sonunda AB'nin tam üyesi olması olanaksız görünmeye başladı bana. Ben hem Avrupa'daki hem de Türkiye'deki ortamı doğru değerlendiremediğim ve AB üyeliğinin Türkiye'ye yeni ufuklar açacağını düşündüğüm için AB yolunda atılan adımları destekledim, "Avrupalı olma" rüyasının gerçekleşebileceğini savundum. Şimdi yanıldığımı düşünüyorum. Yalnızca Türkiye'deki gelişmeler değil Avrupa'daki ortam da umutsuzluğa sürüklüyor beni. ABD'de icranın başı olan Başkan, her yıl, dünyanın ve ABD'nin durumunu değerlendiren ve o yıl izlenecek politikaların ana hatlarını ortaya koyan kapsamlı bir yıllık değerlendirme yapıyor, buna da "State of the Union" konuşması deniyor. Bizde başkanlık sistemi olmadığı için icranın başı Başbakan. Ancak Başbakan Erdoğan böyle kapsamlı bir yıllık değerlendirme yapmaya ya fırsat bulamıyor, ya da gerekli görmüyor bunu. Onun yerine, ABD'de Başkan Bush'un yaptığına benzer kapsamlı bir değerlendirmeyi Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök yaptı geçen hafta. Sayın Başbakan ve bazı diğer hükümet yetkilileri de bunu doğal bir şey gibi karşılamış görünüyorlar. Sayın Başbakan "olgunca bir değerlendirme" diyor.AB konusunda yanıldığım gibi belki gene yanılıyorum ama ben Sayın Özkök'ün konuşmasını ve bu konuşmanın karşılanış biçimini örtülü bir "rejim değişikliği"nin belirtisi olarak algılıyorum. Tabii bu konuşmanın, Harp Akademileri Komutanlığı'nda Genelkurmay Başkanı'nın silah arkadaşlarına hitaben yaptığı bir konuşmadan ibaret olduğu ve bu nedenle doğal karşılanabileceği ileri sürülebilir. Bush yerine Özkök Ancak bu konuşmanın hedef kitlesinin, Sayın Genelkurmay Başkanı'nın emir ve komutasındaki askerlerden ibaret olmadığını, bu konuşmayla içerde ve dışarda kimlere hangi mesajların verilmek istendiğini sanırım herkes biliyor. Benim okumama göre, hükümetin ne yapmak istediği konusunda tereddütlerin doğduğu bir ortamda, Türkiye'nin aslında sahipsiz olmadığı, Türkiye'yi ilgilendiren iç ve dış tehditleri değerlendiren ve gereğini düşünen "birilerinin" bulunduğu mesajı veriliyor bu konuşmada. Bu arada Türkiye'yi "ılımlı İslam modeli" olarak tanımlamak isteyen "bir kısım çevreler"den; Kıbrıs'ın artık önemli olmadığını iddia eden "bazı kesimler"den; "kamu kurumlarındaki kadrolaşma gayretlerini artıran ve bu yönde önemli mesafeler kaydeden irticai örgütler"den de söz ediliyor. Org. Özkök, konuşmasının AB ile ilişkilerle ilgili bölümünde de şu saptamayı yapıyor: "Türkiye'nin menfaati bu birliğin asli üyesi olmakta yatmaktadır. Bu üyeliğin AB'nin bize bir lütfu olarak değerlendirilmesi çok yanlıştır... Sonuçta anlaşma olduğu taktirde Türkiye AB'ye girerek seçkin ülkeler arasında yerini gururla alacaktır. Anlaşma olmaz, şayet AB'ye girilemezse, tabii ki dünyanın sonu gelmeyecektir." Mesaj kime? Sayın Özkök'ün aslında ayrıntılı olarak irdelenmesi gereken konuşmasının bu bölümünü okurken şu soru geldi aklıma: Türkiye'nin dünyadaki durumunun ve karşısındaki seçeneklerin kapsamlı değerlendirmesini Genelkurmay yaptığına göre AB ile yürütülecek görüşmelerde başmüzakerecimiz de asker mi olmalı acaba?Bu tür soruların akla gelebildiği bir ortamda, Türkiye'yi AB dışında tutmak isteyen Avrupalıların işi çok kolaylaşıyor. Bize de oturup kendimize özgü bir siyasi rejimin adını koymak kalıyor. oulagay@milliyet.com.tr Asker başmüzakereci (?)