Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Küresel krizden çıkış sürecinin nasıl yaşanacağı ve her ülkenin bu süreçten nasıl etkileneceği tartışılırken, Türkiye ekonomisinin gelinen noktadaki konumunu da yeniden değerlendirmemiz gerekiyor. Bu değerlendirmeyi yaparken hükümetin bugüne kadar izlediği politikayı tartışmadan, bugün gelinen noktadan ileriye bakarak Türkiye’nin önündeki seçenekleri değerlendirmeye çalışacağım.
Bugüne kadar yaşananları özetleyecek olursak ortaya şöyle bir tablo çıkıyor:
-  Türkiye ekonomisi en keskin küçülmeyi yaşayan ekonomilerden biri oldu. Türkiye’nin önümüzdeki dönemde durumunu düzeltme şansına sahip olduğunu belirten Goldman Sachs, 2009 yılının ilk çeyreğinde Türkiye ekonomisinin % 13 küçüldüğünü tahmin ediyor. Bu 1994 ve 2001 krizlerinde bile yaşanmamış olan bir daralma.
-  Ekonomideki bu çarpıcı daralmanın olumlu etkisi dış açığın büyük bir hızla kapanması oldu.
-  Diğer Yükselen Pazar ülkeleri gibi Türkiye’den de dış kaynak çıkışı oldu ama bir yandan dış  açığın hızla kapanması, diğer yandan ödemeler dengesinin “hata ve noksan” kalemine yansıyan sermaye girişlerinin olması ve halkımızın efsanevi dolar birikimi, TL’deki düşüşün kontrolden çıkmasını önledi.
-  Banka sisteminin sağlam yapıda olması ve küresel finansal krizin en kritik aşamasında Merkez Bankası’nın sistemi desteklemesi bu cephede ciddi sorun yaşanmasını önledi. 
-  Kur ve faizin bugün geldiği nokta, küresel ticaretin yavaş gelişeceği ortamda, iç pazarı canlandırarak yeniden büyümeye geçmek için bir fırsat yaratıyor. Türkiye ekonomisinin dinamik yapısı da bu fırsatı kullanma şansını artırıyor.
-  Kamunun mali dengelerindeki bozulma ise geçmişteki kötü deneyimleri de hatırlatarak ciddi uyarı sinyalleri veriyor ve bu cephede tutarlı bir program ve bütçe ortaya koymanın önemini artırıyor.

 IMF’nin önemi
Şimdi gelinen noktada Türkiye gerçekçi ve tutarlı bir program ortaya koyarak bu programın ödünsüz uygulanacağı konusunda piyasaları ikna edebilirse kendisine iyi bir şans yaratabilir. 2009 yılında Türkiye ekonomisinin % 7 küçüleceğini tahmin eden Goldman Sachs da bu beklentiyle 2010 için büyüme tahminini % 3.5’ten % 4.5’e yükseltti.
Türkiye’nin bu kritik noktada IMF ile anlaşmaya varması, öngörülebilir bir politikanın izleneceği izlenimini güçlendirerek dış kaynak girişini artırabilir ve ekonomideki canlanmaya katkıda bulunabilir. Küresel sermaye hareketlerinde Yükselen Pazar ülkelerine yönelik ilginin yeniden arttığı ortamda Türkiye de bu ilgiden payını daha kolay alabilir.
Türkiye’nin bu kritik noktada IMF ile anlaşma yapmaktan kaçınması ise hükümetin tutarlı bir program izleme niyeti konusunda kuşku yaratmaya devam eder ve bu kuşkular giderilmezse fırsat tehdide dönüşebilir.

Haberin Devamı

Türkiye için fırsat ve tehdit

Haberin Devamı

Kriz öncesine dönüş hayal 

Türkiye için fırsat ve tehdit

Dünya ekonomisindeki gelişmeleri yıllardır izliyorum, hiçbir dönemde bu kadar çelişkili yorum yapıldığını hatırlamıyorum. Bunun bir nedeni, küresel krizin yarattığı şokun yorumcuları iyice şaşkına çevirmiş olması. İkinci nedeni ise krizden kurtulma özleminin adeta bir tutku haline gelmesi ve çoğu kimsenin ille de iyi haber duymak istemesi.
Geçen yılın eylül ayından sonra, hemen her göstergenin benzeri görülmemiş bir hızla bozulduğu, dünya ekonomisinin dibi belirsiz bir çukura doğru yuvarlanmakta olduğu ortamda yorum yapmak bir ölçüde kolaydı. Son ana kadar iyimserlik gazı pompalamaya çalışan aymazlar korosunun mensupları bile sonunda gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalmış, krizin derinliğini tartışmaya başlamıştı. 

Çelişkili veriler
Şimdi durum çok daha karmaşık çünkü dünyanın dört bir yanından çelişkili veriler geliyor. Ayrıca somut gelişmeleri yansıtan verilerle beklentileri yansıtan tahminler de birbirine karışıyor. Örneğin ABD’de konut fiyatlarının düşmeye devam ettiğinin açıklandığı saatlerde tüketici güveninin beklenmedik bir sıçrama yaptığı haberi gelebiliyor. Bu noktada, konut fiyatlarında dip görülmeden ABD’deki toparlanmanın inandırıcı olmayacağını düşünenlerle, tüketici güvenindeki sıçramayı krizden çıkışın işareti olarak algılayanların farklı yorumlar yapması kaçınılmaz olabiliyor.
Bu ortamda sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek gerçekten zor ama çelişkili haber bombardımanı altındayken bile bundan sonra yaşanacak gelişmelerin genel doğrultusu konusunda bazı öngörülerde bulunmak mümkün. Forum İstanbul  2009 toplantısının ilk gününde, Anne Krueger ve Dani Rodrik gibi tanınmış ekonomistler de önümüzdeki dönemde yaşanabilecek olan gelişmeler konusunda bazı öngörülerde bulundular.

Yavaş büyüme dönemi
Onların öngörülerinden de yararlanarak, önümüzdeki dönemde dünya ekonomisinde yaşanabilecek olanlar konusunda şunları söyleyebilirim:
-  Dünya ekonomisi 2010 dönemecinde resesyondan çıkacak ama bu dünyada  hızlı büyümenin yaşandığı kriz öncesi döneme dönüş olacağı anlamına gelmeyecek. Kriz öncesinde % 5 dolayında büyüyebilen dünya ekonomisi önümüzdeki dönemde çok daha yavaş büyüyebilecek.
-  ABD ve Avrupa’da büyümeye geçiş çok daha yavaş olacak ve ekonomik büyüme uzunca bir süre % 2 dolayında kalacak.
-  Kriz öncesi dönemde dünya ekonomisindeki büyümeyi de aşan bir büyüme gösteren dünya ticareti bir süre bu büyüme hızlarına erişemeyecek.
-  Korumacı eğilimlerin arttığı ve küreselleşmenin yavaşladığı ortamda ihracata dayalı büyüme stratejisi izleyen ülkelerin iç pazarın önemini yeniden düşünmeleri gerekecek.
-  Genel olarak dünya ekonomisindeki tüketim - tasarruf dengeleri değişecek, Amerikalılar daha fazla tasarruf etmeye, Çinliler daha fazla harcamaya yönelecek.
-  Türkiye’nin de içinde bulunduğu ‘Yükselen Pazar’ ülkelerinin küresel büyümedeki payı artacak ve bunlar arasında öne çıkanlar ciddi miktarda dış kaynak çekerek daha hızlı büyüyecek.