Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Hisse senedi borsaları günümüzde yalnızca şirketlerin ve sektörlerin değil ülkelerin ekonomik performansının da çok önemli bir göstergesi haline geldi. Bir ülkede borsanın yükselmesi ya da düşmesi o ülke ekonomisinin iyiye ya da kötüye gittiğinin bir işareti, bir öncü göstergesi sayılıyor ve o ülkenin uluslararası piyasalardaki konumunu etkiliyor. Siyasetçiler de borsadaki hareketleri işlerine geldiği gibi kullanıyor. Borsadan hiçbir şey anlamadığını tahmin ettiğim Başbakan Ecevit bile zaman zaman bizim borsadaki, yani İMKB’deki yükselişi hükümetinin başarısına kanıt olarak gösterdi.
Hisse senedi borsalarının bu kadar önem kazandığı bir dünyada yaşarken bizim borsamızın, yani İMKB’nin ipleri kaç kişinin elinde? Takasbank’ın bir araştırmasında yer alan verilerden yararlanılarak yapılan bir haberden (Vatan gazetesi, 11 Eylül 2002) anlaşıldığına göre İMKB’de işlem gören hisselerin değer olarak % 35’i 10 yatırımcının elinde. Kimlik bilgileri belli olan yatırımcılarla ilgili veriler kullanılarak gerçekleştirildiği belirtilen Takasbank araştırmasına göre toplam 4.4 milyar dolarlık bir portföye sahip bulunan bu 10 yatırımcının 5’i yabancı tüzel kişi, 1’i yabancı fon, 1’i yerli tüzel kişi, 3’ü de yerli fon statüsünde. Bu 10 büyük portföy sahibinin İMKB’yi yönlendirmek için büyük bir güce sahip olduğu ortada. Bu güç onlara bir noktada Türkiye’nin kaderiyle oynama olanağını da veriyor. Öte yandan İMKB’de işlem yapan toplam yatırımcı sayısının ise giderek azaldığı görülüyor. Borsamıza derinlik kazandıracak adımları atamazsak bu tehlikeli durum sürecek.


DİE’nin geçen hafta içinde açıkladığı 2002 yılının ikinci çeyreğine ilişkin veriler ekonomimizin bu çeyrekte % 8’in üzerinde büyüdüğünü, imalat sanayiindeki büyümenin ise % 13’ü aştığını ortaya koydu. Bu rakamlar gerçi geçen yılın ikinci çeyreğinde yaşanan büyük çöküşü yansıtan rakamlar baz alınarak hesaplanmıştı ama gene de sanayi üretiminin hatırı sayılır bir yükseliş trendine girdiğini ortaya koyuyordu. Ticaretteki büyüme de bu yılın ikinci çeyreğinde hatırı sayılır bir yükseliş göstermişti.
Pekiyi ama bu büyümenin "suyu" nereden geliyor, yani finansmanı nasıl sağlanıyordu. Elimizdeki kredi hacmi verileri kredilerde bu büyümeyi finanse edecek bir genişlemenin yaşandığını göstermiyordu. Tam tersine reel olarak gerilemişti sanayi ve ticaret kesimine kullandırılan krediler. Öte yandan Türkiye’ye yönelik sermaye hareketleriyle sanayi üretimi arasında kurulmuş olan ilişkinin de koptuğu görülüyordu. Net sermaye çıkışının azalarak da olsa sürdüğü bir ortamda sanayi üretimi eğrisi tırmanmaya başlamıştı.

IMF’nin katkısı
Türkiye’ye yönelik uluslararası sermaye hareketleriyle sanayi üretim endeksi arasındaki ilişkiye ilk dikkatimi çekmiş olan Bankalar Birliği Genel Sekreteri Dr. Ekrem Keskin, bu durumu açıklamak için verilere yeniden baktığında gözden kaçan bir olguyu farketti. IMF’den gelen ve özellikle 2001’den itibaren büyük önem kazanan mali destek de hesaba katıldığında, sermaye hareketleriyle üretim endeksi arasındaki bağ yeniden kurulmuş oluyordu. İniş - çıkış oranları yıllık bazda hesaplanan sanayi üretimi eğrisiyle milyon dolar cinsinden sermaye hareketlerini bir arada gösteren alttaki grafikte de görüldüğü gibi, IMF dışındaki sermaye hareketlerinin ekside olmasına karşın IMF desteği de hesaba katılınca net sermaye hareketi artıya geçiyor, başka bir ifadeyle Türkiye’ye net sermaye girişi oluyordu. Sermaye girişinin artıya geçmesiyle üretim endeksinin başını yukarı kaldırması da aşağı yukarı aynı zamanda gerçekleşiyordu. Yani sanayi üretimi bir kez daha net sermaye girişinin olduğu ortamda artıyordu. Sistemi besleyen "suyun" bir kaynağının IMF desteği olduğu anlaşılıyordu.
Öte yandan kredi hacminde gözlenen daralmanın bir bölümünün, BDDK denetimi sonucunda gündeme gelen zorunlu kredi tasfiyelerinden kaynaklandığı, faal müşterilere yönelik kredilerde o kadar ciddi bir daralma olmadığı da anlaşıldı. "Suyun" bir bölümü de, her şeye karşın, bankalardan gelmişti.

Sanayici kaynağını yaratır
Ancak bütün bunların dışında da bir şeyler olmalıydı. Ben bunları düşünürken, reel sektörü yakından tanıyan ve deyim yerindeyse "şirket doktorluğu" yapan bir dostumdan ilginç bir e - posta mesajı geldi. Aynen şöyle diyordu mesajında:
"Sanayici iki yıl finansman sağlayamadıktan sonra kendi çaresini buluyor.
1. Alıcılardan avans alıyor.
2. Alıcıların hammadde finansmanın sağlamasını temin ediyor.
3. Dışardaki birikimini teminat gösterip finansman temin ediyor.
4. Dışarıdaki birikimden yiyor."
Üretimi artırmayı aklına koyan sanayicinin bunlar dışında başka finansman yöntemleri de bulabileceği düşünülebilir kuşkusuz. Önemli olan sanayicinin üretimi artırmayı düşünebileceği ortamın sürmesi galiba. Siyasetçilerimiz kriz yaratma becerilerini bu kadar sık kullanmasa yokluk içinde de bir şeyler yapacak, bir şeyler üretecek, hatta belki yatırım yapacak işadamlarımız ama buna fazla vakit bulamıyorlar, ancak krizler arasındaki boşluklardan yararlanarak bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Umarız seçim gündemi ve siyasetteki ayak oyunları bir kez daha caydırmaz insanları ve büyüme hevesi bir kez daha sanayicinin kursağında kalmaz.

Alev Ebüzziya uluslararası üne sahip bir sanatçımız. Büyülü çanaklarıyla üne kavuşan sanatçının iki sergisi birden açılıyor bu hafta İstanbul’da. Yarından itibaren Sultanahmet’teki Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde gezilebilecek olan "Bir Seramik Evreni / 1964 - 2002" adlı sergi her halde bir Alev Ebüzziya retrospektifi yerine geçecek. Sanatçının 18 Eylül’de Sabancı Üniversitesi Kasa Galeri’de başlayacak sergisi ise "Sır" adını taşıyor. Benim bankacı olarak tanıdığım Sibel Coşkuner’in sanat serüveni ise oldukça yeni. Resimle şiiri birleştirerek gerçekleştirdiği yapıtları bugün İMKB’nin İstinye’deki binasında açılacak sergiyle ilk kez sergileyecek. Sibel’in Mevlana’dan Nazım’a, şiirlerden yola çıkarak "Sonsuzluğu arzularım" temasını resimleştirdiği sergide ayrıca "Sonsuzluk Gönüldedir" adlı kısa film de gösterilecek. Barbaros Çağa’nın yıllar içinde oluşturduğu zengin Türk resmi kolleksiyonu ise 19 Eylül’de Harmancı Giz Plaza’da açılacak "Günyüzü" başlıklı sergide gün ışığına çıkacak. Dünyaca ünlü ressam Baselitz’in retrospektif sergisi de 19 Eylül’de Yapı Kredi Kazım Taşkent Galerisi’nde açılıyor.