Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

IMF ve Dünya Bankası Grubu’nun yıllık toplantısı bugün İstanbul’da başlıyor ama toplantının hangi ortamda yapılacağı ve İstanbul toplantısından çıkacak mesajlar şimdiden belli oldu. Bir haftadan beri İstanbul’da yapılan hazırlık toplantılarında dünya ekonomisinin ve finans piyasalarının son durumuyla ilgili veriler açıklandı, küresel ekonominin sorunları pek çok yönüyle tartışıldı.
Bu toplantıları yerinde izlediğiniz zaman, ortaya konan verilerin, söylenen sözlerin ötesinde, dünya ekonomisinin kaderini belirleme noktasında olan kişilerin nasıl bir ruh hali içinde olduğunu gözlemleme fırsatını da buluyorsunuz.
Bazen rakamların ya da yapılan açıklamaların ifade edemediğini farklı bir noktada yakalayabiliyorsunuz. Örneğin bir panel toplantısında ortaya konan bir fikir, bir soruya alınan bir cevap, hatta yerine göre yapılan bir mimik ya da kaş - göz hareketi farklı izlenimler yaratabiliyor.

Haberin Devamı

100 yılın krizi
Toplantıları bir haftadır izlemeye çalışıyorum, içinden çıkılmaya çalışılan krizi hafife alan ya da “Canım biz çok kriz gördük, bu da geçer” havasında olan tek bir kişiye rastlamadım. Aşılmak istenen krizin farklı niteliğini hemen herkes kabul ediyor, krizin kalıcı sonuçları olabileceğini düşünenler de hayli fazla. ABD Merkez Bankası’nın eski başkanı Alan Greenspan’in ısrarla tekrarladığı “100 yılda bir yaşanabilecek kriz” tanımlaması çoğu kimsenin kafasından geçeni ifade ediyor sanki.

Kriz öncesine dönüş yok
Yaşanmakta olan büyük altüstlüğün kriz aşamasının aşılması halinde kriz öncesi dünyaya geri dönmenin mümkün olmayacağı görüşü de yaygın kabul görüyor. IMF Başkanı Strauss-Kahn’ın yanı sıra ünlü fon yöneticisi George Soros da farklı toplantılarda bu görüşü dile getirdi.
Krizle başlayan süreçte dünya ekonomisinin ve finans sisteminin önemli değişikliklere uğraması ve sancılı geçmesi beklenen bu dönüşüm sürecinde dünya ekonomisinde kriz öncesine göre daha yavaş bir büyümenin yaşanması olası görünüyor.

2010 güven vermiyor
IMF’nin açıkladığı son verilere göre 2009 yılında % 1.1 küçülmesi beklenen dünya ekonomisinin 2010’da % 3.1 büyümesi söz konusu. 2009’da % 2.7 küçülmesi beklenen ABD ekonomisinin de 2010’da % 1.5 büyüyeceği tahmin ediliyor.
ABD’de ve dünya ekonomisinde küçülmeden büyümeye geçiş sürecinin başladığı izlenimini çoğu kimse paylaşıyor ama bu izlenimi belirtenlerin çoğu hemen ardından “Durumda düzelme var ama aşırı iyimserliğe yer yok, olumlu tablo tersine dönebilir” uyarısını yapma gereğini duyuyor. Özellikle ABD ekonomisinin 2010’da yeniden duraklayabileceği ve dünya ekonomisindeki canlanmanın geçici olabileceği kaygısı hayli yaygın.

Haberin Devamı

Devlet desteğiyle nereye kadar?
Bu güvensizliğin ardında yatan şey, hemen herkesin ekonomideki bu düzelmenin devletlerin benzeri görülmemiş desteğiyle ve likidite pompalamasıyla sağlandığını çok iyi bilmesi. Özel sektörün bayrağı devralıp tüketimi ve yatırımı artıracağına ve yeniden büyümenin motoru haline geleceğine dair işaretler ise henüz çok zayıf.
Dünya ekonomisinin sürekli olarak devlet desteğiyle ayakta kalamayacağını da herkes biliyor ve bu nedenle “çıkış politikaları” tartışılıyor. Bu noktada herkes mutabık ama devlet desteğinin kesilmesi halinde dünya ekonomisinde gözlenen göreceli canlanmanın devam edemeyeceği korkusu o kadar büyük ki başta IMF Başkanı olmak üzere hemen herkes “Aman devlet yardımını kesme konusunda acele edilmesin” uyarısını yapıyor.

Haberin Devamı

Yeni IMF’ye doğru
Bu yılki IMF yıllık toplantısı IMF’nin yeni rolünün ve yapısının tartışma gündeminde öne çıktığı bir noktada yapılıyor.
Zengin sanayileşmiş G - 7 ülkelerinin borusunun öttüğü bir dünyadan G - 20’nin hatta kimilerine göre G - 186’nın (IMF’nin 186 üyesi var) borusunun öteceği bir dünyaya geçiş sürecinde IMF’nin yeni görevler üstlenmesi söz konusu. Ancak bunu yapabilmesi için IMF’nin ciddi bir yapı ve anlayış değişikliğine uğraması gerekli.
Bu konuyla ilgili öneri ve tartışmalar da İstanbul Toplantısı’nın gündeminde önemli yer tutuyor. Bunun uzantısında İstanbul’un, küresel ekonomik gücün Batı’dan Doğu’ya doğru kaymakta olduğu süreçte yeni adımların atılacağı bir köprü oluşturacağını da söyleyebiliriz belki.