Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Eğer Irak savaşı sonrasında giderek yaygınlık kazanan ve faizlerin düşmesine yol açan iyimserlik havası haziran sonununa kadar bozulmazsa bu yılın ikinci çeyreğinde, ilk çeyrektekinin tam tersi olacak, bankaların kârlarında büyük bir sıçrama olduğu görülecek. Bunun başlıca nedenini keşfetmek de hiç zor olmayacak: Faizlerin düşmesi sayesinde Hazine kağıtlarından elde ettikleri kârlar bankaları sevindirecek. Bankalarımızın bu yılın ilk çeyreğindeki kâr ve zarar rakamları belli oldukça Irak savaşı nedeniyle yaşanan paniğin nedeni de ortaya çıkıyor. Bankaların bu yılın ilk çeyreğindeki kârlarında geçen yılın aynı dönemine göre müthiş bir düşüş var. Hisseleri İMKB'de işlem gören büyük özel bankalardan Akbank'ın net kârı 145 trilyondan 62 trilyona, Yapı Kredi'ninki 93 trilyondan 32 trilyona, İş Bankası'nınki 90 trilyondan 15 trilyona, Garanti Bankası'nınki 47 trilyondan 27 trilyona düşmüş. Bu çarpıcı düşüşün başlıca nedeni de belli: Faizler aniden yükselince bankalar tuttukları Hazine kağıtları nedeniyle büyük zararlar yazmışlar. Spekülasyon dalgası Bu veriler, vergi avantajı da bulunan Hazine kağıtlarının, banka dışı kesim için de çekici bir spekülasyon aracı haline geldiğini gösteriyor. Banka dışı kesimdeki Hazine kağıdı toplamının yaklaşık % 60'ının "gerçek kişiler"in elinde bulunduğu da hesaba katıldığında, halen yaşamakta olduğumuz iyimserlik dalgasını yaratanların, "bir avuç spekülatör ve bankacı"dan ibaret olmadığını söylemek de mümkün. (Abdurrahman Yıldırım, Sabah'taki köşesinde, doğrudan Hazine'nin müşterisi haline gelen bono yatırımcısı sayısının 2 milyonu bulduğunu belirtiyor.) "ABD'den mali destek geliyor" vaadiyle şişirilen iyimser beklenti balonunun peşine takılıp Hazine kağıdı yüklenen bankaların "tezkere şoku" sonrasında yaşadıkları paniğin acısını çıkartmak için şimdi doğan fırsatı değerlendirmeleri doğal. Kimi bankaların bu amaçla dövizde açık pozisyon yaratarak kârlarını yükseltmek istedikleri de bir sır değil. Ancak eldeki veriler kendini besleyen bu spekülatif dalgayı yaratanların yalnızca bankalar olmadığını gösteriyor. Banka dışı kesimin elindeki menkul kıymet portföyünde de kayda değer bir artış var. Banka dışı kesimin elindeki menkul kıymetlerin toplam değeri 27 Aralık 2002'de 39.5 katrilyon TL. iken bu rakam 28 Mart 2003'de 49.1 katrilyona, 5 Mayıs 2003'te de 51.2 katrilyona yükselmiş; yani yılbaşından bu yana TL. bazında % 28'lik bir artış söz konusu. Banka dışı kesimin menkul kıymet porföyünde bu yılın ilk dört ayında meydana gelen dolar bazındaki artış ise % 40'ı buluyor (23.9 milyar dolardan 33.4 milyar dolara) ama bu artışta, doların değerindeki değişmenin de etkisi var. Arap sermayesi ve ötesi Ancak Türkiye'nin ve Ak Parti hükümetinin taşıdığı risklerle ilgili algılamaları olumsuz etkileyecek gelişmelerin gündeme gelmesi halinde, bu iyimserlik dalgası yerini ürkütücü bir "Tsunami"ye bırakabilir. Bono sahipliğinin daha yaygın bir tabana yayılmış olması böyle bir noktada yaşanabilecek paniğe farklı boyutlar da katabilir. Avrupa Birliği'ne uyum sürecinde yeni boyutlar kazanabilecek olan sivil - asker ilişkileri ve IMF ile ilişkiler bu bakımdan özel bir önem taşıyor. Nitekim, IMF ile ilişkilerde sorun çıkması olasılığı bile piyasalarda olumsuz bir etki yaratmaya başladı galiba. oulagay@milliyet.com.tr Deneyimli bir bankacı dostum, bir miktar Körfez sermayesinin de Türkiye'ye akmakta olduğunu ve yaşanmakta olan dalgaya katkıda bulunduğunu belirtti. Uzun lafın kısası, Irak savaşının umulanın altında bir maliyetle atlatılmış olması ve IMF ile 4. Gözden Geçirme'nin tamamlanması Türkiye üzerindeki riski azaltınca, biraz da bu risk nedeniyle tırmanmış olan Hazine kağıtlarının yüksek reel faizinin, iyi kâr arayan para için bir mıknatıs haline geldiği ve kendini besleyen bir süreci başlattığı görülüyor. Farklı nitelikteki para sahiplerini motive ettiği anlaşılan bu süreç, risk faktörü değişmediği sürece, kendi dinamiği içinde sürebilir ve faizin çekici olmaktan çıkacağı noktaya kadar gidebilir.