Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Türkiye’de, seçimle elde ettiği iktidarı koruma çabasındaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile, geçen yıl olduğu gibi, onu devirme hevesine kapılan muhalefet cephesi arasındaki hesaplaşmanın yaklaşmakta olduğu izlenimi giderek güçleniyor. Her iki taraf da her gelişmeyi karşısındakine karşı koz olarak kullanmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyor.
Ben bu gidişi derin bir kaygıyla izleyenlerdenim. Kaygımın temel nedeni her iki tarafın da doğruluğuna inandığı bazı varsayımlara dayanarak bu hesaplaşmayı göze almış görünmesi. Her iki taraf da bu hesaplaşmadan kazançlı çıkacağını, amaçlarına uygun bir sonuca çok büyük bedel ödenmeden varılabileceğini düşünüyor sanki. 
-  AKP, son seçimde elde ettiği % 47’lik oy desteğinin kendisine sınırsız güç sağladığı yanılgısını aşabilmiş değil.
-  AKP, gerilimi tırmandırmanın kendisine hiç puan kaybettirmeyeceğini düşünüyor.
-  AKP ekonomideki sorunları tümüyle karşı cepheye fatura edebileceğini varsayıyor.
-  AKP daha önce kendisine destek vermiş olan herkesin bu hesaplaşmada gene yanında yer alacağını varsayıyor.
-  AKP dış dünyada sağlamış olduğu desteğin her koşulda arkasında olacağını varsayıyor.

Kapatma cephesi
AKP’yi kapatma kararıyla ve yasaklarla iktidardan uzaklaştırma hevesindeki cephe ise:
-  2008 Türkiyesi’nin 1998 Türkiyesi ile aynı Türkiye olduğunu varsayıyor.
-  “Biz daha önce de balans ayarı yaptık oldu, gene yaparız” inancıyla hareket ediyor.
-  AKP’nin daha önce kapatılan partilerden farklı konumda bir parti olduğunu unutuyor.
-  AKP’nin temsil ettiği kitleyi partisiz bırakmanın sonuçlarını hafife alıyor.
-  AKP’nin kapatılmasının dış dünyada yaratacağı tepkinin sonuçlarını küçümsüyor.
-  Ekonomide ortaya çıkabilecek enkazın kendisine fatura edileceğini hesaba katmıyor.
 Yanlış varsayımlarla başlayan bir hesaplaşmanın nasıl sonuçlanacağı belli olmaz ve Türkiye çok ağır bir bedel ödeyebilir.

Haberin Devamı

ÖZAL’IN FAİZ MİSYONERİ CEVHER ÖZDEN, DRAMATİK OLAYLARIN KAHRAMANIYDI
Kastelli’nin düşüşü, Özyeğin’in yükselişi

Yaklaşan hesaplaşmanın bedeli ağır olabilir


Türkiye’nin piyasa ekonomisiyle tanışma ve rekabetçi faize geçme sürecini yaşadığı dönemde “Banker Kastelli” adıyla efsaneleşen Cevher Özden ile Cumhuriyet gazetesinde ekonomi editörü ve yorumcu olarak görev yapmaya başladığım dönemde, 1981 yılında tanıştım.
Turgut Özal’ın, o dönemde 12 Eylül askeri yönetiminin kanatları altında gerçekleştirmeye çalıştığı piyasalaşma dönüşümünün en önemli aktörlerinden biri haline gelmişti Banker Kastelli. Delici bakışlarıyla, atak tavrıyla ve gür sesiyle karşısındakini etkileme yeteneğine sahipti. Herkesin peşinden koştuğu ortamda kendisiyle mesafeli bir ilişki kurmaya çalışmış, bu tavrım sayesinde belli ölçüde güvenini kazanmıştım.   

Kastelli’nin misyonu
Bankaların Turgut Özal’ın 1980 yılının temmuz ayında başlatmaya çalıştığı faiz yarışına girmekte çekimser davranması Banker Kastelli fenomenini yarattı. Rahmetli Özal’ın da benimsediği deyimle, “halkı, tasarruflarını ucuza kapatan bankaların sömürüsünden kurtarma” misyonunu üstlenmişti Kastelli.
Halkın tasarruflarına bankaların sağladığının çok üzerinde bir getiri sağlayarak bir anda halkın gözdesi ve Türkiye’nin en ünlü kişilerinden biri haline gelmişti. Her kesimden insan parasını yatırmak için Kastelli’nin şubeleri önünde kuyruklar oluşturuyor, finansman sorunu yaşayan iş adamları Kastelli’nin peşinde koşuyordu.
Kastelli’den muazzam reklam alan medya da bu balonunun şişmesine büyük katkıda bulundu. Cevher Özden etkileyici kişiliği ile her gün gazetelerin manşetlerinde boy gösteriyordu.
Bu tür balonların tarihi hakkında biraz fikir sahibi olanların Kastelli’nin vaat ettiği cennetin kalıcı olamayacağını anlaması çok zor değildi ama, Türkiye yakın tarihinde ilk kez yaşıyordu bu tür bir olayı ve birçok şeyin yaşanarak öğrenilmesi gerekiyordu. 

Zirveden çukura
Bizim gibi Kastelli’ye mesafeli yaklaşan ve uyarı görevi yapmaya çalışanları ise kimse dinlemiyordu. Bu süreçte daha da şişen bankerler balonu sonunda 1982’nin haziran ayında patladı, Cevher Özden yurtdışına kaçtı, balonun şişme sürecinde ekonominin hakimi olan Turgut Özal da görevden ayrılmak zorunda kaldı.
Banker Kastelli olayının beklenen sonla noktalanması farklı bir süreci tetikledi. Bu kez Kastelli’ye para kaptırmış olanların sözcülüğünü yaparak Kastelli’yi ve onun yükselişine ortam hazırlayan Özal’ı yerin dibine batırmak moda haline geldi. Özal’ın ve Kastelli’nin yükseliş sürecinde onlara methiyeler düzmüş olanların bir kısmı da bu koroya katıldı.
Bu olaylardan yıllar sonra bir pazar sabahı Fenerbahçe ile Suadiye arasında yürüyüş yaparken Çiftehavuzlar’daki İpar Köşkü’nün önünde Özden’le karşılaştık. Kendisi Türkiye’ye döndüğünde hapse girip çıkmış, belli badireler atlattıktan sonra emlak işine girmişti. Görüşmüyorduk ama medyada ve iş aleminde vaktiyle kendisine çok yakın olan bazı kişilere çok kızgındı ve birkaç kez bunu ifade eden mesajlar yollamıştı bana.
Beni derhal tanıdı ve sahiplenmiş bulunduğu görkemli köşkün bakımsız bahçesinde dolaştırmak istedi. Bir yandan sürekli olarak konuşuyor, bir yandan da bahçeyi gezdiriyordu. O sırada küçük bir çukurun içinde, böceklerin kemirmekte olduğu bir kirpi ölüsü çarptı gözümüze. Durakladı Cevher Bey, bana döndü ve “Görüyor musun Osman, düşenin, yenilenin akıbeti budur işte” dedi.
Cevher Özden’in intihar haberini okuyunca gazetelerde derhal o sahne geldi aklıma ve içim bir tuhaf oldu, yutkundum.
Cevher Özden’in intihar haberini veren gazetelerin ekonomi sayfalarında ise başarılı bir iş adamının, Hüsnü Özyeğin’in yeni projeleriyle ilgili açıklamaları yer alıyordu. 

Özyeğin’in farkı
Hüsnü Özyeğin ile de Banker Kastelli’nin yıldızlaştığı dönemde, 1980’lerin başlarında tanışmıştık. Anımsadığım kadarıyla Pamukbank’ın Genel Müdürü’ydü o zamanlar. Amerika’da okumuş, işini ciddiye alan ve en önemlisi “hava atmayan” ve boş laf etmeyen bir bankacı olarak hemen dikkatimi çekti.
Aramızda bir güven ilişkisi oluştu ve o çalkantılı dönemde sık sık görüş alış verişi yapmaya başladık. Daha sonra  Yapı ve Kredi Bankası’nın Genel Müdürü olduğunda ve Finansbank’ı kurduğunda da sürdü aramızdaki bu bilgi paylaşımı. Bu süreçte o beni hiç yanıltmadı, hiç yanlış bilgi vermedi, ben de onun güvenini sarsacak bir şey yapmamaya özen gösterdim.
Özyeğin’in daha sonraki yükseliş süreci çok iyi bilindiği için hatırlatmama gerek yok. Şimdi hedeflediği yeni projeler de dünyadaki değişimi ve fırsatları değerlendirmeye çalışan bir iş adamının yeni açılımları. Özyeğin’in dünyaya bakışı, yaşam tarzı ve iş deneyimi ile Kastelli’nin dünyası arasındaki farklar, aynı gün gazetelere yansıyan bu iki haberin ardındaki gerçeği gösteriyor bize.
Cevher Özden’in Türkiye’nin bir dönemindeki kuralsızlık ortamını iyi değerlendirerek ve halka cennet vaat ederek sağladığı yükseliş ile Hüsnü Özyeğin’in ülkedeki ve dünyadaki fırsatları iyi kullanarak ve hep hesaplı riskler alarak gerçekleştirdiği yükseliş arasındaki farkı anlamadan bu haberleri anlamak olanaksız galiba.