Özlem Akarsu Çelik

Özlem Akarsu Çelik

ozlemakarsucelik@gmail.com

Tüm Yazıları

AB projelerinde uzman olarak çalışan Ayça Beştepe Günçakın Ermenistan’a gitti ve izlenimlerini yazdı: “Nereli olduğumu duyunca bana hep aynı soru soruldu: Korkmuyor musun?”

Kadınlar öğrenmeye daha açık, daha cesurlar. Onlardan biri yıllardır Avrupa Birliği (AB) projelerinde uzman olarak çalışan Ayça Beştepe Günçakın. Dünyayı dolaşıyor, öğrendiklerini paylaşmak için çabalıyor. Son durağı, Ermenistan’daki Kafkas Merkezi’nin düzenlediği “Reveal Each Other Beyond Stereotypes” eğitimiydi. “Basmakalıp / klişe düşüncelerin ötesinde birbirimizle birlikte yaşayabilmek” mealindeki bu çalışmanın amacı, farklı ülkelerden katılımcılara film yaparken dikkat etmeleri gerekenleri anlatmaktı. Ayça Beştepe Günçakın da önyargıların nasıl ayrımcılığa dönüştüğünü anlamak üzere gitti Ermenistan’a ve önemli izlenimlerle döndü. Yazmasını rica ettim. Sağ olsun, kırmadı. Onun kaleminden okuyalım...

Gençler Türkiye’yi merak ediyor
“Kültür, kültürlerarasılık, önyargılar, ayrımcılık gibi konuların ele alınacağı çalışmayla ilgili teklif gelir gelmez evet dedim. Ermenistan’ı ilk kez görecektim. Aklımda en küçük bir önyargı olmadan yola çıktım. İlk şaşkınlığımı sınırdaki polis memuru pasaportumu incelerken yaşadım. ‘Problem mi var?’ diye sorduğumda, ‘Problem Türkiye. Ben gitsem beni orada vururlar!’ dedi. ‘Neden vursunlar ki? Beni burada vururlar mı?’ diye sorduğumda, ‘Olur mu öyle şey!’ yanıtını aldım ve Ermenistan topraklarına adımımı attım.
Katıldığım çalışmada İtalya, Portekiz, Gürcistan, İspanya, Ukranya ve Ermenistan’dan genç ve profesyonel film yapımcıları vardı. Türkiye’den de ben. Çalışmanın sonunda hepimiz birer belgesel film çektik. Kasabalara gittik, insanlarla görüştük. Nereli olduğumuz sorulduğunda herkes kendini tanıtıp sıra bana gelince yine o soru! ‘Korkmuyor musun?’ diyorlardı. Sınırdaki o polise verdiğim cevabı veriyordum, ‘Korkmalı mıyım?’ Hep aynı tepkiyi aldım, ‘Yooo!’... Bunu soranlar daha çok yaşlılardı. Gençler ise Türkiye’yi merak ediyorlardı. İlginç olan tam da eğitimini almaya gittiğim önyargılar, ayrımcılık gibi konulara muhatap olmaktı. Misafir olduğumuz bir evde adam, ‘Büyükbabam Van’da öldü’ diye söze girerek beni epey sıkıştırdı. Bunların ülkelerin sorunları, politik tartışmalar olduğunu söyledim. Evin hanımı gelip özür diledi, çaya davet etti. İşin aslı, içtiğimiz çaydan yediğimiz yemeğe kadar o kadar çok benzerlikler var ki! Güzel anılarla döndüm Ermenistan’dan.”

Haberin Devamı

İrfan Değirmenci ve Soma

Haberin Devamı

Ekranın sevdiği televizyoncular vardır. “Ekran ışığı var” denir. Sayıları azdır. Kanal D’nin “İrfan Değirmenci ile Günaydın” programıyla sabahları içimizi enerjiyle dolduran sevgili İrfan da o ışıkla doğanlardan. İşini aşkla yapan bir haberci.
22 Haziran’da En İyi Erkek Haber Sunucusu dalında, ikinci kez Altın Kelebek ödülünü aldı İrfan. İlki, geçen yıl Gezi sürecine denk geldiği için tören yapılmamıştı. Bu yıl ikinci ödülünü alırken harika bir konuşma yaptı. “2013’te o uzun haziranda tören yapılmadı çünkü dışarıdaki kelebekler her zamankinden daha özgürdüler, daha renkliydiler, daha duyarlıydılar. Ve maalesef daha kırılgandılar” diyerek başladığı konuşmasını, Soma ile noktaladı İrfan Değirmenci. “Bu kelebeği, ateşe uçan pervanelere, alın terini, emeği ve helal lokmayı yemeyi bilen güzel canlara armağan etmek istiyorum.”
Sahi Soma’nın ardından işçileri koruyan (!) bir yasa çıkarıyordu iktidar. Ne mi oldu? Torba yasaya girmeyen kalmadı. Yolsuzluk, ihaleye fesat ve rüşvetten yargılanan bürokratlara korumadan, 25 dönümün altındaki zeytinliklerin talanına kadar... Aaah ah!

Haberin Devamı

“İki teker ruhumu taşır”
Akdeniz Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Mert başarılı bir biliminsanı olmasının ötesinde harika bir blog yazarı. Mert bir bisiklet sevdalısı. Üniversitedeki işine gitmek dahil şehir içi tüm ulaşımınında Hayalet adını verdiği bisikletini kullanıyor. Şehirlerarası ya da yurt dışı seyahatlerinde ise Atılgan adını verdiği motosikletini. Seyahatlerini anlattığı blog’unun adı ise ikitekeryol.blogspot.com.tr...
Blog’un sloganına bayıldım, “Dört teker bedenimi, iki teker ruhumu taşır.” Tüketim çılgınlığının alıp başını gittiği Türkiye’de böyle özel insanların olduğunu bilmek umut verici. Mehmet Mert ile “iki teker” sevdasını konuşalım diye başladık sohbete ama neler anlattı neler. Kesinlikle sergi açması gerekiyor. Gittiği, gördüğü yerleri anlattığı, metinli fotoğraflardan oluşan bir sergi. Mesela Madrid’de kaldığı dört gün boyunca karşılaştığı tüm dilencilerin Türk olduğunu fark ettiği an hissettiklerini (!) veya üniversiteye bisikletiyle gittiğini gören ve ona “Hocam size yakışıyor mu, bir araba alın artık!” diyen öğrencileri hakkında düşündüklerini... Çok matrak bir sergi olacağına eminim.