AKP’nin Suriye için ‘B Planı’ nedir?

5 Eylül 2012

BM Güvenlik Konseyi’ni Suriye meselesinde ve özellikle de mülteciler için düşünülen “tampon bölge” konusunda harekete geçiremeyen Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun yaşadığı büyük hayal kırıklığı açıklamalarına yansıyor.
Dönem başkanı Fransa’nın daveti üzerine Konsey üyelerine geçen hafta Suriye konusunda acil müdahale ve yardım çağrısında bulunan Davutoğlu’nun bu girişimi, beklendiği gibi, hiçbir sonuç getirmeden havada kaldı.
Davutoğlu’nun, daha sonra, “bu toplantının Suriye halkı için somut şeyler sunmasını bekliyordum ancak BM sistemi işlemiyor” diye sitem etmesi, duyduğu hayal kırıklığını göstermeye yetti. Bu sitemin satır aralarında elbette ki bir başarısızlık itirafı da yatıyor.

Türkiye bölgede yalnız kaldı
Bu başarısızlık ise Türkiye’ye “boyunun gerçek ölçüsünü” verecek niteliktedir. Zira “bölgesel oyuncu” olma sevdasını bırakın, “küresel düzeyde etkin olma” hayalleri içinde yaşayan AKP iktidarı, “küresel dostlarının” hiçbirinden Suriye konusunda istediği desteği alabilmiş değil.
Bu arada, bölgesel açıdan bakıldığında da Türkiye’nin yalnız kaldığı görülüyor. Gazetelerden okuduğumuz kadarıyla Davutoğlu New York’ta, “elimizden geleni yapıyoruz ancak durum şu an

Yazının Devamı

Mursi, sanıldığı kadar ‘Bağlantısız’ değil

3 Eylül 2012

Geçen haftanın en ilginç gelişmelerinden biri, Mısır’ın yeni Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin Bağlantısızlar zirvesine katılmak üzere Tahran’a yaptığı ziyaret oldu. Mursi orada verdiği Suriye mesajıyla ziyaretine hem olumlu hem de olumsuz bakanları şaşırttı. Ziyarete olumsuz bakanların başında, elbette ki, Mısır’a her yıl 1.5 milyar dolarlık askeri ve sivil yardım veren ABD geliyordu. Washington’un endişesi, bu ziyaret sayesinde Ortadoğu’daki ABD ve İsrail karşıtı “İslami eksenin” güçlenmesiydi.
Bunun Mısır’dan İran’a 1979’dan bu yana bu düzeyde yapılan ilk ziyaret olduğunu bilen Tahran da zaten, tam bu sebepten dolayı, Mursi’nin ziyaretine büyük önem verdi. Demokratik yollarla seçilen ilk Mısır Cumhurbaşkanının Bağlantısızılar Hareketi’nin başkanlığını ülkelerine devretmek üzere gelmesi, İranlılar tarafından ABD’ye karşı büyük bir meydan okuma olarak yorumlandı.

İranlıları şoke etti
Ancak Mursi’nin Tahran’da Suriye için söyledikleri, İranlı yetkilileri şoke ederken, ABD’de hoş bir sürpriz olarak karşılandı. Zira Mursi, Başbakan Erdoğan’ı geride bırakmayarak, “meşruiyetini kaybettiğine inandığı Esad rejimini yerden yere vurdu ve Suriyeli muhaliflere yardım çağrısında

Yazının Devamı

Türkiye için hazin bir durum

1 Eylül 2012


Başbakan Erdoğan Suriye konusunda inisiyatifi ana muhalefete kaptırmamak için CHP’nin yapıcı önerilerini elinin tersiyle itti. Bunu yapmakla kalmadı, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nu “Baasçı” ilan etti.
Bundan AKP’nin, artık herkesçe sorgulanan Suriye politikasında ısrar edeceğini anlıyoruz. Oysa AKP’nin elinde ne Suriye krizini sonlandıracak, ne de ciddileşen mülteci sorununu hafifletecek bir enstrüman var. Bu ise Erdoğan’ın inadını daha da vahim kılıyor.
Erdoğan’ın zamanında söylediği “Suriye bizim iç işimizdir” sözü de böylece farklı bir anlam kazanıyor. Özetle, AKP’nin Suriye krizini iç siyasi mücadelesinin bir unsuru haline dönüştürdüğü aleni bir şekilde ortada. Oysa artık sadece şu veya bu partiyi değil, Türkiye’yi ilgilendiren vahim bir sorunla karşı karşıyayız.
Bu durumda, CHP’nin yaptığı gibi, TBMM’nin toplanmasını önermenin ne gibi bir sakıncası olabilir, anlamak mümkün değil. CHP’nin, Güvenlik Konseyi daimi üyeleri, Arap Birliği, AB, İran, Suriye’nin Arap komşuları ve Türkiye’nin katılacağı bir konferansı önermesi, ayrıca Suriye rejimiyle muhalefetinin de buna davet edilmesini istemesi de, gelinen aşamada, makuldür.

AKP’nin işine gelmiyor

Yazının Devamı

Çiçek’in daha sarih olması gerekiyor

29 Ağustos 2012

Yapıcı ve ilginç unsurlar içeren “Teröre Karşı Ulusal Mutabakat” başlıklı bir metin hazırlayan Meclis Başkanı Cemil Çiçek, Hürriyet’ten Şükrü Küçükşahin’in dün aktardığına göre, “15 yıl önce beni dövseydiniz söylemeyeceğim lafları bugün ediyorum. Hepimiz değişiyoruz, değişmek zorundayız” demiş.
Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Kürtçe yayın önerisine zamanında, “ciddi bir sorun olarak karşınıza çıkar” diyerek itiraz edenlerin başında geldiğini de açıklayan Çiçek, “haklı olan Özal’mış” diye konuşmuş. Çiçek’in sözleri en azından samimi bir itirafı içeriyor.
Demek ki, en değişmez görünen kafalar bile, değişimin kaçınılmaz önemini zaman içinde kavrayıp, “dövseniz de 15 yıl önce söylemeyecekleri lafları” söyleme noktasına gelebiliyorlarmış. Çiçek’in itirafı aynı zamanda Türkiye’nin temel sorunlarından birine de işaret ediyor.

İRDELEMEKTEN ÇEKİNMİŞ
Özetle, ciddi toplumsal ve ulusal meselelere zamanlı bir şekilde ve gereken nesnellik ve gerçekçilikle bakmak yerine, kemikleşmiş düşünce kalıplarına hapsolunup sorunların çözümünün yıllarca sürüncemede bırakılmasından söz ediyoruz.
Çiçek’in metni, dediğimiz gibi, yapıcı ve ilginç unsurları içeriyor. Fakat çıkarabildiğimiz

Yazının Devamı

Davutoğlu’nun ‘kehaneti’

27 Ağustos 2012

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, haber başlıklarında kullanılan ifadeyle, “Suriye kehaneti” yabancı ajansların da dikkatini çekti. NTV’de cuma günü konuşurken, Suriye krizinin Bosna savaşı gibi üç yıl sürmemesi temennisinde bulunan Davutoğlu, buna rağmen Beşar Esad yönetimi için yıllar değil aylar, hatta haftalar biçti.
Suriye’ye askeri olarak bulaşmak istemeyen, bu nedenle de Türkiye’den “bir şeyler yapması” beklenen Batı’da bu “kehanetin” dikkat çekmesi doğal sayılmalı. Sonuçta bu herhangi birisinden değil, geçmişte defalarca “bu bölgeyi en iyi biz biliriz” diyen Davutoğlu’dan geliyor.
Ancak, Batı’daki Türkiye’ye dönük fuzuli beklentiler ne olursa olsun, Suriye bağlamındaki gelişmeleri endişeyle izleyen Türk kamuoyu bu tür “kehanetlere” artık şüpheyle bakıyor. Bu da doğal sayılmalı çünkü Ankara’nın Suriye hesapları bugüne kadar tutmadı.

Biraz riskli görünüyor
Davutoğlu’na dönük eleştirilerde görülen ve kendisini son dönemde savunma noktasına iten ciddi artış da zaten bundan kaynaklanıyor. Özetle, Esad rejiminin de, Tunus, Libya ve Mısır örneklerinde olduğu gibi, kısa zamanda devrilmesi beklenirken bu olmadı.
Esad’ın ayakta durma yeteneği hesaplanamadığı

Yazının Devamı

Avrupalı ırkçıların yeni numarası

25 Ağustos 2012

İnsanlık dışı olayların yaşandığı Suriye derken, Batı’da yaşanan gariplikleri de gözden kaçırmamak gerekiyor. Gelişmelere bakılırsa Avrupa’daki ırkçılara ve İslam düşmanlarına yeni bir fırsat kapısı açılıyor.
Almanya’nın Köln kentinde bir yerel mahkemenin erkek çocukların sünnetini yasaklamaya çalışmasından sonra, Danimarka’da da benzeri gelişmeler yaşanıyor. Bu sürecin ırkçılığın giderek arttığı Avrupa’nın diğer ülkelerine de sirayet etmesi olasılığı ciddidir.
Geert Wilders gibileri sayesinde İslam düşmanlığının doruk yaptığı Hollanda ve “yardım” adı altında fakir halka domuz çorbası dağıtmak suretiyle bu konudaki duruşlarını açığa vuran grupların peyda olduğu Fransa akla gelen sadece iki ülke.
İşin garip yanı, sünnet işini şimdi amaç edinenlerin bu uygulamayı “erkek çocuklara karşı barbarlık” olarak sunmaları ve “çocuk hakları” adına hareket ettiklerini iddia etmeleridir.
Oysa Yahudi cemaatleri nedeniyle sünnet Avrupa’da on yıllardır değil, yüz yıllardır var.
ABD’deyse sünnet Müslüman veya Yahudi olmayan milyonlarca Hıristiyan’ın sağlık adına erkek çocuklarına doğar doğmaz yaptırdıkları bir uygulama olmaya devam ediyor. Konunun şimdi ve bu şekilde gündeme

Yazının Devamı

Maharet düşman üretmekte değil

22 Ağustos 2012

Bayramın ortasında gerçekleştirilen Gaziantep katliamından sonra AKP Genel Başkan yardımcısı Hüseyin Çelik doğru bir tespitte bulundu. Hürriyet’e konuşurken bu saldırısının arkasında Suriye’nin olabileceğini söyleyerek şunları belirtti:
“Zaten Esad da şu anda ‘düşmanımın düşmanı dostumdur’ yaklaşımından hareketle, Türkiye’nin düşmanı PKK’yı dost görme gibi bir yaklaşım içinde.”
“Düşmanın düşmanını dost görmek” âdeta “eşyanın doğasında” vardır. Beşar el Esad’ın bugün karşı karşıya olduğu ve kendi varlığı için mücadele ettiği bir sırada, Suriye politikasından dolayı Türkiye’yi düşman bellemiş olması, konuya nesnel bakarsak, doğaldır.
Kaldı ki, Baba Esad bile, rejimi herhangi bir şekilde tehdit altında olmamasına rağmen, sırf Türkiye ile girdiği bölgesel rekabet yüzünden, PKK’yı Türkiye’ye karşı kullanmış, Abdullah Öcalan’ı da bu amaçla yıllarca Şam’da güven altında misafir etmişti.

Yararlanması garipsenmemeli
Suriyeli yetkililer de, Türkiye’den Şam’a yapılan üst düzey ziyaretler sırasında konuyu her zaman gündeme getiren Türk yetkililerin gözünün içine bakarak bu konuda yalan söylemekten hiçbir zaman çekinmemişlerdi. Oysa biz bile, bir grup Türk gazeteci ile

Yazının Devamı

Hayret verici ama gerçek

20 Ağustos 2012


Oslo’da gerçekleştirdiği bombalı saldırı ardından Utoeya adasında silahla 77 kişiyi öldüren ve 240’da fazla kişiyi yaralayan aşırı ırkçı Hıristiyan terörist Anders Behring Breivik ile ilgili mahkeme kararı cuma günü verilecek.
Saldırıları Norveç’i “Müslümanlardan temizlemek” amacıyla düzenlediğini ve pişmanlık duymadığını söyleyen, dindaş ve ırkdaşlarının ise bundan dolayı kendisine teşekkür borçlu olduklarına inanan Breivik’in, hukuki bir “teknikalite” sayesinde tahliye edildiğini farz edin.
Türkiye’de anında yükselecek sesleri duyar gibi oluyor insan. “İşte çifte standart!” “Alın size Hıristiyan Batı’nın adaleti!” “İşin içinde İslamiyet olduğu için göz yumuldu!”
Neyse ki Breivik gibi hasta ruhlu birisinin tahliye edilmesi söz konusu değil.
Belki, ölüm cezasının olmadığı Norveç’te bile bir çok kişiye göre idam edilmesi gerekiyor ama olmayacak. Fakat ülke yasalarına göre en ağır cezayı alacak. Toplum açısından tehdit oluşturan biri olarak hayatını şu veya bu şekilde demir parmaklılar arkasında geçirecek.

Yazının Devamı