Songül Hatısaru

Songül Hatısaru

songul.hatisaru@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Gençler Evren’i ressam sanıyor

40’tan fazla sinema filminde, dizilerde rol aldı. Ancak Nur Sürer deyince önce, ‘Uçurtmayı Vurmasınlar’ gelir aklımıza.
Bu filmdeki oyunculuğuyla en apolitik insanların bile demir parmaklıklar ardındaki düşünce suçlularıyla empati yapmasını sağladı.

Komedi filmlerinin gişe rekorları kırdığı bir dönemde, sessiz sedasız bir film girdi vizyona: Eksik! 12 Eylül’ü anlatan Eksik Antakya’da çekilmiş. 1980 darbesi sonrası parçalanan bir ailenin, 30 yıllık ayrılık sürecine ışık tutmaya çalışırken, bir anne (Melek) ve birbirinden ayrı büyümek zorunda kalan iki oğlu (Türker ve Devrim) arasındaki ilişkiyi irdeliyor. Eksik’in 17 Nisan’da gösterime girmesinden sadece 22 gün sonra 12 Eylül’ün mimarı Kenan Evren öldü, rastlantı işte... Ancak bu rastlantı filme yarayacak gibi görünüyor.
Çünkü normalde bu tarz filmlerin vizyonda öyle çok uzun süre kalmadığı biliniyor. Eksik bugünlerde 4. haftasına giriyor. Yurtdışında ise 9 ülkede gösterimde. Filmin başrolünde Nur Sürer var. 40’tan fazla sinema filminde, dizilerde rol aldı ama Nur Sürer deyince önce, ‘Uçurtmayı Vurmasınlar’ gelir aklımıza. Bu filmdeki oyunculuğuyla en apolitik insanların bile demir parmaklıklar ardındaki düşünce suçlularıyla empati yapmasını sağladı.
Yıllar sonra yarı yaşındaki insanlarla yine bir 12 Eylül projesinde yer aldı. Gerçek hayatta da 12 Eylül mağdurlarından. Eşi Sarp Kuray hala hapishanede...

KİMİN YERİNE AFFEDECEĞİZ
12 Eylül öyle bir olay ki, yarattığı travma bırakın ikinci kuşağı, üçüncü kuşakta da devam edecek gibi görünüyor. Şiddete karşı olduğunu söyleyen Nur Sürer, “Kimse oturduğu yerden öyle ‘affedelim’ falan demesin. Adı her geçtiğinde Erdal Eren’in, Savaş Ay’ın objektifine bakan o körpe çocuk yüzü geliyor aklıma. Kimin yerine kimi affedeceğiz!” diyor.
Öfkesini diri tutan ise Kenan Evren’in, “Ellerim titremedi’ sözü. “Hangi ölüm fermanını getirdilerse elleri titremeden imzalamış, yıllar sonra bile hesaplaşmadı. Yaptıklarını unutturmak için resim çizmeye başladı” diyor.
Buluştuğumuzda, Nur Sürer, bir gün önce eşini ziyaret için yine Sincan yollarına düşmüş, İstanbul’a henüz dönmüştü. Onu yormamak için evine yakın Şişli Radisson Otel’in altındaki Hamdi’de buluştuk. Konu bir ara öyle ağırlaştı ki, Hamdi Restoran’ın işletme müdürü Kerim Özevin’i bizim için özel olarak hazırladığı masadaki lezzetli kebapların boynu bükük kaldı.
Sürer, hep politik sinema yaptı, aktivist... Kadın hakları konusunda hem fikir üretiyor hem de bizzat elini taşın altına koyuyor. Gençlerin kurduğu, ‘Kadın Cinayetlerini Önleyeceğiz’ Platformu’nda aktif olarak çalışıyor. Özellikle gençlerin, Nur Sürer’in ve onun şahsında 60’larına merdiven dayamış yüz binlerin öfkesini anlamaları için ‘Uçurtmayı Vurmasınlar’ başta olmak üzere 12 Eylül filmlerini izlemelerinde fayda var.
12 Eylül tarihi, son dönemin modaları kişisel gelişimin, “affettim özgürleştim” mottolarıyla açıklanabilecek gibi değil. Ölümler, işkenceler, yıllar süren tutukluklar... Çalınmış, hırpalanmış, bölünmüş hayatlar... Bunları 12 Eylül’ün hiçbir mağduru, onların yakınları, hatta komşuları bile affetmez.

YURTDIŞINDA İLGİ YOĞUN
Eksik filminin gösterimi devam ediyor. Ama sadece birkaç sinemada kaldı. Filmin gösterimini Başka Sinema yapmış. Başka Sinema’yı, Penti’nin sahibi Sami Kariyo’nun eşiyle birlikte kurduğu vakıf ayakta tutuyor.
Nur Sürer, “Onlar da olmasa bu tür filmler hiç gösterilmeyecek” diyor ve ekliyor: “İyi ki öyle bir oluşum yarattılar. Sinema bulamıyor bu filmler. Mesela biz 37 kopya ile girdik. Diğer filmlerin yanında bu kadar kopya adedi komik. 350 - 400 kopya ile vizyona giren var. Ama kopya basmak da başlı başına bir bütçe. Barış Atay kendine yardım eden oyuncularla bir araya geldi, teknik ekipten de bir dayanışma oldu. Avrupa’da çok ilgi gördü film. Sanırım yurtdışında daha çok iş yapacak Türkiye’de yaptığından. Bu film hepimizin çocuğu gibi oldu. İzlenmesi gerekiyor. Unutulan bir acının hatırlatılması gibi...”

HESAP VERMEDEN GİTTİ
Gerçekten Nur Hanım, ne olacak bizim toplumumuzun hafıza sorunu? Tarih tekerrür derler ama biraz da unutulduğu için gelmiyor mu size de?
Dün olan bir şeyi ertesi gün unutuyoruz. Böyle bir hafıza sorunumuz var. Hafıza sorunu olan toplumların gerçek demokrasiye erişmesi mümkün değil. Yeni kuşak Kenan Evren’i ressam olarak biliyor. Fıkra gibi.
12 Eylül’ün, onun bize bütün taşıdıklarının unutulmaması lazım, benzeri olayların yaşanmaması için. O nedenle çok önemli buluyorum filmi. Bence ölümü yeni kuşak sinemacıları tetikleyecek. Mutlaka hesaplaşılması gereken acılı bir dönem. Yeni 12 Eylül filmleri yapılacak bence. Yapılması lazım. Latin ülkelerinde nasıl yapılıyor…
Kenan Evren neden o kadar geç fark etti acaba resim yeteneğini?
Yol açtığı acıları unutturmanın resmini yapıyordu. Büyük ressamların resimlerini çalarak, röprodüksiyon yapıyordu. En son Hande Ataizi ile bitirdi herhalde resim hikayesini. Hande’nin gazetede gördüğü çıplak bir resmini yaptı. Türkiye tuhaf bir ülke. 1998’de, ‘Atatürk’ adlı tablosu 422 bin dolara satıldı. Böylece “yaşayan en pahalı Türk ressamı” oldu. İbrahim Çallı’nın eserlerinden daha yüksek paralara satıldı eserleri.
En komiği 1998’de Kültür Bakanlığı Resim ve Heykel Müzesi’nin, Evren’in “Begonvilli Duvar” adlı tablosuna 300 milyar lira verdiğinin ortaya çıkmasıydı. Daha sonra Ertuğrul Günay sanatsal değeri olmadığı için tablolarını envanterden çıkardı biliyorsunuz. Fikret Otyam buna dava açtı. “Sigara İçen İhtiyar” adlı fotoğrafını resme dönüştürmüştü. Bunu da işadamı Halis Toprak’a 2001’de 1 milyar kusüra satmıştı. Bu davayı kaybetti. Resimlerine ne paralar ödedi işadamları.
O resimleri yakmışlardır herhalde sonradan. Nefret kelimesi güzel değil ama bizim gibi insanların gerçekten nefretle andığı bir adam olarak gitti.
Hesap vermeden gitti. Ölünün arkasından konuşulmaz, denir ya... Laf olsun diye dilimize yerleşmiş. Diktatördü sonuçta. Arkasından konuşulur. Basit ihbarlarla içeri giren insanlar işkence ile öldü. Diyarbakır cezaevini düşünsenize, kaç evden kaç ölü çıktığını düşünsenize!

RUHUNA FATİHA OKUMAM!
Siz de 12 Eylül’den nasibinizi aldınız. Bir dönem kapandı mı Evren’in ölümü ile? Farz edelim ki öbür dünyada karşılaştınız, ne yapardınız, ne derdiniz? Veya mezarının önünden geçtiniz ne yaparsınız?
Yüzlerce insanın ölümüne yol açmış bir diktatörün ruhuna Fatiha okuyacak halim yok herhalde. Başka türlü bir şey okurum. Bu arada mezarının önünden geçemeyiz. Çünkü devlet mezarlığına gömdüler. Oraya insanları sokmuyorlar. Diğer tarafta görmeyeyim hiç olmazsa. Nereye gittiyse orada kalsın.
Kızının talihsiz bir konuşmasına denk geldim CNN’de. ‘Çok müşfik bir babaydı, 70 milyonun, 60 milyonu hala bizim arkamızda... Yaptıklarından hiçbir şekilde pişman olmadı’ şeklinde son derece cüretkar bir konuşma yaptı.

HİÇ PİŞMAN OLMADI
Yargılansaydı?
‘Bu yetmez ama evet’ kampanyası işte. Bir sürü şey topladılar torba yasaya. Bu torba yasa içinde, 12 Eylül’ün yargılanması küçücük bir şeydi. Yalandan. Yargılandı mı? Duruşmaya bile getirilmedi. Yunanistan’da cunta liderleri mahkemeye getirildi. Getirilmeliydi oysa. Çünkü arkasında 650 bin kişi cezaevine girmiş. 1.5 milyon insan fişlenmiş.
Bu soykırım gibi bir şey. 50 kişi idam edilmiş, on binlerce insan işkenceden sakat kalmış. Gencecik çocukları idam etmişler, bir konuşmasını hatırlıyorum televizyonda, ‘Elim bile titremedi’ dedi. Geleni imzalamış adam. Muhtemelen de son ana kadar pişman olmadı. Dünyadaki birçok diktatör gibi doğru bir şey yaptığını zannediyordu.

Haberin Devamı

Gençler Evren’i ressam sanıyor

Haberin Devamı

“12 Eylül mutlaka hesaplaşılması gereken acılı bir dönem. Evren’in ölümü yeni kuşak sinemacıları tetikleyecek. Yeni 12 Eylül filmleri yapılacak bence. Yapılmalı.”

Haberin Devamı

Antakya kadar güzel bir film
Halen gösterimde olan ‘Eksik’ Antakya’da çekildi. Filmin genç yönetmeni Barış Atay Antakyalı. Atay ilk yönetmenlik denemesinde, aynı zamanda oyuncu olarak filmde rol almış. Nur Sürer, Barış Atay’ın ailesinin de 12 Eylül mağduru olması nedeniyle ilk filminde bu temayı işlediğini söylüyor. Film, 12 Eylül’de başlıyor, günümüz Antakya’sında devam ediyor. Nur Sürer, “Film, darbenin aileleri nasıl parçaladığını anlatıyor” diyor.
12 Eylül’ün acımasızlığı örneğin işkenceleri ise, Barış Atay’ın vizöründen seyirciye kaba şiddet görüntüleriyle yansımıyor. Bu yönüyle film, ajitatif bir dil içermiyor. Ayrıca dümdüz bir mesaj kaygısı da yok. Yüreklere dokunan, o dönemi yaşamış herkesin kendinden bir şeyler bulacağı bir film yapmış.
Barış Atay ilk filminde sanat çevrelerinden tam not aldı. Kısıtlı bütçeyle ve kendisinin yarı yaşındaki tamamı gençlerden oluşan ekibin olağanüstü dayanışması ile ortaya çıkan filmin çekimleri sırasında Antakyalıların kendilerini yalnız bırakmadığını söyleyen Nur Sürer ise, “Bize büyük destek verdiler, dayanışma gösterdiler. Her gün sete o emsalsiz yemeklerini taşıdılar, hepimiz kilo alıp döndük. Antakya’yı çok severim, dizi çekimleri için üç yıl bu şehirde yaşamıştım. O günden kalan tanıdıklarımı da ziyaret ettim” diyor.

Paris’te Yılmaz Güney belgeseli çekiliyor...
Yılmaz Güney ile hiç karşılaştınız mı?
Hayır. Gençlik takıntılarım yüzünden. Yol filmine istemişlerdi beni. Fakat ben Güney Film’de, şu an ismini bile hatırlamadığım yetkili biriyle tartışmıştım. Çok tartışan biriyim. Oynamadım. Ama şimdi kendime sorduğumda ‘Yol’ gibi bir filmin portföyümde olmasını isterdim doğrusu. Yılmaz Güney, ‘Bereketli Topraklar Üzerinde’yi izlemiş, rolü teklif etmişlerdi. Ben de bir kere hayır dedim ya katiyen geri dönemedim. Oysa Yılmaz Güney benim için çok önemli bir adam. Sinema deyince hemen yanında Yılmaz Güney’i düşünen insanlardan biriyim.
Çok güçlü bir karakter. Hala bir sürü erkek oyuncunun yakalayamadığı ışığı olan bir aktördü. Çok iyi bir senarist aynı zamanda çok iyi yönetmen. Bu üçü hiç kimsede olmadı bugüne kadar. Olmayacak da... Filmlerinin sürekli bir yerlerde oynaması lazım. 12 Eylül’de filmleri toplatıldı. Elinde Yılmaz Güney filmi olan yapımcılar koştura koştura bu filmleri götürüp generallere teslim ettiler.
Filmleri yakıldı. Sinemacılar iyi bir sınav vermedi. Paris’te bir grup şu anda Yılmaz Güney belgeseli çekiyor. İşe bakın ki, İngiliz ve Fransızların ayırdığı bir ödenekle yapılıyor, ‘Paris’teki Sürgün Yılları’ belgeseli.

‘Sarp’a bamya pişireceğim’
Sarp Bey kasım ayında çıkıyormuş. Onu nasıl karşılayacaksınız? Ne yemek yapacaksınız? Nereye götüreceksiniz? Var mı bir yapılacaklar listesi?
İçeride 22 yıldır yatan insanlar var. Sarp 7. yılına girdi. 16 Haziran örgütünün lideri olarak yargılandı. Suçsuz olduğuna inanıyordu, kaçma imkanı varken kaçmadı. Keşke kaçsaydı. Şimdi döner gelirdi hiçbir şey de olmazdı. Madem 12 Eylül’ü yargılıyorsunuz, 12 Eylül ile ilgili cezalar niye sürüyor?
Sarp 12 Eylül’de yurtdışına kaçtığında gıyabında başlamış yargılama. 22 yıllık bir hukuk garabetinin ardından ceza verdiler. 7 yıldır her çarşamba Sincan F Tipi Cezaevi’ne gidiyorum. Ablası Bilge 6 yıldır tatil yapmadı. Ablası ve kızkardeşi beni Ankara havaalanından alır görüşe gideriz. Bir tek görüşü aksatmadılar, kardeşlerine çok bağlılar. Sarp’ın tansiyon ve şekeri var. Ablası sürekli cezaevini arar bu nedenle. Çıkmasına görevliler çok sevinecek bu nedenle. “Oh be bu kadınlardan kurtulduk” diyecekler.

MEKAN ALGISI DARALIYOR
Sarp, 3. yargı paketi kapsamında denetimli serbestlik kapsamında serbest kalacak inşallah. Bir tek kereviz sevmez ve yemez. Bamya, ızgara et yapacağım ona. Sarp yiyecek konusunda tevekküllü bir adam, ne koysan önüne yiyen cinsten. Yemek ayırmaz, bir sofra tutkusu da yok. İçki içmez, ben içerim, sofrayı da çok severim.
O hemen hızlıca yer kalkar gider. Halbuki protokol bir aileden geliyor, vali çocuğu. Hayatı sokaklarda, eylemlerde geçti, sandviçlerle geçiştirmeye alışmış. Ordudan kalma bir alışkanlık, sporunu hep yapardı, içerde de yapıyor. Neler yapmak istiyor daha konuşmadık bu konuyu, içeride kalanların mekan algısı daralıyor. Sarp, evimizin sokağını hatırlayamadığını söylüyor mesela.