28.09.2013 - 09:50 | Son Güncellenme:
Röportaj, Aydil DURGUN - Fotoğraf, Ercan ARSLAN
İstanbul’un en güzel manzaralarından birine sahip olan, turist cenneti Pierre Loti’deyiz. Etraf çok kalabalık haliyle... “Kolay gelsin Elif abla”, “Aaa o sahiden!” sesleri arasında, meraklı bakışlar üzerimizde fotoğraf çekimi yapıyoruz...
Sebep objektifin karşısındaki isim; Özgü Namal. Elif abla diyenler de belli ki zamanında “Kurtlar Vadisi”nde Namal’ı hayranlıkla izlemiş bir grup delikanlı. “Ne zor ünlü olmak” diye geçiriyorum içimden. Namal da çok bayılmıyor bu duruma ama çok güzel idare ediyor. Çekim sonrası Namal’ın “Çok severim” dediği çay eşliğinde sohbet ediyoruz...
Evet. Narin’i Hande’nin (Altaylı) kitabını okuduğumda da sevmiştim. Çok gerçek, derinliği olan bir karakterdi. Bize, ülkenin kızlarına, kadınlarına benzeyen bir karakter...
Okuyamaması, aile içi şiddet... Yabancı değil bize, kendi çocukluğumuz gibi; âşık olduk, ergen olduk, ailemizle kavga ettik. Yaşadığımız ne varsa Narin’de vardı. Çok severek oynuyorum gerçekten, özellikle geçmiş zamanlarını. “Günümüz dünyasının acı gerçeği, kadının kadına ettiği...”
Çalışma saatleri ve temposu açısından çok zor tabii. Açıkçası baştan bu kadar zor olacağını düşünmemiştim. Senaryoyu okuduğum zaman heyecanlandım; “Gençliği de oynarım, günümüzü de oynarım, benim için de çok lezzetli olur...”
Çünkü bir oyuncunun her zaman başına gelebilecek bir rol değil bu. Fakat işi pratiğe dökünce çok zorlaştı. Neredeyse hiç boş günüm yok, haftanın altı günü çalışıyorum. Şikayet ettiğimden değil de...
Evet, iki rol oynuyormuş gibiyim. Oyunculuk performansım sürekli yüksek olmak zorunda olduğu için bir yorgunluk oluyor. Onun dışında çok zevkli ve şanslı da bir bakımdan, bir daha ne zaman oynayacaksın? Artık büyüdüm zaten, 35 oldum, bundan sonra kimse bana 18 yaşında bir kızı oynatmaz herhalde, son demler...
Şimdilik belli değil ama yüksek bir ihtimalle devam edecek...
Tabii asıl şimdi oynamaya başlayacağız. Tam bir kadın hikayesi. Günümüz dünyasının bütün acı gerçeklerini sahneye koyuyor. Kadının kadına ettiği...
Evet, aralıkta. Ketche’nin yönetmenliğinde Tuna Kiremitçi’nin kitabı uyarlandı. Tatlı bir iş oldu. Romantik, trajikomik bir hikaye. Heyecanla bekliyorum, izlemedim daha...Sinemada seçim yaparken nelere dikkat edersiniz? Sinemada daha seçiciyim. Ben 4.5 yıldır film yapmıyordum. Tabii ki senaryolar okudum bu arada ama içime sinmedi hiçbiri...
Ben bu tarz bir şey yapmamıştım hiç. Genellikle Doğulu kadını oynadım. Doğma büyüme İstanbulluyum ama oraları çok gezdim. Kendi şehrimde, âşık olduğum İstanbul’da, “Organize İşler” dışında bir şehirli ve aşk hikayesi çekmemiştim. Bu anlamda benim için yeni bir başlangıç oldu. Bir de umutsuz sandığımız bir aşk var filmde, işin dramatik tarafını güçlendiriyor. Bir kavuşamama hikayesi... “Engin ile gayet iyi partner olduk”
Evet. Uzun yıllardır arkadaşım, bu filmde denk düştük.Nasılmış birlikte çalışmak?Güzel, eğlenceli... Gayet iyi partner olduk...
Yok, kendi işim dolayısıyla. Memleketine, toprağına bakacaksın, gerçek hikayeler orada...Fotoğraf çekiminde çokça ilgi çektiniz. Arkanızdan “Aa gördün mü Özgü Namal!” diye birbirine gösterdi insanlar sizi. Şöhretle aranız nasıl?Alıştım artık, benim için yeni bir şey değil, 16 yıldır bu işi yapıyorum. Kendime ait güven çemberlerim var, kendimi koruduğum alanlar var, elbette koruyamadıklarım da var. Ama artık hayatımda çok önemli bir sorun teşkil etmiyor...
Gerçekten istersem evet. Bir şekilde korunmanın yolu bulunuyor. O kadar abartılacak bir durum değil şöhret. İdare edilebilecek bir şey yani...
“Âşığım İstanbul’a” diyorsunuz. Ne yapmayı seversiniz bu şehirde?İstanbul’da her şeyi yapmayı severim. İstanbul benim ruh ikizim. Benim büyüdüğüm, çocukluğumun geçtiği yer. Sergilere gidiyorum, kafelere, restoranlara... Eski İstanbul şahane, buralar... Daha geçen hafta Artistabul’daydım mesela. Akşam arkadaşlarla yemeğe giderim ya da gece çıkarım bazen. Vapura da binerim. İstanbul’da yapılabilecek her şey, aklına ne gelirse...
Sadece çalışarak. Ocaktan beri çalışmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum. Bir tek yazın tatil yapabildim, o da filmden dolayı kısıtlıydı. Gerçekten sadece çok çalışarak geçiyor günlerim. Şu an sevdiğim şeylere vakit ayıramıyorum. Ama ayırabildiğim zaman herkes gibi şeyler yapıyorum. Dışarıda kahvaltı ederim arkadaşımla buluşup, kitap okurum, sinemaya giderim, sergi gezerim, alışveriş ederim, akşam içki içerim belki... Zaten korkunç bir trafik var, günde iki mekan hakkın oluyor, üçüncüye sıra gelmiyor.“Ruh sonsuz, bir sonraki hayatımda başka bir bedeni kullanacağım”“Yeditepe İstanbul”la tanıdı çoğu insan sizi. 12 sene geçmiş aradan. Neler değişti bu sürede? “Yeditepe İstanbul” çok özel bir işti tabii. Yeri doldurulamaz bir işti. Hatta şu an “Yeditepe İstanbul”u çektiğimiz ev Narin karakterinin kiralık evi. 12 yıl sonra o mekana geri döndüm...
Aynen öyle, çok güzel oldu. Meral ablayı (Okay) hatırlıyorum. Uğur’u (Polat), Emre’yi (Kınay), Zuhal ablayı (Olcay)... Hepsinin yeri ayrı. Benim için de hoş bir nostalji oldu. Neler değişti, bilmiyorum. En fazla oyunculuğum biraz daha gelişmiştir. Belki o zaman daha az tanınıyordum, şimdi biraz daha fazla tanınıyorum. Onun dışında çok acayip de bir şeyler değişmedi. Sadece büyüdük, o kadar...
Genlerden diye düşünüyorum. Sağlıklı yaşamaya çalışıyorum ayrıca. Düşünce sistemimden de kaynaklanıyor olabilir. Öyle yaşlanmaya çok inanmıyorum. “İnsan yaş aldıkça ağırlaşır, aman efendim bu da bizden geçti, her şeyin bir yaşı vardır” gibi klişe laflara da inanmıyorum. Öyle cümleler hiç kurmam, kimseye de kurdurmam. Sonuçta yaşayan ruh, ruhun sonsuzluğuna inanıyorum. Dolayısıyla bu bedeni kullanıyorum şu an, bir sonraki hayatımda başka bir bedeni kullanacağım muhtemelen. Zihnim, enerjim neyse o yansıyor muhtemelen herkeste olduğu gibi...
Spor yapmaya, akşam çok geç saatlerde yemek yememeye çalışıyorum. Mecburen dikkat etmek durumundayım. Daha ağır bir hayat yaşayınca sete gelemeyecek kadar hastalanıyorum. Ama sağlıklı yaşıyorum diye de hastalık derecesinde dikkat etmiyorum, her şeyi yiyip içiyorum...
Evet, esprili bir tarafım var. Genelde çenem pek durmaz, espriler yaparım ama keyfim yerindeyse. Değilse de dünyanın en susan insanı da olabilirim. Bir tek cümleyle kendimi anlatmak çok da doğru olmaz.