ArkeolojiArkeoloji ve doğanın kesişim kümesi: Arnavutluk

Arkeoloji ve doğanın kesişim kümesi: Arnavutluk

15.06.2025 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bir yanı heybetli dağlara, diğer yanı Adriyatik ve İyon denizlerine bakan Arnavutluk keşfedilmeyi bekleyen bir hazine gibi. Arnavutluk’un Alpleri diye nitelendirilen Valbonë’dan arkeoloji ve doğanın kesiştiği Butrint’e ülke bir tatilden isteyebileceğiniz her şeyi vadediyor.

Arkeoloji ve doğanın kesişim kümesi: Arnavutluk

SEYHAN AKINCI- Derler ki futbol asla sadece futbol değildir... Marigo Posio heykelinin önünde dururken bunu düşünüyorum. Futbol tutkum olmasaydı şimdi onun karşısında olur muydum? Bilmiyorum. Avrupa Şampiyonası'nda Arnavutluk'un ilk maçı öncesi Pinterest'te "hikâyelik" bir şeyler bakınıyorum. Karşıma Arnavutluk'un turkuaz sahilleri, rüya gibi koyları, adı üstünde Arnavut kaldırımlı sokakları, bölgeye adını veren heybetli dağları çıkıyor. O an biliyorum; bu hikâye, hikâyede kalmayacak! Maçın heyecanının ardından izin tarihime karar vermeye çalışıyorum. Olası tarihlerdeki uçak bileti fiyatları gözümü korkutuyor. Konaklama ise oldukça cazip. Vlorë diyorum başka bir şey demiyorum. Sonra hayatın da benim için planları olduğunu anlıyorum. Kuzey Makedonya'da yaşayan kuzenim arıyor ve hikâye başlıyor.

Haberin Devamı

En ekonomik seçenek olduğundan Kosova'nın başkenti Priştina'ya uçuyorum. Oradan ver elini Arnavutluk. Beni kuzenim ve sonbaharda okula başlayacak altı yaşındaki kızı karşılıyor. Ama siz dilerseniz havalimanında araç kiralayabilirsiniz. Balkanlar'da tatil yapmak ve tur şirketlerinin görmenize izin verdiğinden fazlasını deneyimlemek istiyorsanız bu en mantıklı seçenek. Hasret dolu bir kucaklaşmanın ardından bir marketten kahvelerimizi alıp yola koyuluyoruz. Bizimki tam manasıyla "Kafa nereye biz oraya" rotası... Birkaç saat içinde kendimizi Arnavutluk Alplerinde buluyoruz. Kukes şehrinde yer alan Valbonë, mayıs ortasından kasım ortasına kadar açık olan yürüyüş rotası ile oldukça popüler. Özellikle doğa ve dağ sporlarıyla ilgilenen Avrupalı turistlerin gözdesi olan belde konaklayabileceğiniz dağ otelleri ve Arnavutluk mutfağından örnekler sunan yemekleriyle deniz-kum-güneş üçlüsünden farklı bir şeyler arayanların not etmesi gereken bir destinasyon.

Haberin Devamı

Butrint'te Osmanlı izleri

Biz Valbonë'da güzel bir yemek yiyip dinlendikten sonra direksiyonu ülkenin güney ucuna kırıyoruz. Heybetli dağların arasındaki daracık yollardan gide gide Sarandë'ya ulaşıyoruz. Geceliği 50 euro'ya kiraladığımız apart dairenin balkonundan karşımızda ışıkları görünen Yunanistan'ın Korfu Adası'na bakıyorum. Vize sorununuz yoksa gün içinde kalkan gemilerle Sarandë'dan Korfu'ya 30 euro'ya gidebilirsiniz.

Sarandë'nın ana kent olduğu bölgede görülecek o kadar çok şey var ki vakit kaybetmeden daha da güneye inerek UNESCO Dünya Mirası listesinde bulunan Butrint Ulusal Parkı'na doğru yola koyuluyoruz. Tarih öncesi çağlardan beri yerleşim yeri olan Butrint, bir Yunan kolonisi, bir Roma şehri ve bir piskoposluk yeri olmuş. Bizans yönetimi altında bir refah dönemi, ardından Venedikliler tarafından kısa bir işgalin ardından şehir bölgede bataklıklar oluştuktan sonra Geç Orta Çağ'da terk edilmiş. Mevcut arkeolojik alan, şehrin gelişimindeki her dönemi temsil eden kalıntıların bir deposu âdeta. Arkeoloji ve doğanın kesiştiği Butrint'te Osmanlı izlerini görmek de mümkün. Butrint'e vardığınızda orada bulunan küçük teknelerle Ali Paşa Kalesi'ne gidebilir, 1819-1820 yılları arasında inşa edilmiş Osmanlı mimarisinin Arnavutluk'taki yapıtlarından kaleyi görebilirsiniz.

Haberin Devamı

Butrint'te turkuaz dalgaların antik kente vurduğu yerden ayrılıp kendimizi İyon Denizi'nin sularına bırakmak üzere Ksamil'in ünlü plajlarından birine gidiyoruz. Yarın sabah buradan ayrılacağımız için "paraya kıyıyoruz" tabiri caizse... Şezlong başına 30 euro veriyoruz ama değmediğini söyleyemem.

Arkeoloji ve doğanın kesişim kümesi: Arnavutluk

İsmail Kadare'nin memleketi: Gjirokastër

Bir yaz gününün uzunluğuna şaşırıp tuzu tenimizi yakan sulardan çıkıp "Syri i Kaltër" yani Mavi Göz'e gidiyoruz. Bu derin yer altı kuyusu veya sıklıkla adlandırıldığı gibi "mavi delik" gerçekten nefes kesici. Mavi Göz'ün bulunduğu noktaya yürüyerek gitmek mümkün ama yorgunsanız ya da pek vaktiniz yoksa müthiş doğanın içinde hareket eden turistik trenlerle hem etrafı görebilir hem de o cam gibi suya daha hızlı ulaşabilirsiniz. Dalgıçların 50 metre kadar indiği Mavi Göz'ün gerçek derinliği henüz ortaya çıkarılmadı. Bu gizem, suyu Bistrice Nehri'ne akan Mavi Göz'ü daha da popüler yapıyor.

Haberin Devamı

Güneşin ikindi ışıklarını üzerimize serptiği bir vakitte Mavi Göz'ü tüm güzelliğiyle ardımızda bırakıp radyo frekansından Yunanca şarkıların duyulmaya başladığı Gjirokastër'a ulaşıyoruz. Hani derler ya "kalbimi bıraktım" diye işte öyle bir an yaşanıyor şehirle ilk buluşmamda. Gjere Dağları ile Drino Nehri arasındaki bir vadide yer alan şehir yetiştirdiği edebiyatçılarıyla ünlü. Geçtiğimiz yaz hayatını kaybeden İsmail Kadare'nin de adının ve portresinin olduğu duvar bulunduğumuz şehir hakkında fikir veriyor. Arnavut kaldırımlı geniş caddedeki dükkânlar bu güzel şehirden bir hatıra götürmek isteyenleri bekliyor. Hemen tepede Gjirokastër Kalesi ve Osmanlı Dönemi'ne özgü mimari özellikleriyle Pazar Camii görülmeye değer.

Arkeoloji ve doğanın kesişim kümesi: Arnavutluk

Zamanın durduğu yer: Berat

Ertesi gün Sarandë'da kurulan pazarlardan zeytin alıp yola koyuluyoruz. Geniş caddelerini palmiyelerin süslediği, bisiklet yolu ve plajıyla Vlorë'dayım. Adriyatik ve İyon denizlerinin buluştuğu Vlorë güzelliğiyle başımı döndürüyor. Arabamızı park ettikten sonra denizin karşısında İtalya'yı seyrederek kulaç atıyoruz. Dünya küçük Vlorë büyük geliyor o anlarda. Şehri görebilmek için kurulanıp yürüyüşe koyuluyoruz.

Haberin Devamı

Modern Arnavutluk'un kurucuları için bir merkez üssü olarak Arnavutluk Bağımsızlığı'nda etkili bir rol oynayan şehirde yürürken Marigo Posio heykelinin önünde duruyorum. Bağımsızlık hareketinin aktivistleri arasında yer alan Posio, Arnavutluk Bağımsızlık Bildirgesi sırasında göndere çekilen Arnavutluk bayrağını diken kişi olması nedeniyle bayrağın anası olarak anılıyor. 6 Şubat 1921'de sadece altı sayıya ulaşabilen Shpresa shqiptare gazetesini ("Arnavut Umudu") yayımlayan Marigo Posio'yu bir kadın gazeteci olarak selamlayıp yoluma devam ediyorum.

Adriyatik'in kıyısından yol yaparak Berat'a ulaşıyoruz. Hani zaman durmuş da tarih kitaplarında okuduğunuz Osmanlı şehirlerinden birine hapsolmuşsunuz gibi. Berat gerçekten görülmesi gereken bir yer. Berat Kalesi'ne girerken elinde cümbüşü ile yerel türküler söyleyen bir sokak müzisyeni karşılıyor sizi. Güneş batarken oradaydık ve sanırım daha iyi bir zamanlama olamazdı. Berat'ta kalenin surlarından şehir, Adriyatik Denizi'ne dökülen Semen Nehri'nin kollarından Osum ve bu nehir üzerindeki tarihi Gorica Köprüsü görülebiliyor. 24 gözetleme kulesi ve cami kalıntılarının olduğu Berat'ta 13. yüzyılda inşa edildiği düşünülen ve Arnavutluk'un kültürel anıtları arasında yer alan Kutsal Teslis Kilisesi bulunuyor. Kale içinde dileyenler at üzerinde gezintiye de çıkabiliyor. Kalenin etrafındaki evler sizi masalsı bir dünyaya davet ederken hediyelik eşyalar satan dükkânların kapıları, seyahatlerini ölümsüzleştirmek isteyenler için açılıyor.