‘HAYATTA BiN KEZ AŞIK OLUNMUYOR’

Gonca Vuslateri, Cihangir White Mill’deki buluşmamıza 45 dakika gecikmeyle geliyor. ‘Küçük Sırlar’ dizisinin setinde işleri uzadığı için, sabaha doğru eve gittiğini ve uyanamadığını söyleyen oyuncu, özür diler bakışlarla mahcubiyetini anlatıyor. Röportaj boyunca gülümsemesi yüzünden eksik olmayan Vuslateri, saçı, makyajı olmadığı için fotoğraf çekimi yapmak istemiyor. Ve sevgilisinin objektifinden Cadde’ye özel bir çekim teklif ediyor. İşte Mehmet Turgut gözüyle aşk kareleri.

* Müjdat Gezen Sanat Merkezi mezunusunuz. Çocukken de oyunculuk merakınız var mıydı?
İkinci sınıftan beri tiyatro eğitimi alıyorum ben. ‘Simyacı’ oyununda Tülay Günal’ı seyrettiğim günü dün gibi hatırlıyorum mesela. Çünkü onu seyrettiğimde bu işi gerçekten yapmak istediğimden emin olmuştum.

* Ailenizde oyuncu var mı?
Ailemizde oyuncu yok. Biz çok neşeli bir sülaleyizdir. Herkes başlıca bir yetenek. Hendekliyiz biz. Atike Babaannem’in bahçesi çocukluğum-dan bu yana konser ve tiyatro salonu gibiydi. Özellikle annem çok yetenekli bir kadın. 17 yaşında evlenmiş. Hâlâ piyes fotoğraflarına baktığında kulisinde hazırlanışını ve tüm oyuncu arkadaşlarını hatırlar. “İki çocuğum olacak; biri müzisyen, biri oyuncu olacak” demiş ve olmuş. Ablam batı müziği okudu, ben de oyunculuk.

* Ekrandaki ilk tecrübeniz neydi?
Lisedeyken bir bölüm ‘Eyvah Kızım Büyüdü’ adlı dizide oynamıştım. Profesyonel anlamda ilk işimse ‘Aliye’dir. Orada hasta bakıcı bir kızı oynadım.

* Sonra?
Sonra ‘Canım Ailem’ oldu. Bir yandan Dot’da oynamaya devam ediyordum. Şimdi de ‘Küçük Sırlar’ dayım.

“Verecek çok mesaj var”
* ‘Küçük Sırlar’la gelen popülerlik sizi rahatsız ediyor mu?
O popülerliği değerlendirebilmek çok önemli. Tabii ki sevilmek çok güzel. Ama bir gün gerçekten bana bakan bir kitle hissedersem, onları nereye çekeceğimi şimdiden kafamda oluşturmam lazım.
Oyuncular anlatıcıdır, köprüdür çünkü. Ben oynamaya doyamadığım bir süreçteyim. Verecek çok mesaj, aydınlatacak çok bilinç var bu ülkede. Bu çabanın oyunlarla, sahnedeki performanslarla gerçekleşiyor olması çok büyüleyici bir şey.

* Sette en iyi dostluğu kiminle kurdunuz?
Sette herkes birbiriyle uyum içerisinde. Uzun vakitler geçiriyoruz.Ekip birbirini bu projeyle tanıdı ve güzel dostluklar oldu. Bu projeyle birlikte Sinem’le (Kobal) sıkı bir dostluğumuz oldu. Set sonrası gezilerimizde kitap almak, üzerine konuşmak aramızda bir ritüel oldu diyebilirim.

“Ceyla sinirlerimi bozuyor”
* ‘Küçük Sırlar’ bu sezon bitiyor. Yeni projeleriniz neler?
İnan Temelkuran’la çalışacağım bir sinema projesi var. Henüz kesinliğe kavuşmayan birkaç proje daha var. Bunlar dışında Dot’da üçüncü yılım. Orası devamlı yeni proje üreten ve benim bu projelere bir yerinden dahil olduğum bir mutfak. Bir süre mutfağımdan hiç çıkmam diye düşünüyorum.

* Dizide Ceyla, Ali için her türlü fedakârlığı yapmaya hazır. Siz aşık olduğunuz adam için neleri göze alırsınız?
Ceyla sinirlerimi bozuyor. Bazen hiç özür dilememesini istediğim anlarda gidip özür diliyor mesela. Ben 25 yaşındayım. Aşık olduğum adam sevgilisi olduğu halde benimle arkadaş kalmak istediğini söylüyorsa, “Yıkarım sizin karmaşanızı” diyerek hayatından çıkarım. Ceyla duruyor. Gidemiyor. Sinirlerimi bozan şey onu çok iyi anlıyor olmam sanırım.

* Aşkta ilk adımı karşıdan mı beklersiniz?
Hiç öyle bir şey düşünmedim. Çünkü hayatta bin kere aşık olunmuyor. Aranızda uyum olur, çok yüksek bir enerji olur. Ve ikiniz o yüksek enerjinin peşinden gidersiniz. Sanki yüzyıllardır birlikteymişsiniz gibi yaşamaya başlıyorsunuz. “Bu adamı sevmeyi bir yerden tanıyorum” diye bir laf vardır. Ve bu çok güzel bir laftır. Aşk, Alobar ve Kudra’dır bence. ‘Parfümün Dansı’ kitabını okuyan ne dediğimi çok iyi anlar.

* Mehmet Turgut’a ilk görüşte mi aşık oldunuz?
Evet. (Gülüyor)

* İlişkinizi nasıl tanımlarsınız?
Bu aşk ayaklarımı yerden kesmedi, aksine onun sayesinde ayaklarım yere daha sağlam basıyor. Bir de o ayağın nereye sağlam bastığı çok önemli. Ne hissettiğimi, ne yaptığımı biliyorum ben bu ilişkide. Çok mutluyum.

* İkinizin de hayvan sevgisini biliyoruz. Kedi ve köpeklerinizle olan fotoğraflarınızı Twitter’da paylaştınız.
Dört kedi, bir köpek, iki kaplumbağamız var. Sokağımızdaysa milyonlarca hayvanımız var. Geçen gece deli gibi yağmur yağıyordu ve biz kapıda bekleyenimiz varmış gibi alelacele sokakta, yakınımızdaki hayvanlara yemek hazırladık. Dünyayı kurtardık mı bunu yaparak bilemeyiz. Ama insanları biraz daha sevdik, hayvanları sevince. Bu işte en değerli olanıydı.

* Bugüne kadar aldığınız en güzel hediye ne?
İki tanedir. Birincisi; yazar, şair Göksel Bekmezci’nin adıma yazdığı şiir, ikincisi sevgilimin birlikteliğimizin ilk haftasında bana yaptırdığı tren yolculuğu.

‘SAHNEDE OLAMADIĞIM HER AN BENi GERiLETiR’
* ‘Punck Rock’ oyunuyla, 16’ncı Sadri Alışık Ödüllleri’nde Efes Özel Ödülü’nü Hakan Kurtaş’la paylaştınız.
Aldığım her ödül tiyatronun aslında. Beni jüri özel ödülüne layık görmeleri yaptığımız bu yolculuğa inandıklarını gösteriyor. Biz çok güzel bir iş çıkardık ‘Punk Rock’la.Ve çok şanslıyım ki Rıza Kocaoğlu’nun ilk yönetmenlik deneyimi olan bir oyunda oynadım. Bir oyuncu olarak onun bütün hedeflerinin arkasındayım çünkü yaptığı her işe, oynadığı her karaktere karşısındakini inandıran bir oyuncudur. Murat Daltaban ise oyunculuk serüvenimin bel kemiğidir. ‘Punk Rock’ ikinci projeydi yer aldığım. Benim ne kadar büyüdüğüme Özlem (Daltaban) ve Murat Ağabey kadar kimse tanık olmamıştır bu hayatta.

* Dizilerde oynamak mı yoksa tiyatro yapmak mı daha keyifli?
İkisinin de keyfi ayrı. ‘Küçük Sırlar’ benim üçüncü dizim. Ve her geçen gün yeni bir şey öğreniyorum sette. Ama tiyatro yapmazsam bu anlattıklarımın hiçbiri asla gerçekleşemeyecek demektir. Sahnede olamadığım ve sahnede çalışamadığım her geçen zaman beni geriletir.