Efendim, bence 21. yüzyılın Leyla ile Mecnun’u onlar. Tam 29 yıl aynı yastığa baş koymuşlar... Hiç ayrılmamışlar. Küskünlükleri birkaç saat sürmüş. Yüksek sesle bile birbirlerinin adını anmamışlar. Aşkı önce beyinlerinde, sonra bedenlerinde yaşamışlar. Evet, beraberliklerinde
30. yıla girerken arabesk dünyasının Orhan Baba’sı Orhan Gencebay ile onun canı, hayat arkadaşı Sevim Emre ilk kez Şenay DÜDEK’e konuştular. Buyrun POSTA ve Şenay Düdek farkıyla şiirlere dökülen bir beraberliğin öyküsüne...
ŞD-Nasıl tanıştığınızı anlatır mısınız?OG-Sevim 16 yaşında bile değildi.
Çok güzeldi ve yeni kraliçe seçilmişti. Çok etkilendim. Bir süre sonra
dost olduk. Ağabey-kardeş gibiydik.
ŞD-Peki birbirinizden nasıl etkilendiniz?SE-Ben daha ilk görüşte çok sevdim. Ama benim için bir ağabey gibiydi. ‘Bir Teselli Ver’ adlı şarkı yeni çıkacaktı. Ben de şakayla karışık ‘çok satarsa ne alırsın’ diye sormuştum. Bu esprim karşısında çok güldü ve bana "Ne istersen" dedi. Bu arada Orhan’ın sevgi dolu olması beni etkiledi. Ben Orhan’dan sonra insanları sevmeyi öğrendim.OG-Ben o aralar evliydim ama mutlu değildim. Manevi olarak yardıma ihtiyacım vardı. Doktor bile ‘Sevdiğin bir kadın sana yardım edebilir’ demişti. Halbuki biz dosttuk. Ben bir gün doktorun söylediklerini ağzımdan kaçırdım, Sevim beni teselli etmeyi görev bildi. Derken o sıralarda ben boşandım ve ilişki başladı. Sevim’de beni etkileyen en güzel şey maraz derecesinde merhametli olmasıdır.
ŞD-Aynı evde yaşamaya ne zaman başladınız? Çevrenizden tepki görmediniz mi? Hiç zorlukla karşılaşmadınız mı?OG-1975’ten sonra aynı evi paylaşmaya başladık. Bu arada görüşmelerimiz sırasında ben evli olduğum için tepkiler aldık, ama o sıralar bir ilişki yoktu ki. Ben boşandıktan sonra aşk başladı. Dürüstçe söyleyeyim, Sevim’i gördüğüm zaman içim kıpır kıpırdı. Zaten Sevim
o sıralar assolistliğe hazırlanıyordu, film çekiyordu. Yani şöhretliydi. Ben de ona müzik derslerinde yardım ediyordum.
SE-Ailem Orhan’ı çok sevdi. Ben Bebek Belediye Gazinosu’nda assolist olarak çıkmaya hazırlanıyordum. İlişkimiz ciddi boyut alınca Orhan "Eğer benim karım olacaksan iki sanatçı bir ailede çok zor olur. Ama eğer bu hayatı tercih ediyorsan, o zaman senin en büyük destekçin, ağabeyin olurum" dedi.
Ama ben Orhan’ı çok seviyordum. Şöhret gözüme sivrisinek gibi geldi. Halbuki her şeyim hazırdı. Tuvaletlerimi o zamanlar çok iyi bir ses olan Biricik’e hediye ettim. Yani sevgi her şeyin önüne geçti Şenay’cığım. Ayrıca ben kadere de inanırım.
Önemli olan mutluluk ve huzur.
İşte ben Orhan’da onu yakaladım.
ŞD-Peki biraz sanat yaşamınızdan söz edelim Orhan Ağabey. Müzikle tanışmanız nasıl oldu?OG-6 yaşında beni köpek ısırdı.
10. iğnemi oluyorum, hademe yapıyor. Karnım ceviz büyüklüğünde şişmiş. Kaçtım, annem yakaladı. "Ne istersen alacağım" deyince ben de o zaman mandolin istedim. Aslında kafamdan geçen bağlama fakat o yaşta bir çocuk bağlamayı nereden bilsin? Nitekim mandolin gelince, yüzümü buruşturup "Bunun sapı uzun değil" dedim. Ama
o yaşta bir opera hocası nezaretinde derslere başladım. Hoca Ukrayna Konservatuvarı’ndan mezun bir Türk mülteciydi. 7 yaşıma kadar önemli çalışmalar yaptım. Sonra bağlamaya başladım. 10 yaşımda beste yaptım,
12 yaşında tambur çaldım. Bu arada
caz ve klasik müzik de dinliyordum.
ŞD-Peki sesinizin güzelliğini nasıl farkettiler? İlk plak ne zaman çıktı?OG-Ben şarkı söylemekten utanan bir insandım. Hatta 5. sınıfı bitirirken çalıp şarkı söylememi istediler, sahneyi terkettim. Ciddi anlamda 1968 yılında mikrofona geçtim ve ‘Başa Gelen Çekilirmiş’i yaptım. Ardından ‘Derdim Dünyadan Büyük’, sonra da ‘Sevenler Mesut Olmaz’ geldi. 1969’da ‘Bir Teselli Ver’ hit oldu. Türk müziği ve çok sesli müzik yapanlarla çalıştım, ama daha zengin bir müzik arıyordum. Halkın ilgisi beni teşvik etti. Kendi potamda evrensel müziği birleştirdim.
ŞD-Azize Gencebay, ardından Sevim Emre ve iki tane aslan gibi evlat; Altan ve Gökhan. Anlaşıyorlar mı?SE-Hem de çok iyi. Altan fevkalade bir çocuktur. Huylarını babasından almış. En ufak bir kırgınlık bile olmamıştır aramızda. Çocukluğunda da bir arada kaldığımız zamanlar oldu, gittiğinde hep aramışımdır Altan’ı. Biz birbirimize düşkün bir aileyiz. Altan, Gökhan, gelinimiz Eda ve torunumuz hep sıcak ilişkiler içindeyiz. ŞD-Örnek ilişkinizde ipler kimin elinde? Evde kimin borusu ötüyor?OG-Demokrasi var. Ben saygılıyım. Feminizm şeklindeki yanlış değerlendirmelerin karşısındayım. İnsanız ve eşitiz. Karım da olsa zorlama yapmam. Bizim dededen kalma
bir takım alışkanlıklarımız vardır,
Sevim baştan beni öyle kabullendi.
SE-Pederşahi bir aileyiz. Babamızdan
ne gördüysek evliliğimizde de aynı şeyi yapıyoruz. Ben hep Orhan’ın arkasında olmayı yeğledim zaten. Çok yoksul yetiştim, iftiharla söylüyorum, her şeyi Orhan’da gördüm. Evde şartlar
eşittir ama baba sözü önde gelir.
ŞD-Sevim Abla, Orhan Ağabey nelerden hoşlanır, nelere kızar? Evde nasıl bir insandır? Ne yer, ne içer?..SE-Çok düzgün yaşamayı sever. Sevecen, iyi bir babadır. Evcimendir, tam bir kitap kurdudur. Astrolojiyle ilgilenir. Sabah kahvaltılarını çok sever. Günün en güzel öğünüdür. Bakla hariç yemek seçmez. Öğlenleri çorba içer. Kıymalı tarhana ve mercimek çorbasını çok sever. Her öğle yemeğinde bir tabak meyve yer. Akşam yemeklerinde beyaz et ağırlıklı beslenir. Aradığı bir şeyi bulamazsa kızar ama tepkisi o kadar kuvvetli değildir. Titizdir. Özellikle pantolonunun ütüsüne çok dikkat eder, çift çizgi olduğu an kıyamet koparır ama geçer. OG-Önce şu bakladan nefret etme hikayesini anlatayım. 13-14 yaşındaydım, bahçede birtakım tohumlar elime geçti, ben de onları ektim. Annem onların yabani bakla olduğunu, yenilmediğini söyledi. Yine de yetiştirdim, annemden de ısrarla yemeğini yapmasını istedim. Bir öğle vakti okul dönüşü baktım, eve kokudan girilmiyor. Midem bulandı, sorduğumda annem zorla pişirttiğim yabani baklaların kokusu olduğunu söyleyince o tarihten itibaren bakladan nefret ettim.
ŞD-Sevim Abla nasıl bir insandır?OG-Sevim çok duygusal ve akıllıdır. Onda, bende olduğu gibi güvenilirlik çok önemlidir. Midesi çok hassastır, senin gibi koliti var, herşeyi yiyemez. Çok hamarattır, birçok insanı doyurabilir, ağırlayabilir. Çok güzel yemek yapar. Temiz ve titizdir. Dostlarını çok sever.
ŞD-Hiç mi kavga edip ayrılık yaşamadınız? Dürüst olun lütfen. Çünkü Orhan Gencebay dürüsttür.SE-Hep başkaları yüzünden sürtüşme olmuştur. Ben kindar değilimdir, hemen yanına gelirim zaten, barışırız.OG-Ben tartışmaları uzatmak istemem. Kızgınlığım çoğu kez bende kalır. İşin büyüyeceğini anladığım an terkederim orayı. Sevim de kısa süre sonra
sevgiyle gelir ve unutur gideriz.
SE-Yalnız bir keresinde bir kırgınlık yaşadık. Çok büyüktü. Film çekiliyordu. Benim bilmediğim bir şeyler olmuş. Müjde Ar’ın o gün yeğeni ölmüş. Bir de fotoğraf var. Müjde’nin ağlarken Orhan’a sarılmış fotoğrafları çekilmiş. Biz de tatildeyiz. İnsanlar bir tuhaf bakıyorlar bana. Sonunda bir arkadaşım gazeteyi gösterdi. Aaa, Orhan, Müjde’ye sarılmış. Gayet samimi. Bir de "Bal gibi aşk" diye başlık. O kadar birbirimizi seviyoruz ki öyle bir yazının çıkması mümkün değil. Çok hırçınlaştım. "Tekzip ettireceksin" dedim. Orhan anlattı olayı ama ben
çok üzülmüştüm. Aslında Orhan çok düşüncelidir, sırf ben rahatsız olurum diye pek çok filmden aşk sahnelerini çıkarmış ya da hafifletmiştir. Orhan’a müthiş güvenim var. O kadar ki, bugün bir tek kadın çıkıp "Ben Orhan Gencebay’la birlikte oldum" diyemez.
ŞD-1971 yılında İstanbul Plak’a ortak oldunuz, sonra Kervan’a geçtiniz. Şu an kendinize ait bir müzik yapım şirketiniz var. Hiç şöhret kapılarını açtığınız isimler oldu mu?OG-1980’den beri var müzik şirketi. Şu an oğlum Altan ile birlikteyiz. 25 yıldır pek çok sanatçının şöhret olmasında katkım vardır tabii. Başlangıçta Mine Koşan çok iyi bir ses ve yorumcudur. Albüm çalışmalarını beraber yaptık. 1973’de Muazzez Abacı’yla anlaştık, 1974’te şöhret oldu. Sibel Can 1985-1986 yılında çok severek transfer ettiğim bir isimdi, yaptığımız albüm 850 bin sattı. Sibel Can bana göre hem büyük ses,
hem de bir numara. Kalbi de çok güzeldir. 9 senede 8 albüm yaptık.
Çok başarılı olduk. Seda Sayan, İzzet Altınmeşe yine katkımız olan sanatçılar arasında. 5 sene Sezen Aksu ile çalıştık.
ŞD-Müslüm Gürses’le önce atıştınız, sonra geçirdiği ameliyatın ardından ona ilk ‘Geçmiş olsun’ dileklerini siz ilettiniz. Sanat dünyasındaki tartışmalara nasıl bakıyorsunuz? OG-Tartışmaları doğru bulmuyorum. Son zamanlarda böyle bir alışkanlık olmaya başladı. Polemiklerle gündem oluşturmaya çalışıyorlar, küçük
hesaplar bunlar. Ben kimseye kötü söz
söylemem. Üstelik Müslüm Gürses’i sayar ve severim, yanlış anlaşıldı.
ŞD-Sadece yorumcu kişiliğinizle değil, üreticiliğinizle de tanınıyorsunuz. Müzik adamı nasıl olmalı?OG-Ne yazık ki Türkiye’de çok fazla müzik adamı yok. Müzik adamlığı müziğin icrasını, aranjörlüğünü yapan, enstrümanını üst düzeyde çalan, fikirleri, yorumları olan, ses yorumculuğunu bilen, müziğin tüm işlevlerini yerine getiren kişidir. Solist de çok önemlidir. Şu anda komple çalışan insanlar var... Kayahan,
Fazıl Say, Turhan Yükseler, Osman İşmen... Onlar sessiz kahramanlarımız.
ŞD-Arabeskin son dönemde ‘light’laşmasına ne diyorsunuz?OG-Arabesk diye adlandırılan serbest çalışmalar, her şeye uyum sağlayabilen bir anlayışa sahip olduğu için
çağdaşlığı yansıtan bir çalışmadır.
ŞD-Neden arabesk?OG-1960’larda bu terim dilimize yerleşti. Arap esintili. Artık her şey arabesk olarak adlandırılıyor. Arap etkileri olsa bile kökeni batıya, Türk Halk Müziği’ne dayanır. Bu tanım yanlış aslında. Özgürlüğü yansıttığı için pop ve cazın içinde de yer alır. ‘İdeal Aşk’taki pop şarkının benzerini 70’li yıllarda ‘Severek Ayrılalım’da yaptım. 80’li yıllarda da ‘Kır Gönlünün Zincirini’. Batı normları ve Türk tarzını birleştiren bir şarkıdır.
ŞD-Aynı jenerasyondan sayılan
Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses
sizin kadar varlıklı değiller. Neden?
OG-Böyle bir şey söylemek mümkün değil. Para bende daima ikinci planda kalmıştır. Eğer parayı düşünerek yaparsak işimizi, sanat diye bir şey kalmaz. Önce ben dürüst çalışmalıyım. Ama beni ve çocuklarımı mezara kadar rahat yaşatabilecek maddi olanağa sahibim. En büyük arzum ise bir akademi kurmak. Benim fikirlerimi anlatan, iyi yetişmiş insanlardan oluşan.
ŞD-Kıyafetlerinizi Sevim Emre mi seçiyor, siz mi?SE-Ben. Çünkü çalışmaktan zamanı yok. Yıllardır Nedim Koç giydirir Orhan’ı. Terziye beraber gideriz. Kravatı alırım, getirip bakarım, karar veririz. ŞD-Pek çok insan rüküş olduğunuz kanısında. Siz ne düşünüyorsunuz?SE-Orhan klasik giyinen bir adam. Tarzında çok da kaliteli şeyler giyiyor. Marka da giyer. Bisse de Armani de giyer. Her şeyin yakışanını bilir o. Hiçbir zaman rüküş olduğunu görmedim. Gittiğimiz topluluklarda çok şık olduğumuzu, çok güzel giyindiğimizi söylerler. Böyle şeylere gülüyorum. Kimse kendini rüküş yapmaz. Aynada herkes kendine yakışanı görür. ŞD-İdeal Kart reklamında bir rockseverle oynadınız. Sizin rock müziğe bakış açınız nedir?OG-Rock, batıdaki popüler kalıpların içindeki özgür çalışmalardır. Önce
halk müziği ezgileri, sonra özgür çalışmalar oturtulur. Ben kendi
özlerimi kullanıyorum.
ŞD-Özel gününüzde birbirinize aldığınız ilk armağanı hatırlıyor musunuz?SE-İlk hediyem zümrüt bir yüzüktü. Ama asıl sürpriz, çorabının içinden çıkan ve üzerinde Orhan yazan nişan yüzüğüydü. Benim için en değerli armağanlar ise özel günlerde Orhan’ın bana yazdığı şiirlerdir. Bunlardan bir kaçını ilk kez sana vereceğim. Hem de kendi el yazısıyla. Ben ise Orhan’a bir kolye almıştım, üzerinde Ayet-el kürsi olan. Orhan bunu hep taşır. Ayrıca benim geleceğimi de düşünmüştür. Müşterek evlerimiz var. Zaten Şenay benim parada-pulda gözüm yoktur. ŞD-Bindiğiniz, gemi batıyor. Sevim Abla yüzme bilmiyor. Dalgalarla boğuşuyorsunuz ve kurtarma olanağınız çok zayıf. Ne yapardınız?OG-Elimden geldiğince kurtarmaya çalışırdım. Ya Sevim’i kurtarırdım
ya da beraber giderdik.
SE-Bu gerçek. Bak, sana bir anımızı anlatayım. Bu da ilk kez duyulacak. Bir gün yolda yaralı bir kedi gördüm. Onu tedavi ettirip besledim ama beni tırmaladı. Veterinere götürdüm. "Kuduz olabilir, sokak kedisi" dediler. Dünyam yıkıldı. 10 gün süre verdiler.
OG-Dokuzuncu gün rüyamda Sevim’i kuduz olmuş gördüm. Onu ağaca bağlıyorum ve acı çekmesin diye beynine bir kurşun sıkıyorum. Ardından da kendimi öldürüyorum.
Ter içinde kalktım. Ertesi gün heyecan içinde gelecek haberi bekledik. Bu arada Sevim yemeden-içmeden kesildi, 7 kilo verdi. Kedi kuduz olsaydı rüyam gerçek olacaktı. Sevinçli haberi akşam 21.00’de aldık ve birbirimize sarılarak ağladık.
ŞD-Çeyrek asrı geçen birlikteliğiniz imrendiriyor. Gençliğe ne öneriyorsunuz böylesine uzun ve mutlu bir beraberlik için?OG-İnsan kendisiyle barışık değilse, kendine hayrı yoksa ilişkisine de
yoktur. Ben hayatım boyunca kendimle barışık oldum. İnsanlar yalnız kendilerine ait değiller, çevrelerine de aitler. Daha net söylemek gerekiyorsa gençlere önerim şu olacak; geçinmek
ve böylesine uzun bir birliktelik yaşamayı düşünüyorlarsa öncelikle geçinmeye niyetleri olsun. Kendilerini
geliştirsinler, aşmaya çalışsınlar.
SE-Karşılıklı sevgi, saygı, uyumlu
olmak çok önemli. Kadının kadın, erkeğin de erkek gibi davranması,
yani herkesin kendine düşen
görevi yerine getirmesi lazım.
Evet efendim, bugünlük bu kadar, hoş kalın ve hep mutlu yaşayın.
Yazara e-mail: