Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Mustafa Kemal Atatürk, genç bir subayken Bulgaristan’da Puccini’nin “Tosca” operasını izler. Uzun süre etkisinden çıkamaz. O gün ne hissettiğini şöyle anlatır: “Balkanlar’da Bulgarların neden başarılı olduğunu anladım. Operaları var, yetişmiş müzisyenleri, bestecileri, sanatçıları”. Ona göre “Sanatsız kalmış bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir”. Sanata, müziğe olan tutkusu saklı kalmak üzere “Tosca” ona askeri strateji kurarken, sanatın yaratıcılığıyla beslenmiş zihinlerin ne kadar önemli olduğunu hissettirir.

Haberin Devamı

Aradan 21 yıl geçer. 1934 yılında İran Şahı Rıza Pehlevi ilk yurt dışı seyahati için Türkiye’yi seçer. Atatürk’ün büyük hayranıdır. Bu ziyaret Atatürk için de önemlidir. Zira mezhep farklılığı nedeniyle örtülü bir düşmanlıkla süren İran-Türkiye ilişkilerini kardeşlik zeminine oturtmak istemektedir. Bu ziyaret öncesinde şahı karşılama seremonisi üzerine düşünürken, vurgulamak istediği kardeşliği bir operayla hayata geçirmeye karar verir. Ne var ki şahın gelmesine sadece bir ay vardır. Librettosu yazılacak, bestesi yapılacak, oyuncuları bulunacak, orkestrası, provası, dekoru, kostümü hazırlanacak. Aylar gerektiren büyük bir prodüksiyon. Bir ayda gerçekleşmesi imkânsız.

İmkânsızı kabul etmeyen kişiliğiyle opera için talimatını verir Mustafa Kemal. Eldeki kısıtlı imkânların tümü seferber edilir. Temasını bizzat Atatürk’ün belirlediği “Özsoy Operası”nın librettosunu Münir Hayli Egeli yazar. Bestesini Ahmet Adnan Saygun yapar. Bir ay sonra Şah gelir. 19 Haziran 1934 tarihinde Ankara Halk Evi’nde “Özsoy Operası”nın ilk temsilini izler. Ardından iki devlet başkanı Dışişleri Bakanlığı’na gidip Türk – İran dostluğunun temellerini atar.

İlk operamızın bu mucizevi hikâyesi ilk kez bir filme konu oldu. Yönetmenliğini Yağız Alp Akaydın’ın yaptığı, senaryoda “BKM Yazar Grubu”nun görüldüğü “Bir Cumhuriyet Şarkısı” filmi BKM tarafından Türkiye İş Bankası’nın desteğiyle çekilip 29 Ekim 2024 tarihinde gösterime girdi. Filmin tanıtımında “Gerçek bir hikâye, gerçeküstü bir mücadele…” ifadesi kullanıldı.

Haberin Devamı

Senarist: Sırrı Süreyya Önder

Gerçeküstü bir macera

Geçtiğimiz hafta, 3 Mayıs 2025’te kaybettiğimiz Sırrı Süreyya Önder için AKM’de düzenlenen törenden sonra CHP Genel Başkanı Özgür Özel, filmin senaristinin Sırrı Süreyya Önder olduğunu açıkladı. Sırrı Süreyya Önder, 2024’te Özel’in deyişiyle “şeytanlaştırıldığı” bir dönemde, film zarar görmesin diye senarist olarak attığı imzayı saklamayı uygun görmüş, ölümünden sonra açıklanmasını istediği bu sırrı da CHP’nin son genel başkanına emanet etmişti.

Kültür sanat gazetecileri için Sırrı Süreyya Önder her şeyden önce kalemdir, kelamdır. Yönetmendir, oyuncudur, senaristtir, yazardır, yapımcıdır. Elbette bu kimlikleri siyasi duruşundan ayrıştırmak mümkün değildir. Bir pakettir. İkisini de seversiniz ya da ikisini de sevmezsiniz. Ben o paketi hem sevdim hem çok saygı duydum. 2009’da “Beynelmilel” filmiyle tanıdığım, daha sonra çeşitli gazetelerde yazdığı yazıları aralıksız takip ettiğim, siyaset yolculuğunu da yakından izlediğim Önder’in tüm izleri var “Bir Cumhuriyet Şarkısı” filminde. Sözünü ettiğimiz bir aylık gerçeküstü bir macera. İçinde büyük bir stres var, yokluk var, yoksunluk var, büyük bir yorgunluk, hayal kırıklıkları, hüzün, ayak kaydırma operasyonları var. Böylesi zorlu bir süreci “Bir Cumhuriyet Şarkısı”nda olduğu gibi, zeki bir mizah ve muazzam bir dayanışma duygusu içinde anlatabilmeyi ancak Sırrı Süreyya Önder yapabilirdi. İyi oyunculuklarda dile gelen kaleminin sesini bütün netliğiyle duyuyoruz filmde. Hayata açtığı sonsuz pencereden görülen manzaralar filmin duygusal fonuna yansıyor. Sanata, edebiyata, barışa, dostluğa verdiği önem filmin tüm hücrelerine sızıyor. Önder’in gözleriyle ışıtıp gülümsemesiyle ısıttığı ‘iyilik’ hâli senaryonun tümüne hâkim. Bir kelam ustasının, gücünü kelimelerden alan mütevazılığı içinde slogan atmadan yazılmış tam bir Sırrı Süreyya Önder senaryosu bu.

Haberin Devamı

Film bittiğinde Atatürk’ün kültür devriminin yapıtaşlarından biri olan “Özsoy Operası”nı anmakla kalmıyoruz. Filmdeki soluksuz tempoyu takip ederken yaşadığımız kalp çarpıntısı yerini umutlu, huzurlu atımlara bırakıyor. Bazı insanlar ağırlığını üstlendiği kalp yükümüzü hafifletir. Sırrı Süreyya Önder’in “Bir Cumhuriyet Şarkısı”nda da kendi hayatının senaryosunda da yaptığı buydu aslında. Belki de bu yüzden birçok ölümden daha erkendi onun ölümü. Kendisini saygı ve sevgiyle anıyorum. Ruhu şad olsun. Bu filmi izlemek boynumuzun borcu olsun.

İyi pazarlar.