Cumartesi ‘Zamanda yolculuk kostümle başladı’

‘Zamanda yolculuk kostümle başladı’

06.01.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:

Dün gösterime giren “Arif V 216”nın ekibinin eski üyeleri “G.O.R.A.”nın karakterlerine yeniden kavuştukları için mutlu, yeniler ise ekibe dahil olmaktan…

‘Zamanda yolculuk kostümle başladı’

G.O.R.A.’nın karakterleri Arif ve robot 216’nın 1969’a yaptıkları zaman yolculuğu etrafında şekillenen “Arif V 216”, dün gösterime girdi. Bu vesileyle bir araya geldiğimiz filmin senaristi ve başrolünde Arif olarak izlediğimiz Cem Yılmaz, 216’yı canlandıran Ozan Güven, Pembe Şeker rolünde izlediğimiz Seda Bakan, filmin ‘kötü adamı’ Besim’i ete kemiğe büründüren Zafer Algöz ve yönetmen Kıvanç Baruönü’yle bir araya geldik. Filmden yola çıkıp Yeşilçam’dan “iyi insan” olmaya uzanan konularda sohbet ettik.

Haberin Devamı

- 1960’ları seçmenizin nedeni nedir?
Cem Yılmaz:
Sebebi 216 dünyayı, insanları, eski Türk filmlerinden tanıyor, biliyor, öyle hayal ediyor. Günümüze geliyor ama öyle bir ortam yok. 216’nın hayali, arzusu bizi o döneme götürüyor. Çünkü o dönem sinema filmleri başlangıç noktamızdı.

- O dönemle bağınız aslında “Arif V 216”yla sınırlı değil. Yeşilçam’la ilişkinizden bahsedebilir misiniz?
Cem Y.:
İnsanlar güzel bir şeyden bahsediyor ama o güzellik neden kaynaklanıyor, kimse bundan bahsetmiyor. O filmleri üreten insanlardan da farklı olarak hatırımızda kalanlar anlamlı. Hatırımızda kalanlardan ise bize filmlerde yaşatılan dünya. “Arif V 216”da bir karakter bu konuyu alaya alırken, bunlar film derken; bir karakter ciddiye alıyor, özlenecek şeyler olduğundan dem vuruyor. Bu çatışma aslında benim de hissettiğim duygu. O dönemin filmlerini seviyoruz ama adaletli yaklaşıyoruz. Kuru bir nostalji değil, bir sıcaklık hissediyorum… Şunu belirtmeliyim: Eski Türk filmi komedisi yapmadık. Alaya almadık, skeçini veya parodisini yapmadık.
Zafer Algöz: Sinemada ne olursa gidiyorduk. Büyülü bir
dünyaydı. Yeşilçam döneminden Cüneyt Arkın’a öykünürdüm, en büyük kahramanım oydu. Güzel tarafı bir samimiyet olması… Ben şu dönemde televizyonda veya bir yerde gördüğümde, eski doku, tek tük geçen eski arabalar, inşaatlara boğulmamış bir İstanbul silueti beni çok mutlu ediyor. Cem’in filmlerinde Yeşilçam kuşağına saygı duruşu var. Yeni kuşağa hatırlatmakta da fayda var.
Kıvanç Baruönü: Geçmişe özlemde şu anda yitirdiğimiz şeyleri görüyoruz. O dönemde mutluluk, aile, aşk
gibi kavramlar yüceltilirken; şimdi başarı daha bireysel, maddiyatla ölçülür bir hale geldi. Galiba o günlere duyulan özlemden çıkartılması gereken bir ders var.

Haberin Devamı

- Serinin ilk filminden bugüne kadar geçen yıllarda neler değişti, karakterleri özlemiş miydiniz?
Cem Y.:
Aslında biz “G.O.R.A.” ve “A.R.O.G”dan sonra birlikte çok iş yaptık. Başka karakterler canlandırdık. Devam filmine gebe bir proje olmasa bile karakterleri giyinirken canlı, yaşayan şeyler olmalarına dikkat ediyoruz. Her ne kadar karton bile olsa Arif diye figür var biliyoruz. Saf bir çocuk gibi bir robot var. “Ne robotu arkadaşım günlük hayatta bir karşılığı yok” denebilir ama izleyenler zihinlerinde onların maceralarını devam ettiriyor. Mesela “G.O.R.A.”dan sonra bir izleyici “TORA” diye bir senaryo gönderdi. Arif, Hitit dönemine gidiyordu. Bu bize şu şevki veriyor: Bu karakterlerle bir ilişki kurulmuş. Devam filmlerinde ticari yaklaşmayınca bir konfor geliyor, karakterlerine bebek gibi bakabiliyorsun. Bu film, “Arif şimdi ne yapıyordur, robot dünyaya gelse ne olur?” gibi bir samimiyetle çıktı. Başka türlüsü de mümkündü. “Arif orada Arif burada” diye devamını getirirdik ki, bu da mantıklı aslında. Ama öyle düşünmediğimiz için karakterlerimiz zaman içinde yaşlandı. Biz “G.O.R.A.”nın devamını yapmıyoruz aslında buradan birkaç karakterin içinde olduğu bir öykü anlatıyoruz. Evet, kahramanlar onlar ama arada neler oldu neler.
Ozan Güven: Bundan sonra ne yapacağız diye konuşulurken, elbette “G.O.R.A.”dan sonra ne yapacağız, bu karakterlerin devamını mı yapsak?” diye konuştuk. Bir 14 sene kadar… Sonra yeniden yapılmasıyla ilgili karar alındı. Çok dillendirmek istemediğimiz bir şey aslında, çok duygulandık demek. Sanki birbirimizle dalga geçeceğiz gibi ama ben çok duygulandım gerçekten. Zamanda yolculuk aslında kostümü giyince başladı.
Cem Y.: 14 senedir Ozan’ı 216 olarak görmemişim. O başlık Ozan’ın evinde duruyor 2002’den beri. Tam kalıbını alacağız, o başlık kırıldı. Yapıştırdık sonra.
Ozan G.: Yenisinin zamanı gelmiş.

Haberin Devamı

‘Zamanda yolculuk kostümle başladı’

Haberin Devamı

- Filmde dostluk ve iyi insan olmak temaları öne çıkıyor. Bu temaları seçmenizden bahsedebilir misiniz?
Cem Y.:
216 gelecek ve insan olma arzusunda olacak diye başladığımızda bir cümle bulmuştuk: “İnsan ol biraz”.
Ozan G.: Kırılan başlığı hatıra diye almıştım. Film, bittiğinde herkes imza atmıştı. Cem de “Robot dedik, insan çıktı” yazmıştı.
Cem Y.: Bizim kahramanları idealize etmek gibi bir derdimiz yok. Mesela filmde karakter kötü espri yapacak durumdaysa kötü espri yapmasına müsaade ederim. Gerçek hayatta birisi kötü espri yaptığında o bir andır ve o an da edebi olarak kıymetli. Dolayısıyla senaryoda da herkes muhteşem espriler yapacak değil. Herkes doğruyu söyleyecek diye de bir şey yok. Aynı şekilde insan olmakla ilgili, Seda’nın oynadığı karakterin fikri başka, Zafer abinin karakterinin fikri başka. İşte bunlar çatışıyor ve sonunda da bir tortu kalıyor.

Haberin Devamı

- Yeni katılanlar için işler daha zordu diye tahmin ediyorum.
Ozan G.:
Evet, Cem, Özkan (Uğur) ve benim daha kolaydı, karakterlerimiz vardı. Seda ve Zafer abinin yeniden bir şey yaratmaları gerekiyordu.
Cem Y.: Eğlence sinemasında Zafer abi seyretmesi en eğlenceli kötü adam oluyor. Şımarık bir performansı var bu filmde, ben çok seviyorum.
Zafer A.: Bayılıyorum kötü adam oynamaya. Cem de güzel yazıyor. Ama en çok çileyi Ozan çekti. Hava sıcaktı, elleri, kolları beyaza boyanıyordu.
Cem Y.: “Oz Büyücüsü”nde teneke adamı oynayan oyuncu boyadan zehirlenmiş. Ozan’a aklımda hep bu hikâyeyle bakıyordum, boyanırken. “Devir o devir değil, inşallah bir şey olmaz” diye.

“Sabaha kadar uyumadım”

- Aile gibi bir ekibe dâhil olmak sizin için nasıl bir deneyimdi?
Seda Bakan: İlk başta çok telaşlıydım. Bu iş bana gelince çok heyecanlandım, sabaha kadar uyuyamadım, “Acaba ne sorarlar?” filan diye düşündüm. Bir rüya gibiydi. Bir ara hızlı geçti, bir ara geçmek bilmedi. Toplantılar, provalar çok eğlenceli geçti ama set çok disiplinliydi. Sette en iyisi nasıl olur diye çabaladım. Onlar da bana kucak açtılar.

“Milyonlara mal olmuş filmler”

- “G.O.R.A.”daki yönetmen asistanlığından sonra ekibe döndüğünüzde nasıl hissettiniz?
Kıvanç B.: Böyle bir proje var, haydi hep birlikte yapsak diye konuşulduğunda o heyecan hepimizi sarıyor. Çok eski
dostlarla karşılaşmak gibi. Yazanın çekenin ötesinde milyonlara mal olmuş bir filmler. Onun da sorumluluğuyla bu işe soyunuyorsun. Ben setteki ilk günü unutamıyorum. Arif ve 216’nın makyaj odasından çıkıp göz göze gelip konuştukları anı… Setteki en uzun günlerden biriydi çünkü uzun uzun çekmek istemiştik, çok özlemiştik onları.