Dünya Kongre baskını ve Avrupa

Kongre baskını ve Avrupa

10.01.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:

.

Kongre baskını ve Avrupa

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Kongresi’ne Trump yanlılarının düzenlediği baskın Avrupa ülkelerinde çok geniş yankı uyandırdı. Kongre baskınına uluslararası düzeyde ilk tepki veren kişi NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’di. Sosyal paylaşım sitesi üzerinden yayınladığı mesajında “Washington’daki görüntüler şoke edici. Demokratik seçimin sonucuna saygı gösterilmeli” dedi. NATO Genel Sekreteri’nden güç alan diğer çok uluslu toplulukların temsilcileri de Kongre baskınını ağır bir dille kınayan mesajlar yayınladılar. Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel, Kongre’nin bir demokrasi mabedi olduğunu hatırlattı. Washington yönetiminin her dönemde müttefiği olan İngiltere’nin Başbakanı Boris Johnson da Kongre’de yaşanan olayları “utanç verici” olarak niteledi. Asıl utanç vesilesi Donald Trump’ın iktidarı sırasında demokratik gelenekleri hiçe saydığı dönemlerde sessiz kalan liderler ve Cumhuriyetçi Parti’nin üst düzey yetkilileri.

Haberin Devamı

Avrupa’nın Trump’ın açıklamalarına sessiz kalması artık imkansız olmuştu. NATO, Avrupa Konseyi, İktisadi Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı (OECD), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ve AB, demokrasi, hukuk devleti ve saydamlığın dünyadaki en ileri standartlarını oluşturuyorlar. Bu 5 kurumdan en az üçüne üye olan ülkeler demokrasinin temel prensiplerini kabul etmiş sayılırlar. Beş kurumdan 4’üne üye bir ülkenin lideri de en ileri demokratik değerleri benimsemiş bir ülkenin lideri varsayılır. 

Bu çerçevede değerlendirme yapmak gerekirse, Kongre baskınına neden olan Başkan Trump’ın sorumsuzca davranışı transatlantik çemberin içinde bulunan bütün ülkelerin doğal olarak tepki göstermesine neden oldu ve aslında iyi oldu. Hatta geç bile oldu. Zira transatlantik toplulukta Trump gibi davranan insanlara yer yok. Almanya veya Fransa’da aşırı sağ, yabancı düşmanı  partilerin iktidara gelme tehlikesinden endişe edilirken, Trump yönetiminin beyaz ırk üstünlüğüne inanan topluluklarla işbirliğinde bulunmasına, doğruları çarpıtmasına, yalan söylemesine,  kişisel çıkarlarını ABD ve Transatlantik topluluğun çıkarlarının üzerine koymasına Avrupa uzun süre ses çıkarmadı. Kongre baskının ardından dünyanın medeni ülkelerinin vermiş olduğu tepki, Avrupa’daki aşırı sağ, yabancı düşmanı anti demokratik siyasi yapılara da gözdağı vermiş oldu. 

Haberin Devamı

Transatlantik çemberde, demokratik seçim neticelerini kabul etmek bir erdemdir. Siyaset bir güç ve şiddet gösterisi değil bir ikna sanatıdır. Hukukun üstünlüğünün önemine ve demokratik kurumların değerine sahip çıkmanın önemi de Kongre baskını gibi talihsiz bir olay sayesinde hatırlanmış oldu.

Başkan Trump’ın paylaşımları sayesinde prim yapan sosyal medya kuruluşlarının Trump’ın hesaplarını kapatma kararı almaları ise komik bile değil. Müdahale etmede geç bile kaldılar. Bu yüzden, AB’nin sosyal medya ve dijital içerik yönetmeliği çok önemli.

Avrupa’dan bakıldığında Donald Trump’ın yerine göreve gelen Joe Biden, transatlantik ilişkileri canlandırma hedefiyle büyük bir umut oluşturuyordu. Ancak Biden’in Kongre baskınından sonra mesaisinin büyük bir kısmını yerleşik düzenin kurumlarına inanmayarak kendini büyük komplo teorilerine kaptırmış bir topluluk ile diğer makul Amerikalıları barıştırma çabalarına harcaması gerekecek. Oysa dış politikada da Biden Amerika’sını bekleyen çok önemli konular bulunuyor. Biden ve ekibi bütün hususlara mesai ayırabilecek mi?  

Haberin Devamı

Kovid-19, aşılama ve egemenlik ?

AB’ye üye ülkelerde, özellikle Fransa, Belçika ve İspanya’da aşılama sürecinin yavaş işlemesi kamuoyunun ciddi tepkisine neden oldu. Kovid-19 salgınıyla birlikte başlayan tecrit süreçleri ve kısıtlamalar insanları biraz umutsuzluğa sürüklemişti. Aşının bulunmasının aslında büyük bir sevinç kaynağı olması gerekiyordu. Ancak aşılama kampanyalarının çok yavaş bir şekilde  başlaması bu sevincin bir türlü yaşanamamasına neden oluyor. Tabii aşılama kampanyasına hızlı başlayan ülkeler yok mu, var. Örneğin İngiltere veya dünyanın başka bölgelerinden örnek vereceksek ABD ile İsrail, aşının piyasaya sürüş izninin verilmesiyle birlikte çok hızlı bir aşılama kampanyası başlattılar. AB üyesi ülkelerde aşılamanın ağır aksak devam etmesi nedeniyle komplo teorileri türemedi değil. AB karşıtları, Birlik’ten çıkmış ve egemenliğine yeniden kavuşmuş olan İngiltere’nin tek başına aşılama sürecini daha iyi yönettiğini iddia ediyorlar.  Kimileri de Avrupa Komisyonu’nun Avrupa menşeili bir aşıyı tercih etmek için süreci uzattığını iddia ediyor. Fransa’da ise hükümetin Alman ve ABD aşısı yerine Sanofi-Pasteur’ün aşı üretmesini beklediğini dile getiren uzmanlar bile var.

Haberin Devamı

Avrupa Komisyonu’nun ABD ve İsrail’e nazaran aşıyı geç sipariş ettiği doğrudur. Avrupa ilaç ajansı EMA da aşıların piyasaya sunuş iznini ancak 2020 yılının son günlerinde verdi. Hal böyle olunca aşılama kampanyası da ancak başladı. Buna karşın AB kamuoyu da tam olarak ne istediğini bilmiyor. Bir yılda üretilip piyasaya sunulan aşıları sorgulayan ve aşının zorunlu hale gelmesine karşı kampanya başlatan kişiler şimdilerde AB ülkelerinde aşı kampanyasının yavaş işlediğinden şikayetçiler. AB’deki aşılama kampanyasının yavaş işlemesinin egemenlikle bir alakası yok. Ulusal bürokrasi ve karar alma mekanizmalarının yavaş işlemesinden kaynaklanıyor. Bu kadar basit.