Dünya Robert Oppenheimer kimdi, neden 'Ölüm oldum' dedi?

Robert Oppenheimer kimdi, neden 'Ölüm oldum' dedi?

18.07.2023 - 09:03 | Son Güncellenme:

Oppenheimer filmi bu hafta gösterime giriyor. Film, "ilk nükleer bombanın babası" olarak anılan esrarengiz bilim adamını ve atom bombasının keşfini anlatıyor. Peki gerçek Robert Oppenheimer kimdi?

Robert Oppenheimer kimdi, neden Ölüm oldum dedi

16 Temmuz 1945'in ilk saatlerinde Robert Oppenheimer bir sığınakta dünyayı değiştirecek bir anı bekliyordu. Yaklaşık 10 km ötede, New Mexico'daki Jornada del Muerto çölünde dünyanın ilk atom bombası denemesi gerçekleştirilecekti.

Haberin Devamı

Oppenheimer sinirsel olarak çok yorgundu. Atom bombasını tasarlayan ve inşa eden "Manhattan Projesi"nin direktörü olarak geçirdiği üç yılın ardından kilosu 52 kg'ye kadar düşmüştü. 178 cm boyu olan biri için bu çok zayıftı. O gece çok az uyumuş, endişesi ve sigara tiryakisi öksürüğü onu uyanık tutmuştu. 1945'teki o gün Oppenheimer'ın hayatındaki birkaç önemli andan biridir. 21 Temmuz'da gösterime girecek olan yeni Oppenheimer filmi, tarihçi Kai Bird ve Martin J Sherwin'in 2005'te yazdıkları ve Pulitzer Ödülü alan American Prometheus adlı biyografiyi temel alıyor.

Güneş'i gölgede bırakan patlama, 21 kiloton TNT'ye eşdeğer ve şimdiye kadar görülmüş en büyük patlamaydı. 160 km öteden hissedilen bir şok dalgası yaratmış, mantar şeklindeki bulut gökyüzünde yükselirken, Oppenheimer'ın yüz ifadesi "muazzam bir rahatlamaya" dönüşmüştü.

Haberin Devamı

1960'larda yapılan röportajlarda Oppenheimer, patlamadan sonraki anlarda Hindu kutsal kitabı Bhagavad Gita'dan bir dizenin aklına geldiğini söylemişti: "Şimdi ben ölüm oldum, dünyaların yok edicisi."

Sonraki günlerde arkadaşları, "olacakları bildiği için" onun giderek durgunlaştığını ve depresif göründüğünü anlatıyordu. Bir sabah Japonların başına geleceklere istinaden "Şu zavallı insanlar" ifadesini kullanmıştı.

'YÜKSEK PATLAMALARA İZİN VERMEYİN'

Ama bir süre sonra askeri meslektaşlarıyla yaptığı bir toplantıda, bunları unutmuş, bombanın atılacağı uygun koşulların sağlanmasının önemine odaklanmıştı: "Tabii ki yağmurda ya da siste atmamalılar... Çok yüksekte patlatmalarına izin vermeyin, yoksa hedef o kadar hasar almaz."

Denemeden kısa bir süre sonra Hiroşima'nın "başarıyla" bombalandığını meslektaşlarına duyurduğunda, bir izleyici Oppenheimer'ın "muzaffer bir boksör gibi ellerini başının üzerinde kavuşturup havaya kaldırdığını" fark etmiş, alkışlar yükselmişti.

Oppenheimer'ın emeklerinin ürünlerine tanıklık ederken verdiği tepkilerin çeşitliliği ve yaşadığı gelgitler şaşırtıcı görünebilir. Sinirsel kırılganlık, hırs, ihtişam ve hastalık derecesinde kasveti tek bir kişide, hem de bu tepkileri kışkırtan projede bu kadar etkili olan bir kişide bir araya getirmek zor.

Haberin Devamı

Biyografisinin yazarları da Oppenheimer'ı bir "muamma" olarak nitelendiriyor: "Büyük bir liderin karizmatik niteliklerini sergileyen bir teorik fizikçi." Bir bilim adamı, ama aynı zamanda, bir başka arkadaşının tanımladığı gibi "hayal gücünün birinci sınıf bir manipülatörü".

Anlatılana göre, Oppenheimer'ın karakterindeki çelişkiler küçüklüğünden beri var görünüyor. 1904'te New York'ta doğan Oppenheimer, tekstil ticareti zengini birinci kuşak Alman Yahudi göçmeni bir ailenin çocuğuydu.

Çocukluk arkadaşları, bu lüks yetişme tarzına rağmen Oppenheimer'ı cömert olarak hatırlıyordu. Bir okul arkadaşı, Jane Didisheim, onu "olağanüstü kolay kızaran", "çok zayıf, çok pembe yanaklı, çok utangaç..." ama aynı zamanda "çok zeki" biri olarak hatırlıyordu. Onun herkesten farklı olduğu belliydi.

Dokuz yaşında Yunanca ve Latince felsefe okuyordu ve mineralojiye kafayı takmıştı: Central Park'ta dolaşırken buldukları hakkında New York Mineraloji Kulübü'ne mektuplar yazıyordu. Mektuplarından onu bir yetişkin sanmış ve sunum yapması için kulübe davet etmişler.

Haberin Devamı

Bird ve Sherwin, entelektüel yapısının genç Oppenheimer'ın yalnızlığına katkıda bulunduğunu yazıyor. Bir arkadaşı, "Genellikle yaptığı ya da düşündüğü şeyle meşgul olurdu" diye hatırlıyor. "Diğerleri gibi olmadığı için sık sık dalga geçilir ve alay edilirdi." Ama ailesi onun dehasına inanıyordu.

Oppenheimer daha sonra "Ailemin bana olan güveninin karşılığını nahoş bir ego ile ödedim" diye yorumlamıştı.

Kimya okumak için evden ayrılıp Harvard Üniversitesi'ne gittiğinde Oppenheimer'ın psikolojik kırılganlığı ortaya çıkmıştı. 1923 tarihli bir mektubunda yoğun çalışmasına değindikten sonra "Birkaç kayıp ruhla bilgece konuşuyorum, hafta sonu düşük dereceli enerjiyi kahkaha ve yorgunluğa dönüştürmek için gidiyorum, Yunanca okuyorum, gaf yapıyorum, masamda mektup arıyorum ve ölmüş olmayı diliyorum" diye yazmıştı.

'ELLERİMDE KAN OLDUĞUNU HİSSEDİYORUM'

Oppenheimer Los Alamos'ta aykırı ve disiplinler arası inançlarını her yerde olduğu gibi uyguladı. Avusturya doğumlu fizikçi Otto Frisch, 1979 tarihli otobiyografisi What Little I Remember'da Oppenheimer'ın sadece gerekli bilim insanlarını değil, aynı zamanda "bir ressamı, bir filozofu ve diğer birkaç beklenmedik karakteri de projede işe aldığını; onlar olmadan medeni bir topluluğun eksik kalacağını hissettiğini" hatırlatıyordu.

Haberin Devamı

Savaştan sonra Oppenheimer'ın tutumu değişmiş görünüyordu. Nükleer silahları "saldırganlık, sürpriz ve terör" araçları, silah endüstrisini de "şeytanın işi" olarak tanımladı. Ekim 1945'teki bir toplantıda Başkan Truman'a "Ellerimde kan olduğunu hissediyorum" demesi meşhurdur. Truman ise şöyle demişti: "Ona kanın benim ellerimde olduğunu söyledim - bırakın bu konuda ben endişeleneyim."

Bombanın geliştirilmesi sırasında Oppenheimer kendisinin ve meslektaşlarının etik tereddütlerini gidermek için onlara, bilim insanları olarak silahın nasıl kullanılacağına dair kararlardan sorumlu olmadıklarını, sadece işlerini yapmakla yükümlü olduklarını söylemişti. Eğer varsa, kan politikacıların eline bulaşacaktı. Ancak bomba kullanıldıktan sonra Oppenheimer'ın bu konudaki güveni sarsılmış görünüyor. Bird ve Sherwin'in aktardığına göre, savaş sonrası dönemde Atom Enerjisi Komisyonu'ndaki görevi sırasında, hidrojen bombası da dahil olmak üzere daha fazla silah geliştirilmesine karşı çıktı.

Bu çabalar Oppenheimer'ın 1954 yılında ABD hükümeti tarafından soruşturmaya tabi tutulması ve güvenlik izninin elinden alınmasıyla sonuçlandı. Akademik camia onu savunmaya geçti. Filozof Bertrand Russell 1955'te The New Republic için yazdığı yazıda "Soruşturma, güvenlik açısından oldukça vahim hatalar yaptığının inkar edilemez olduğunu ortaya koymuştur. Ancak sadakatsizlik ya da hainlik olarak değerlendirilebilecek herhangi bir kanıt yoktu... Bilim adamları trajik bir ikilem içinde kaldılar" diye yazmıştı.

1963'te ABD hükümeti siyasi rehabilitasyon jesti olarak kendisine Enrico Fermi Ödülü'nü verdi, ancak ölümünden 55 yıl sonra, 2022'de ABD hükümeti yetkisini elinden alma kararını bozdu ve Oppenheimer'ın sadakatini teyit etti.

EINSTEIN İLE ÇALIŞTI

Oppenheimer hayatının geri kalanı boyunca bombanın teknik başarısından gurur duyduğunu ama etkilerinden dolayı suçluluk duyduğunu dile getirmeye devam etti. Yorumlarına bir istifa notu da eklendi. Hayatının son 20 yılını New Jersey'deki Princeton'da Institute for Advanced Study'nin direktörü olarak ve Einstein ve diğer fizikçilerle birlikte çalışarak geçirdi.

Disiplinler arası çalışmayı teşvik etmeye özen gösterdi ve konuşmalarında bilimin kendi sonuçlarını daha iyi anlamak için beşeri bilimlere ihtiyaç duyduğu inancını vurguladı.

Filozof Bertrand Russell, Oppenheimer'ın "karmaşık ve hassas bir zihinsel aygıta sahip biri için şaşırtıcı olmayan bir yetersizlik olan, olayları basit bir şekilde görememe" özelliğinden bahsediyordu.

Aşık olduğu düşünülen Jean Tatlock, testten bir yıl önce intihar etmişti. Bomba projesi her yerde Oppenheimer'ın hayal gücünün, romantizm ve trajedi anlayışının izlerini taşıyordu. Atom bombası, araştırmanın sonucu olduğu kadar, Oppenheimer'ın kendisini bunu gerçekleştirebilecek türden bir insan olarak hayal etme yeteneğinin ve isteğinin de ürünüydü.