16.11.2020 - 01:01 | Son Güncellenme:
Aslında tam olarak öyle değil, biz ilkokul arkadaşıyız, kardeş gibi büyüdük ve birlikte kurduğumuz oitheblog.com adlı bir web sitemiz var.
Burada gittiğimiz şehirlere ilişkin pek çok farklı konuyu kapsayan detaylı seyahat rehberleri oluşturuyoruz, Instagram sayfamız da sitemizin bir uzantısı olarak sonradan gelişti :)
Zamanla hikayeler gibi özelliklerin Instagram’a eklenmesi ile Instagram’da da seyahatlerimizi daha görsel bir şekilde anlatma fırsat yakaladık. Oi, İngilizce, Portekizce gibi bazı dillerde bir selamlaşma sözcüğü olarak kullanılıyor, aynı zamanda isimlerimizin baş harflerinin birleşimi.
Evet aramızda bir iş bölümü var. Ben (Öykü) işin içerik üretme kısmı ile ilgileniyorum, İdil ise organizasyon, markalarla iletişim, projelendirme kısmıyla ilgileniyor.
Planlama kısmını bir arada gerçekleştiriyoruz çünkü o kısımdan çok keyif alıyor ve araştırmalarımızı birleştirerek daha kapsamlı gezi rotaları oluşturabiliyoruz, geri kalan planlanacak işler ise söz konusu seyahatin bir marka/turizm ofisi işbirliği ya da bizim bağımsız olarak gerçekleştirdiğimiz bir seyahat olup olmadığına göre değişiyor.
Bizim için web kısmı ve sosyal medya kısmı olarak ikiye ayrılıyor. İlk soruda da söz ettiğimiz gibi bizim asıl işimiz yazılı içerikler üretmek ve fotoğraf çekmek.
Bunu hem web sitemiz hem de çeşitli yayınlar için gerçekleştiriyor ve bundan gelir elde ediyoruz. Yani bir dergiye ya da gazeteye bağlı olarak çalışmak değil, bağımsız olarak bu işi yapmak gibi düşünebilirsiniz.
Şu ana kadar pek çok dergi ve gazete için içerikler ürettik, web sitemiz için de 2013 senesinden beri üretmeye devam ediyoruz. Aynı zamanda ülkelerin turizm ofisleriyle çalışmalar gerçekleştiriyor ve şehirlerini/ülkelerinin tanıtımları yapıyoruz.
Bununla birlikte sosyal medyada da markalar için de içerik üretiyor ve çeşitli tanıtımlar gerçekleştiriyoruz.
Gezilerimizi planlamak bizim için oldukça uzun ve karmaşık bir süreç, ama bundan çok keyif alıyoruz, geziyi masa başında bitiriyoruz desek yeridir.
Spontane gelişmiyor, çünkü bunu bir iş olarak yapıyor, hayatımızı bu şekilde kazanıyoruz. Dolayısıyla bir şehre ulaşmadan orada yapacağımız neredeyse her şeyi biliyor oluyoruz desek abartmış olmayız :)
Gitmeden önce çok fazla araştırma ve organizasyon yapıyor ve bu şekilde dönüşte bir şehri pek çok farklı yönüyle ele alabildiğimiz çeşitli rehberler hazırlayabiliyoruz. Özetle keyfini çıkarmayı ihmal etmesek de sorumluluklarımız ağır basıyor diyebiliriz
Biz en son ne zaman “tatile” gittiğimizi hatırlamıyoruz. Seyahat etmek dünyada en sevdiğimiz şey olsa da ve pek tabii çok eğlendiğimiz anlar olsa da geziler bizim için yoğun bir iş programı gibi geçiyor. Dolayısıyla herkes neyi nasıl yapması gerektiğinin bilincinde, biraz daha işe odaklanmış halde oluyor.
Ancak tabii ki gerildiğimiz anlar oluyor, çünkü kardeş gibiyiz, dolayısıyla birbirimizin yanında ve birbirimize karşı son derece rahatsız, alakasız bir yerde, mesela bir buzul gölünün kenarında ya da penguenlerin arasında birbirimize bağrışıp bozuştuğumuz çok olmuştur :)
Neticede kardeş gibi olmanın bir getirisi olarak ne olursa olsun tatlıya bağlanıyor, çünkü ne olursa olsun her zaman dost olacağımızı biliyoruz.
Ancak genel olarak benzer zevklere sahip olmadığınız biri ile bir seyahate çıkmak pek de iyi bir fikir değil, o konuda şüphe yok.
Bu gideceğimiz ülkenin koşullarına göre farklılık gösteriyor, ancak genel olarak bizim kendimizce uyguladığımız bir taktiğimiz var; ortak bütçe oluşturmak.
İkimiz de her gün aynı miktarda parayı ortak bütçemize ekliyor, harcamalarımızı tek bir bütçe üzerinden yapıyoruz. Zaten kazandığımız parayı da bölüştüğümüz için aslında bu konu bizim açımızdan pek karmaşık değil.
Çok paranızın olmasına gerek yok, ama evet, paranızın olmasına gerek var. Özellikle günümüz koşullarında ve spesifik olarak ülkemiz koşullarında X Euro ile 8 ülke gezdim döndüm hikayeleri bize pek de gerçekçi gelmiyor.
Eğer bir şehre gidince sadece sokaklarda yürümeyi ya da bir şehirde 2 saat geçirip dönmeyi o ülkeyi gezmek olarak değerlendiriyorsanız başka.
Ancak bizce kültürünü, mutfağını, birtakım müzelerini, tarihini, sanatını, insanlarını tanımadan, buna belli bir vakit ayırmadan bir şehri keşfetmiş sayılmazsınız.
Bunları yapabilmek için zamana, sırf başka bir ülke sınırları içinde bu zamana sahip olabilmek için bile bir miktar paraya ihtiyacınız var.
Zaten daha ülkeye gitmeden pasaport, vize, uçak bileti, konaklama gibi meseleleri halledebilmek için belli bir para ayırmanız gerekiyor.
Evet hayalperest olmak ve maceracı bir ruh kulağa güzel geliyor ama, günümüz koşullarında biraz da gerçekçi olmak gerekiyor.
Bizim için de çok zor bir süreçti, hala öyle. Hem söylediğiniz sebeplerden, hem de onların üstüne işimizi yapamayışımız ve özgürlüğümüz elimizden alınmış gibi hissetmemiz eklendi.
Bu süreçte uzun süredir sahip olmadığımız bir şey olan “evde düzenli bir hayata sahip olma” kısmından faydalanarak kendimizi geliştirmeye, okumaya, araştırmaya ve pek çok kişi gibi yeni hobiler edinmeye odaklandık.
Tabii ki her günümüz dolu dolu, inanılmaz verimli geçmedi, bu koşullarda herhangi bir şeye konsantre olmak çok zordu çünkü gerçekten.
En son pandemi öncesi gerçekleştirdiğimize şükrettiğimiz bir Japonya seyahatimiz ve Münih gezimiz olmuştu.
Önümüzde Amerika (birkaç şehri kapsayan bir tur), Güney Amerika (birkaç ülkeyi kapsayan), Polonya gibi rotalar var, hatta bazılarının biletleri alınmıştı bile, ama pandemi sebebiyle hepsini beklemeye almak durumunda kaldık. Umuyoruz ki 2021’de hepimiz için her şey yoluna girer ve bir planları gerçekleştirebiliriz.
Zaten senelerdir birlikte seyahat ettiğimiz ve senelerce birlikte yaşadığımız için seyahat ve yaşam alışkanlıklarımız da çoğunlukla benzerlik gösteriyor ve birbirimizi çok iyi tanıdığımız için ne noktada birbirimize nasıl davranmamız gerektiğine de alıştık. Dolayısıyla her ikimizde de seyahate özgü özel bir durum yok.