12.12.2009 - 09:33 | Son Güncellenme:
Kılıç, beyan ve eylemleriyle partinin kapatılmasına neden olan Türk ve Tuğluk’un yanı sıra Siirt Belediye Başkanı Selim Sadak, Batman Belediye Başkanı Necdet Atalay ve Cizre Belediye Başkanı Aydın Budak’ın da bulunduğu 37 DTP’liye oybirliğiyle ve 5 yıl siyaset yasağı konulduğunu bildirdi. Böylece, iddianamede haklarında yasak istenen 8’i milletvekili 219 kişiden 2’si milletvekili 37 kişiye yasak gelmiş oldu.Kılıç, partinin mallarının Hazine’ye devredilmesine, Türk ve Tuğluk’un milletvekilliklerinin düşürülmesine karar verildiğini açıkladı. 4 belediye başkanı ise, İçişleri Bakanlığı aksi yönde karar vermediği sürece “bağımsız” görev yapabilecek.Terör vurgusuKılıç, kararı açıkladıktan sonra yapılacak eleştirileri şimdiden gördüğünü belirterek şöyle konuştu:“Karardan önce de eleştiriler oldu. Demokrasi ve insan hakları alanında bir süreç başlamışken davanın gündeme alınmasıyla sürecin sabote edildiği, kapatma kararının siyasi darbe olacağı, zamanlamasının çok düşündürücü olduğu ifade edildi. Bunları haksız ve acımasız olarak değerlendiriyoruz. Dava 2 yıl önce açıldı. 141 delile ilişkin ciddi eksikler tamamlandı. Gündemi tespit ederken, demokratikleşme süreciyle ilgili herhangi bir öngörümüz ya da tasarrufumuz asla olmadı.”Mahkemenin, özgürlüklerin sınırlarını belirlediğini ifade eden Kılıç “Bir parti, terör, şiddet, baskı içeren eylem ve söylemleri kullanma hakkına sahip değildir. Bu eylem ve söylemlerle, barışçıl söylem ve önerilerini birbirinden ayırmak zorundadır” diye konuştu.Batasuna kararıKılıç, AİHM’nin de kararlarında bu konu üzerinde önemli ölçütler yarattığını belirterek “Partinin terör ve şiddete yakınlığı meşru göstermeye çalışması, propagandası, övülmesi, ona yardım ve yataklık yapılması, açık ve gizli onay, destek verilmesi AİHS’ye asla uygun görülmemiştir” dedi. AİHM’nin Batasuna kararının, kendi kararlarında etkili olduğunu da vurgulayan Kılıç, dava süreci sırasında Batasuna kararına dikkati çeken Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’i örtülü biçimde eleştirerek “Sözler talihsizlik. Yapılmaması gereken açıklamalar yapılmıştır” diye konuştu.AİHM kriterlerinin daha önce kapatılması istemi reddedilen HAK-PAR kararında kullanıldığını anımsatan Kılıç, böylece, Kürtler’le ilgili federasyon dahil önerilerde bulunmanın değil, şiddet ve terör örgütü bağının kapatma nedeni sayıldığını vurguladı. Hukukun yükünü mahkemelerin, siyasetin yükünü de siyasetçilerin çekmesi gerektiğini belirten Kılıç sözlerini şöyle sürdürdü:“ Anayasal ya da yasal değişiklikleri yapmaları için her fırsatta çağrıda bulunduk. Ancak çağrıları siyasilerimize duyuramadık. Çağrının içeriği, terör ve şiddete izin verilmesine yönelik düzenleme yapılması yönünde değildir. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde terör ve şiddete bulaşmış bir siyasi partiye ne ifade özgürlüğü ne de örgütlenme özgürlüğü düzeyinde bir hak verilmemektedir.”Diyalog kurunÇözümün parlamentoda olduğunu vurgulayan Kılıç, “Siyasi aktörlere çağrı yapmak istiyorum. Öfke ve siyasi gelecek endişelerinden arınarak diyalog kurulmalıdır. Anayasal ve yasal değişiklikler bir an önce hayata geçirilmelidir” dedi.Milliyet yazarları DTP'nin kapatılmasını değerlendirdi...
ANAYASA Mahkemesi, başka türlü karar verebilir miydi? Hayır veremezdi. Kararda hiçbir sürpriz yok. Benim için sürpriz olan tek husus, kararın haftaya kalmamış olmasıdır.Mahkemeler, var olan hukuk kurallarını uygulamak zorundadır, başka türlüsü olamaz. Kaldı ki bu konu, mesela “laiklik” gibi, otoriter ve liberal anlayışlara göre farklı yorumları olan bir kavram meselesi değildi.Bir partinin terör ve şiddetle “ilişkili” olup olmadığını tespit etmek, yorum meselesi değildir, maddi meseledir.Daha önce de yazmıştım, mesela terör örgütü ETA ile ilgili Bask partilerinin kapatılmasını AİHM şu gerekçelerle haklı bulmuştur:- Bu partiler terör örgütü ETA’nın terörist stratejisinin araçlarıydı.- Kapatma kararı uluslararası toplumun terörü suçlama iradesine uygundur.- Bu partiler, toplumsal çatışma iklimini teşvik ederek ETA’nın terör stratejisine destek olmuşlardır.- Bu partiler terörle ilişkisi açıkça bilinen kişileri yücelten propagandalar yapmıştır...Kim çıkıp da DTP böyle değil diyebilirdi?!Devlet hoşgörülü davrandı!Aslında ‘devlet’in DTP’ye demokratik siyaset fırsatı vermek için belli bir hoşgörüyle davrandığını söylemek bile mümkündür:- Başsavcı, son iki yıldır DTP’nin eylemleri için ek iddianame hazırlamamış, böylece DTP’nin şiddet siyasetine daha fazla bulaştığı son iki yıl, dava dosyasının dışında kalmıştır!- Bu sayede, sadece iki DTP milletvekilinin vekilliği düşmüştür. Son iki yılın eylemleri için ek iddianame hazırlansaydı herhalde başta Emine Ayna ve başka isimlerin de vekilliği düşer, Meclis’te gurup kurmak imkânsızlaşırdı. Halbuki şimdi Ufuk Uras’ın katılımıyla, yeni partileri grup kurabilecektir. - Nihayet Anayasa Mahkemesi de iki yıl süreyle dosyayı bekletmiş, adeta DTP’ye şans tanımıştır! Normalde bu tür partilerin davaları bir yılda sonuçlanıyordu.- ‘Açılım’ sözü çıktığından bu yana askerin normal kontroller dışında büyük operasyonlar yapmadığını, eylül ayında Meclis’ten yetki çıktığı halde Kuzey Irak’a önemli bir sınır ötesi operasyon yapılmadığını da görmek gerekir.Bütün bunların karşılığında, PKK ve onun yandaşı DTP, sokak eylemleriyle ve son Reşadiye katliamıyla açılımı ve demokratik siyaseti tıkadı.Sağduyu zamanıBütün bunlardan hepimiz ders alarak şiddetten uzaklaşıp demokratik siyaseti geliştirmek için artık sağduyulu davranmalıyız.- Evvela Mahkeme Başkanı Haşim Kılıç’ın partilere yaptığı çağrıya, iktidar ve muhalefet diyaloğunun kurulmasına ve partiler rejimiyle ilgili Anayasa değişikliği yapılmasına dikkat edilmelidir.- DTP çevresi de artık sağduyunun önemini anlamalıdır. Meclis’ten topluca çekilmek, sokak gösterilerini tahrik etmek, gerilimi daha da tırmandırmak gibi bir yola giderlerse, bundan herkes çok büyük zarar görür.Güneydoğu’da özlemle beklenen ‘Açılım’dan ne kaldıysa o da çıkmaza girer!Sağduyuyu güçlendirmek için, özellikle bölgedeki barolar, ticaret, sanayi, esnaf ve ziraat odaları; çeşitli sivil toplum kuruluşları süratle DTP milletvekillerine baskı yapmalıdır; Meclis’ten çekilmemeleri için... Meclis’te kalarak gerilimi düşürmek ve demokratik siyasetin önünü açmak için...Dün Kanal D’de Mehmet Ali Birand’ın sorusu üzerine, Diyarbakır Baro Başkanı Av. Mehmet Emin Aktar bir çağrı yaptı, DTP’li vekillerin istifa etmemesini ve gerilimin düşürülmesini istedi; kendisini alkışlıyorum. Bu sesler artmalıdır.Yine sağduyudan başka güvenebileceğimiz bir yol yok.
DTP kapatıldı... Başta bazı AKP’liler olmak üzere tüm demokrasi istismarcıları sahnede. Demokrasilerde parti kapatılmazmış. Venedik kriterlerine uymazmış...O zaman neden yasaları değiştirip parti kapatmayı yasaların dışına itmiyorsunuz? Neden onu yapmak yerine Anayasa Mahkemesi’nin yasaları uygulamamasını istiyorsunuz? Neden bu şekilde kanuna saygısızlığı teşvik ediyorsunuz... Yoksa demokratlığınız yalan mı? Aslında bir yandan DTP’nin kapatılmasını arzuluyor bir yandan da Anayasa Mahkemesi’nin yıpranmasını mı istiyorsunuz? Nedir bu ikiyüzlü siyasetin derdi?
Türkiye, 12 Eylül askeri yönetimini yaşıyordu. 1983 başları olmalı.Cumhuriyet’te Genel Yayın Yönetmeni’ydim. Başyazarımız Nadir Nadi‘nin bir yazısından dolayı gazete kapatılmış, hakkında da sıkıyönetimde dava açılmıştı.Yazı yirmi yıl öncesine aitti. 1960’da, 27 Mayıs askeri yönetimi sırasında yazmış ve yine yargılanmıştı.Aynı yazıyı yirmi yıllık bir aradan sonra, yine bir darbe döneminde köşesine koyup da, yine mahkemeyi boylaması ve gazetesinin kapatılması üzerine şöyle yakınmıştı, yetmiş küsur yaşındaki Nadir Bey:“Bu adam dünyaya boşuna mı geldi diyecekler.”Nadir Nadi’nin bu cümlesi, Türkiye’de uzun yıllar siyaset izleyen ve yazanlar için bir alınyazısı olabilir mi, bilemiyorum.Ama artık benim de ara sıra bu duyguya kapıldığım oluyor. Anlaşılan yıllar geçti, geçiyor.N’apalım?..Doğru bildiğimi yazmaya devam etmekten başka bir işim yok!Demokratik açılım yolculuğu başlarken bir noktayı birden çok kez vurgulamıştık.Uzun ince bir yolda zahmetli bir yolculuk olacak demiştik.Provokasyonlara, sabotajlara hazırlıklı olmanın taşıdığı önemin altını çizmiştik. Tuzaklara karşı uyanık olmak gerektiğini söylemiştik.Türkiye’yi barış ve gerçek demokrasiye taşıyacak böyle bir sürecin devam ettirilmesi için siyasal kararlılık, sabır ve zamana duyulan ihtiyacı özellikle belirtmiştik.Bugün de aynı noktadayım.Bu zahmetli yolculuk başlarken bir noktaya daha işaret edilmişti:Siyaset kurumunda, özellikle muhalefet cephesinde, devletin içinde, PKK saflarında, Türklerin ve Kürtlerin içinde de ‘demokratik açılım’dan hiç hazzetmeyenlerin, hatta nefret edenlerin kumpaslarına karşı uyanık olmak...Bu kumpaslar kuruluyor.Bunlardan birini Tokat’ın Reşadiye ilçesinde yaşadık. Yedi askerin şehit olduğu kanlı saldırıyı PKK üstlendi.Eğer Kandil, eğer İmralı, barış konusunda gerçekten samimiyse, ‘kendi inisyatifi’yle bu kanlı pusuyu atan o ‘PKK birimi’nin saldırısından duyduğu üzüntüyü açıkça bildirir, böyle bir saldırıyı herhangi bir belirsizliğe meydan vermeden kınar.Ya da DTP yetkilileri, yedi askerin şehit olduğu bu PKK saldırısını sözcük oyunlarına yer vermeden apaçık protesto ederler.Başka yolu yok, olamaz da.Ben askere sıkılan kurşuna da karşıyım, askerin yoluna döşenen mayına da. Bunun gibi askeri operasyonlara da karşıyım.Asker de ölmesin, PKK’lı da!Parmaklar tetikten çekilsin!Silahlar sussun!Ölüm haberlerinin gelmediği bir ortamda gelin ‘barış’ı konuşalım, tartışalım açık yürekle ve uzun uzun... Kaç aydır söylediğim bu.Bugün de aynı görüşteyim.İnsanların ölmesinden, kan ve gözyaşı akmasından daha akıllıca bir yol değil mi bu?..Ama anlaşılan böyle düşünmeyenler var. Şiddet şiddeti getirsin istiyorlar. Veyahut barıştan korkuyorlar.Yazık değil mi?Tayyip Erdoğan hükümetinin ‘demokratik açılımı’, rahatça söyleyebilirim, Kürt sorunuyla ilgili olarak bugüne kadar atılmış en yürekli adımdır. Cumhuriyet tarihinde, çok partili demokrasi tarihimizde bir ilktir.Evet, hükümetin hataları vardır. Açılımın eksikleri vardır. Ama bunlara rağmen çok önemli bir adımdır.Böyle bir açılımı boşa çıkartmak, başarısızlığa uğratmak, yazın bir kenara, Türkiye’yi bir çok bakımdan istikrarsızlaştıracaktır.Tekrar ediyorum:Yazık olur, böylesine bir fırsatı kaçırmak... Çünkü bu bir ‘barış fırsatı’dır. Bunun alternatifi ise biraz daha kan ve gözyaşıdır.Yeteri kadar akıtmadık mı?..Olgunlaşamadık mı hâlâ?..Barışı konuşamayacak mıyız?Yoksa bizler de, bu dünyaya boşuna gelmiş bir nesil olarak mı geçeceğiz tarihe?..* * *Bu satırları yazdıktan sonra akşam vakti DTP‘nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasına ilişkin karar açıklandı.Yinelemek istiyorum.Parti kapatarak, Türkiye’yi siyasal partiler mezarlığına dönüştürerek bu ülkede barış ve demokrasinin yolu açılamaz. Gerçekten çok yazık. Ancak, bu partiyi kapatan değirmene su taşınmasında DTP yetkililerinin sorumluluk, belki daha doğru deyişle sorumsuzluk payları çok büyüktür.Acaba bu dünyaya boşuna mı geldim?..
DTP’nin kapatılması kararı için elbette yargıya saygılıyız ama sanıyorum açılım süreci için hiç iyi olmadı. Parti kapatmanın da, kapatılmaya çanak tutmanın da hep karşısında oldum.Siyasetin, hukuka dayatmasının da sınırı var. O sınırda Anayasa Mahkemesi devreye girdi.Bir terör örgütü olan PKK’nın uzantısı olduğu izlenimlerini veren söylemler, görüntüler çığırından çıkmıştı. PKK ve Abdullah Öcalan, demokratik açılım için muhatap olarak “referans” nasıl gösterilirdi?Bir siyasi parti eşbaşkanı “Biz de dağa çıkarız” nasıl diyebilirdi?“PKK olduğu için biz buradayız” söylemini, seçilerek Ankara’ya gelmiş olmanın “şifresi” haline getirmek 40 bin insanımızın “kan” sorumlularını yüceltmek, hukukun üzerinden yürüyüp geçmek değil mi?Sanki, demokratik çözümün önüne kalaşnikof seçeneği koymak gibi algılamalar üretmektir bu.Daha pek çok yanlışın örneklerini sıralayabilirim.Ancak..Gene de... DTP’nin kapatılma kararını beklemiyordum. “Keşke kapatılmasa” diye düşünüyordum.Anayasa Mahkemesi’nin AKP için aldığı kararın eşini umut ediyordum. DTP’nin çizgisinin mahkûm edildiği ama partinin kapatılmadığı “ak” ve “kara” arasında “gri” bir karar.Öyle ki...Demokratik açılım sürecinde DTP’ye “aklını başına al yoksa kapatılırsın” mesajı verilsin ama bu süreçte demokrasinin halk oylarıyla seçilmiş adresindeki kapı açık kalsın.Gerçi, bundan önce olduğu gibi DTP’nin yerini alacak parti hazır. DTP’den istifa edecek -siyasi yasaksız olanlar- bir günde o partiyi mesken yapacaklar ama her şey o kadar basit değil.Siyaset ekolojisiSakın yanlış anlaşılmasın. Kesinlikle “aşağılama” yapmıyorum sadece demokrasinin “ekolojik” gerçeğini yansıtarak soruyorum:“Kafası koparılmış kertenkelenin canlı kalan kuyruğu hangi kerteye kadar temsil gücüne sahip olur?”Bu sürecin ihtiyacı deneyimli isimlerdi. Kürt sorunu coğrafyasında yıllardır “dervişlik” yapan ve yolculuk çilesi “çıkmazlarını” yaşayan ve bilenler aktif siyaset dışına itilince ne olacak?Örneğin...Ahmet Türk ve onun gibi görmüş geçirmiş, çile çekmiş, bazen hiç olmadık ve kendisinden beklenmeyen laflar etmiş olsa da -nispeten- ılımlı çizgideki isimlerden söz ediyorum. Anayasa Mahkemesi’nin kapatma kararındaki “siyasi yasaklılar” listesinde yer alan onların yerlerini Emine Ayna gibilerin alacak olmasının kaygısını yaşıyorum.DTP içinde -keskinlere nispetle- Ahmet Türk çizgisindeki ılımlılar daha güçlüydü. PKK’yı da etkiliyorlardı.Anayasa Mahkemesi’nin “DTP’yi kapatma” kararından sonra Ahmet Türk’ün gazetecilere yaptığı sağduyulu konuşma göstergedir. Şimdi diyalog kanalları kimlerle açılacak?DTP’NİN İPİNİ ÇEKMEKDTP’nin kapatılma davası Anayasa Mahkemesi’nde uzun süredir bekletiliyordu.Raftan indirilerek, neden yargılama gündemine alındı.Bunu da sorgulamalıyız.Habur’dan giriş sanıyorum DTP’nin ipini çekti.İsmet İnönü “Başta yapılan vahim hata, sonuna kadar savaşa tesir eder” demişti.“Savaş” yerine “barış” koyarak bir kelime değiştirelim. Bu söylemi “Başta yapılan vahim hata, barışı, sonuna kadar etkiler” diye yazalım.Türkiye bugün toz duman olmuşsa nedeni daha başta PKK’lıların Habur’dan giriş manzarasıdır.Üzerlerinde PKK’nın dağ giysileri ve parmaklarında “zafer işaretiyle” otobüs üstünde gösterilerle Habur’dan giriş yaptılar..İşte bu görüntülerden sonra “açılımın çivisi çıktı.”Toplumun psikolojisi bozuldu.Büyük çoğunluğun “olmaz böyle şey” diye tepki göstermesine karşılık PKK’ya yakın duranlar da “kayış sıyırdı.”Onlar “Demek ki bugüne kadar kendimize boşuna oto sansür uyguluyormuşuz. Baksana Kandil’den inenler giysileriyle ve caka yaparak giriş yaptılar. Biz neden geri kalalım” havalarına girdiler.Frenler patladı.Bir yandan “pervasızlık” öte yandan “tatminsizlik” açılımı oluştu.İlk kez askeri tesislerin taşlanmasına varan sokak eylemleri sürüyor... Artık “demokratik açılımın getirecekleriyle tatmin sağlamak” çok zor.Beklenti köpürtülüyor, kabartılıyor.Habur’dan giriş, Avrupa’dan girişin de önünü kesti. Kuzey Irak kamplarından siviller bile gelemiyor.Açılımın aynası kırıldı... Vitrini boşaldı.O boşluğu “sokağa akan eylemler, etnisite tepki dalgaları, taşlamalar ve hatta son Tokat pususuyla kan” dolduruyor.Başta yapılan vahim hata, İsmet İnönü’nün işaret ettiği gibi tesirini arttırarak sürüyor.İşte, DTP’nin ipini çeken süreç. Ne yazık ki, DTP’nin bir kanadı da, fren sistemi köreltilmiş alametteydi; “Binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete” rüzgârına kapılmıştı.Normalden sapıldıOysa... Daha önceleri dağdan inerek teslim olmaya gelen PKK’lılar için uygulanan yöntem bu kez de tekrarlansaydı “alternatif tarih” yazılırdı. Demokratik açılım için çok farklı manzaralar yaşanırdı.Daha önceki “dağdan inişleri” yaşayanlardan dinledim.Sınıra gelmeden, PKK giysileri çıkarılıyor. Silahlar zaten yok. Daha önce hazırlanmış siviller giyiliyor.“Alâyiş” yapmadan “sade” bir sınır kapısı girişi yapılıyor.Şu kadarının altını çizeyim ki zaten bu son simgesel “Kandil’den dönüş grubu” için de aynı prosesin uygulanması öngörülmüştü.“Koordinasyon bozukluğu mu”, yoksa Habur girişinden görüntüler için “yapana değil, yaptıranlara bak” mı desem?Ancak şu soruyu da yöneltmekle yetineyim şimdilik:“Yoksa hata sınırın o değil, bu tarafında mı?”Sorumu yazın bir kenara...Zaten o nedenle satırlarıma İsmet Paşa’nın ünlü söylemiyle girdim.Yazık...
Başlıktaki önerinin fikir babası Aziz Nesin’dir. Türkiye çok partili demokrasiye 1946’da geçti.Nesin o yıl, “Marko Paşa” adlı bir mizah dergisi çıkardı.İsmin altında şu ifade vardı:“Ne gün fırsat bulursa o gün çıkar. Çıktığı gün saat 8 ile 9 arası satılır. 9’da toplatılır.”Ancak hükümet, Marko Paşa’yı toplatmakla baş edemedi; sonunda kapattı.Bunun üzerine Nesin dergiyi “Hür Marko Paşa” adıyla çıkardı.Onu da kapattılar.Nesin, ismi “Yedi Sekiz Paşa” yaptı.Kapattılar.Bunun üzerine “Malum Paşa” çıktı.O da kapanınca Nesin noktayı koydu:“Merhum Paşa...!”* * *Böyle başlayan demokrasi serüvenimiz 63 yıl sonra Nesinvari usullerle sürüyor:DEP kapatılıyor, ÖZEP kuruluyor.Sonra HADEP...HADEP kapanınca DEHAP...Sonra DTP...Şimdi sıra “Malum Parti”de bence...O da kapanırsa “Merhum Parti...”“Çok partili demokrasi”den 63 yıl sonra bu kez “az partili demokrasi”ye geçiyoruz.Tabelacılar kazanıyor.Demokrasi kaybediyor.* * *Yargıçları suçlamak yersiz.Dün “AKP’yi kapatmadılar” diye alkışlanan hâkimleri şimdi “DTP’yi kapattılar” diye yuhalamak insafsızlık olur.Onlar, kapatma kararının PKK’nın ekmeğine yağ süreceğine, açılımın bu kararla hepten müsamereye döneceğine, Türkiye’nin dünya önünde hepten komik duruma düşeceğine, ılımlı isimlerin siyaseten yasaklanmasıyla meydanın hepten şahinlere terk edileceğine filan değil, önlerindeki dosyaya bakıyorlar.Çözümün adresi olarak da siyaseti gösteriyorlar.Adres doğru...Siyaset anayasayı demokratikleştirse, Türkiye bir siyasi partiler mezarlığına dönmez, Anayasa Mahkemesi de partilerin mezarlık müdürlüğü gibi görülmezdi.* * *Yine Marko Paşa ile bitirelim:Kapatılan dergilerin yeni isimlerle yeniden çıkması polisin sinirini bozmuş tabii...Emniyet Müdürü Aziz Nesin’i makamına çağırıp hakaret etmiş, hatta tekme tokat girişmiş.Ertesi sayıda Marko Paşa’da bir ilan yayımlanmış:“İdaremizin 1948 yılı ihtiyacı için 1800 kızılcık sopası cinsinden odun alınacaktır. Taliplilerin, muhtelif boy ve numarada kızılcık sopalarıyla başvurmaları...İmza: Emniyet Müdürü”* * *“İdaremiz” 60 yıl sonra hâlâ aynı ihtiyaç içinde...Ama artık şunu biliyoruz:Demokratik siyasetin önünü kapatmak, dağ yollarını açıyor. Hak arama mücadelesi de yasa dışı yollara sapıyor.Demokratik reformlara acilen, inadına ve asıl şimdi ihtiyacımız var.
Demokratik açılım sürecini sabote etmeye dönük, Tokat Reşadiye’deki kanlı saldırıyı “PKK’nın üstlenmesi”, Kürt hareketinin daha uzunca süre silahların gölgesinden kurtulamayacağını gösteriyor. Anayasa Mahkemesi’nin dün DTP’yi kapatması ile yeni bir sürece giriliyor. İsveç’te yaşayan Kürt aydın Kemal Burkay’ın medyaya yansıyan görüşleri DTP’ye yönelik önemli eleştiriler içermekteydi: “Mesela Emine Ayna çok olumsuz şeyler söyledi; tabanın kendilerine dağa gitmeyi önerdiğini söylemesi gibi... Tabanın arkasından sürüklenmek değil, ona yön göstermeleri gerekir. Politikacının görevi budur. Farz edelim ki birtakım sokak eylemleri oluyor ve bunlar yanlış, nitekim çığırından çıkmaya da müsait şeyler, nitekim çıktı da. Taşlı sopalı hatta molotofkokteylli gösterilere dönüştü; Öcalan’ın sağlık durumları, hücre koşulları gerekçe gösterilerek, İmralı’daki şartlar ileri sürülerek yapılan eylemler çığırından çıktı; böyle bir durumda DTP gibi bir parti, Kürtlerin yanlışa sürüklenmesini engellemeli, olayların arkasından sürüklenmemeli. Yani açıkça ‘Bunlar yanlış eylemlerdir’ demesi gerekirdi. Ne yazık ki bunu yapamadılar, adeta korkuyorlar, baskı altındalar. Bu arkadaşlar ne yazık ki en başından beri özgür bir politika izleyemediler, legal bir parti olarak kendi rollerini oynayamadılar. Kürt halkının taleplerini dile getiremediler. Şimdi sorun, Öcalan’ın durumuna kilitlenmiş görünüyor onlar açısından.Sanki bütün ülkenin, halkın kaderi İmralı’ya bağlandı. Şimdi, Öcalan’ın durumu nedir, ne değildir ben bilemem. Ama o konuda hükümet iyi niyetli davrandı. ‘Gözlem ekipleri gelip bakabilir durumuna’ dedi. Kaldı ki Öcalan’ın durumunda bir değişiklik yok, hatta orada soyutlanmasın diye (tecrit) PKK’lı hükümlülerden oluşan bir grup gönderildi. Olumsuz bir durum varsa o da barışçı şekilde dile getirilmeli. Ama yapılan bu değil, Öcalan sadece kendi durumuyla meşgul. Kendi durumunu her şeyin önüne koymak, böylesine bir açılım sürecinde Öcalan eğer liderse, bir lidere yakışan durum değil. Açılım sürecini de boş verin, İmralı koşullarını gündemin başına koymak ve adeta tabanı kışkırtmak; bu olacak şey değil. DTP de açılım sürecinde gereken rolü oynayamadı. İstese dağdakilerin bir an önce inmesi, çatışmaların tümden durması, sorunun demokratik çözümü adına önemli katkıları olabilirdi. Ama yapmadılar. Açılım sürecinin başında Öcalan’ı adres göstermesi olacak şey değildi.”PKK kan dökmeye devam ettikçe ne Kürt hareketi demokratikleşebilir, ne de silahların susmadığı ortamda DTP gibi partilerin varlığı anlam kazanabilir! Tokat’ta 7 askeri şehit eden kurşunlar, “Artık savaşın yerini siyaset alsın” diyen kadrolara güvenilmeyeceğinin göstergesidir. Hani çocuklar ölmesin isteniyordu!..