07.08.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
DAMLA YUR
Ergenekon davası kapsamında “terör örgütüne üye olma” suçlamasıyla 715 gününü tutuklu geçiren İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in akademisyen oğlu Mehmet Perinçek, geçtiğimiz gün hakkında verilen 6 yıl hapis cezasının ardından tahliye oldu. 19 Ağustos 2011’de gözaltına alınan, 22 Ağustos’da tutuklanıp Silivri Cezaevi’ne gönderilen Mehmet Perinçek, ‘akademisyenler koğuşu’ olarak nitelendirilen B2’de eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu ve Prof. Dr. Yalçın Küçük ile beraber kaldı. Tutuklu geçen 2 yılın ardından tahliye olan Mehmet Perinçek evinde geçirdiği ilk gününde Milliyet’e Silivri’de geçen günlerini şöyle anlattı:
‘3 kamyon kitap taşıdık’
“Cezaevinde ‘İstiklal Savaşı yıllarında Türkiye Sovyet Rusya arası askeri ilişkiler’ konulu tezimi yazdım. Koğuşta bir tane rektörümüz vardı Fatih hoca, bir tane profesörümüz var Yalçın hoca. Ben de koğuşun asistanıydım. ‘Yardımcı Doçent eksiğimiz var’ diye ilan verelim espirileri yapıyorduk. Ranzayı kütüphane yapmıştık. Ben doktora tezi yazmaya çalıştım. Tabi bilgisayar kullanım sorunumuz vardı. Elektronik ortam olmadığı için dışarıdan çok sayıda kitap istedim. Tahliye olduğumuzda cezaevindeki görevli arkadaşlar ‘Şimdiye kadar çıkarttığımız en fazla bavul oldu’ dediler. Jandarma özel minibüs getirdi. Poşetlerce kitabım vardı. 3 kamyon eşya taşıdık.
‘Küçük en uyumlu kişi’
İlk tutuklandığımda Fatih Hilmioğlu’yla kalmaya başladım. Sonra Yalçın Küçük geldi. Yalçın hoca çok disiplinliydi. Sabah 06-06.30 gibi kalkar, akşam 22-22.30 gibi yatardı. Benim çalışma tempomla Yalçın hocanın çalışma temposu çok farklıydı. Ben gece 04.00’e kadar çalışırdım. Ama bizi kısıtlamazdı. ‘Ben hep yatılı okulda okudum. Ondan ışık gürültü, ses beni etkilemez’ derdi. Yalçın hoca, TV programlarına bakınca ters gibi duruyor ama aslında cezaevinde birlikte kalınabilecek en uyumlu kişi. Koğuşta genel olarak TV meraklısı yoktu. Akşam yemekleri beraber hazırlanır, beraber yenirdi. İş bölümü şöyleydi; yemekleri ben ve Yalçın hocaya aitti. Karpuz, kavun kesme işi Fatih hocanındı. Dışarı ile bağımız çok olmadığı için sarımsak çok tüketilirdi. Fatih hocanın milli görevi de sarımsak doğramaktı. Bulaşıkları da Fatih hoca yıkıyor, ben duruluyordum.
‘Vefat tesadüf değildi’
Fatih hocayla daha önceden tanışmıyorduk. Çok iyi bir ilişki kurduk. Öğrenci hoca ilişkisi bir süre sonra aile ilişkisine de döndü. Ailelerimiz de yakınlaştı. Fatih hocanın çocukları Emir, Arman da benim kardeşlerim gibi oldu. Emir’le doğum günlerimiz de aynı gündü. 19 Eylül. Hatta o gün kapalı görüşte beraberdik, birbirimizin yeni yaşını kutladık. Fatih hoca 4-5 yıl önce tutuklandığında Emir 16 yaşında bir çocuktu. Türkiye’nin hatta dünyanın önde gelen tıpçılarından ama en önemlisi babanız birden evden alınıyor ve cezaevine götürülüyor. Ardından hemen hemen her gün gazetelerde çıkan haberler, aslı astarı olmayan propaganda malzemeleri, o çocuğun dikkati tabi ki de dağılmaya müsaitti. Vefatı tesadüf değildi. Emir’i kaybetmemizde bu davanın payı büyük. Bir pazar günüydü. Ben duştan çıkmıştım, Fatih hoca bahçeden koğuşa gelmiş, 17.00 haberlerini açmıştı. Bir kanalda altyazı geçiyordu. Silivri kelimesini görünce hoca bana dedi ki ‘A bak bizle ilgili bir şeyler var’. Omuz omuza altyazıyı okumaya başladık. Baktık Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu yazısı geçmeye başladı. Dedim ‘Tahliye olmuş olamazsınız. Bugün pazar.’ Daha sonra ‘nun’ ekini gördük ve ikimiz de bir anda susup yazının devamını bekledik. Haberin tamamını okuyunca dünyamız yıkıldı. Çok hırpalandı. Cenazeye gitti hoca. Emir hukuk fakültesinde okuyordu. Amacı mezun olup, babasının avukatı olmaktı. Emir’in hayatını kaybetmesinden sonra hoca bu acıyla ilgili kendisine ket vurmadı. Çok konuşuldu koğuşta Emir. Koğuşun her yerinde fotoğrafları vardı. Hocanın bu olaydan sonra sağlık problemleri daha da arttı. Önceden hocayla satranç çok oynardık, bu olaydan sonra hoca kafasını çok toplayamadı. Büyük bir yıkımdı onun için.”
Silivri’de slogan: Her yer Taksim!
Koğuştaki en mutlu anlarının “Türkiye’deki toplumsal hareketlerin yükseldiği anlar” olduğunu söyleyen Perinçek, Yalçın Küçük’ün bile gece yarısına kadar oturmasını sağlayan Gezi Parkı olaylarının en ateşli günü olan 31 Mayıs gecesi ve Mısır’da Mursi’nin görevden alındığı 4 Temmuz günü olduğunu vurguladı. Perinçek, “31 Mayıs Cuma günü duruşmadan döndük. Yan komşularımız Tuncay Özkan ile Mustafa Balbay’dı. Aramızda duvar var ama bağırınca seslerimizi duyabiliyorduk. Karşılıklı ‘Her yer Taksim her yer direniş’ sloganı atmaya başladık” dedi.