23.10.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:
Musa Kesler
Bosna Savaşı döneminde Boşnaklara liderlik eden eski Bosna Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in 19 Ekim 2003’te ölümünün üzerinden 13 yıl geçti. Avrupa’nın göbeğinde, dünyanın gözleri önünde yaşanan Müslüman soykırımına elindeki kıt imkânlarla karşı koymaya çalışan Begoviç, meselelere yaklaşım tarzındaki derinlik ve entelektüel birikimiyle ‘Bilge Kral’ unvanını almıştı. Sadece Bosna’da değil; ezilen ve direnen bütün coğrafyalarda bir sembol halini alan İzzetbegoviç’in mirası olan Bosna, son dönemde bölgede içten içe artan gerilimle tedirgin bir bekleyişe girerken, Bosnalılar özgürlüklerinden ödün vermeden barış içinde yaşamak için Aliya’nın izinden gitmeye devam ediyor... Aliya, o dönem Yugoslavya’nın bir parçası olan Bosna’nın küçük bir kasabasında 1925’te doğmuştu. Dindar bir ailesi vardı. Ancak Müslümanlara çok da olumlu bakılmayan bir çevredeydi. Dünya görüşünün şekillenmesinde bu ortamın önemli bir etki ve katkısı oldu. Çevresindeki sosyal meselelere duyarlıydı. Teşkilatçıydı. Her işini bir plan ve program dahilinde yapar, arkadaşlarını da bu işlere ortak ederdi.
‘Mladi Müslümani’
İkinci dünya savaşının sıkıntılı günlerini onu lise çağlarında yakalamıştı. Saraybosna’da bir Alman lisesindeydi. Bilime dini konulara ilgiliydi. 1941’de 16 yaşında, arkadaşlarıyla ‘Mladi Müslümani’ adlı kulübünü kurdu. ‘Genç Müslümanlar’ anlamına gelen bu kulüpte dini ve siyasi konuları konuşuyor, çevredeki fakirlere yardımlar ulaştırıyorlardı. Savaşın zor şartları altında son derece etkili biçimde çalışan ‘Genç Müslümanlar’ giderek ön plana çıktı.
Savaş da tüm şiddetiyle devam ediyordu. Almanlar Yugoslavya’yı işgal ettiler. Binlerce Müslüman Boşnak katledildi. Savaşın ardından Yugoslavya tekrar bağımsız oldu. Komünistlerin etkisindeki yeni rejim, Aliya ve arkadaşlarının politik eksenli dindarlığından hiç de hoşlanmamıştı. İlk kez hapisle bu dönemde tanıştı. ‘İslamcılık’ suçlamasıyla 5 yıl hapis cezası aldı. 3 yıl cezaevinde kaldıktan sonra tahliye oldu.
1953’te Tito’nun iktidarıyla Müslüman Boşnaklar üzerindeki baskı daha da artmıştı. Aliya, bu dönemde hukuk fakültesine kaydoldu. 1956 yılında okulu bitirdiğinde 29 yaşında bir avukat adayıydı. Yıllarını din ve siyaset üzerine düşünerek geçirdi. 1970’te ‘İslam Manifestosu’ adlı eseri yayımlandı. Bütün Müslümanlara seslenen bir bildiri olan bu manifestoda baskı altındaki Müslümanlara direniş çağrısı yapıyordu. Tito’nun 1974’te yaptığı anayasal düzenlemelerle ortam Aliya için biraz daha rahat hale gelmişti. Tito 1980’de öldü. Artık Yugoslavya’yı oluşturan 6 eyaletin her birinin cumhurbaşkanı, sırayla federasyonun cumhurbaşkanlığını yapacaktı. Ortam nispeten demokratikleşiyordu. Aliya’nın ‘İslam Manifestosu’ adlı eseri bu süreçte 1983’te tekrar yayımlandı. Bu kez tepki büyüktü, tutuklandı. ‘İslam devleti kurmaya çalışmak’ suçlamasıyla 14 yıl hapse mahkûm edildi. Baskılar artınca 5 yıl sonra tahliye edildi.
Dedo Aliya!
Hapisten çıktığında Komünist rejim zayıflamış, siyasi ortam ferahlamıştı. Demokratik Eylem Partisi’ni (SDA) kurdu. Kuruluş süreci çetin ve meşakkatliydi ama Aralık 1990’daki ilk seçimde büyük zafer kazandı ve meclisin ilk oturumunda mutabakatla Bosna’nın Cumhurbaşkanı seçildi. 1992’de öncülük ettiği referandumla da Bosna Hersek bağımsızlığını kazandı. Ancak Sırpların müdahalesi gecikmedi. Sırplar Bosna’yı işgal etti, onbinlerce Bosnalı katledildi, yüzbinlercesi de göç etti. Aliya İzzetbegoviç, tecrübesini diplomasi için kullandı. Sonunda 1995’te Dayton Anlaşması’nı imzaladı. Bosnalılar için elbette bir zafer değildi; ama yanlız bir ülke için yapılabilecek ne varsa en iyisini yaptı. Hastalık nedeniyle 14 Mart 1996 yılında Başkanlık görevini bırakmak zorunda kaldı. Halkı tarafından çok sevildi. Bosnalılar ona ‘Dedo’(Dede) diyorlardı. 2003’te 78 yaşında ölümüne kadar ülkesinin ve bölgenin refahı, barış ve huzurun devamlılığı için çalışmaya devam etti.
Gerçek bir bilge!
İzzetbegoviç'in babaannesi, Üsküdarlı bir Türk ailesinin kızıydı. Türklere ilgi ve sevgisi tarihi ve kültürel bağların dışında bu aile bağıyla da perçinlenmişti. İzzbetbegoviç bir devlet adamı olmanın ötesinde, gerçek bir entelektüel; din, felsefe, siyaset ve daha birçok konuda derinlikli bir düşünürdü. Belli bir kültürde yetişmiş, belli bir topluma öncülük eden siyasi bir lider olmasına rağmen diğer müslüman topluluklar için de sembol olmuştu. Sadece ait olduğu medeniyetin sorunlarına kafa yormakla kalmamış, Hegel'den Kant'a Faust'tan Tolstoy'a Nietzsche'den Kundera'ya kadar klasik veya modern dönem Batılı düşünürlerin fikirlerini de tahlil etmişti. Ahlâk, disiplin ve vicdandan ödün vermeyen fikir örgüsü onun mesajını evrenselleştirdi. Sade, öz ama derinlikli felsefi aforizmalarını cezaevinde en zor şartlar altında ürettiği düşünüldüğünde, bir düşünür ve fikir adamı olarak kalitesi daha da iyi anlaşılacaktır.