23.04.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
Aydın Hasan
Mondros Mütarekesi, 30 Ekim 1918’de imzalandı. Artık Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’ndaki acı yenilgiyi kabullenmiş ve Anadolu düşman işgaline açık hale gelmişti. Zor ve dokunaklı günlerdi. Mütarekeden önceki son direniş, bugünkü Suriye sınırında Halep’in kuzeyinde yaşanmıştı. Suriye cephesinin genç paşası Mustafa Kemal, Suriye üzerinden Anadolu’ya doğru yürüyen İngiliz birliklerini durdurduğunda tarih 26 Ekim 1918 idi. Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’na atanan Mustafa Kemal, bu görevinde 13 gün kalabildi. Mütareke yönetimi, 13 Kasım’da bu ordu komutanlığını kaldırmıştı. Mustafa Kemal, Adana üzerinden İstanbul’a döndü. İstanbul açıklarında düşman güçlerinin savaş gemileri demirliydi. İstanbul; boğazı, koruları ve tarihi siluetiyle birlikte yasa bürünmüş, sevdiğini kaybetmiş kederli bir kadın güzelliği içindeydi. Genç paşa, “Hata ettim, İstanbul’a gelmemeli idim. Ne yapıp Anadolu’ya dönmenin çaresine bakmalı, geldikleri gibi giderler” diyecekti.
‘15 gün içinde Ankara’ya gelin’
Bunu demekle kalmadı, dokunaklı İstanbul günlerinde Anadolu’ya direnişi başlatmak için mümkün olan en iyi pozisyonda geçmenin yollarını aradı. Osmanlı düşse de, askeri bürokrasisinin kilit pozisyonlarının belli noktalarında hala vatansever subay ve idareciler vardı. 9. Ordu Müfettişliği’ne atandı. Bandırma Vapuru ile dalgalı denizde zorlu bir yolculuğun ardından 19 Mayıs 1919’da bir pazartesi gününün sabahında Samsun’a ayak bastı. Kurtuluş savaşının ilk kıvılcımı özelliğindeki Amasya Genelgesi, 22 Haziran 1919 tarihinde yayınlandı. Erzurum ve Sivas kongrelerinin ardından Temsil Heyeti Başkanı olarak geldiği yer olan Ankara; bozkırın orta yerinde çorak, çelimsiz, bakımsız ve ağırlığını kerpiçten evlerin oluşturduğu küçük bir kent idi. Üstelik Temsil Heyeti’nin kurumsal yapısı İstanbul’da tartışmaya açılmıştı. Ankara; 27 Aralık 1919 tarihinden 23 Nisan 1920 tarihine kadar yani yaklaşık 4 ay süreyle Temsil Heyeti yönetiminin merkezi olarak kaldı. Çok zorlu günlerdi. Bu sıfat ile direnişe, bürokratik katkıyı sağlaması zorluydu. Mustafa Kemal, 19 Mart 1920’de bir genelge yayınladı ve Ankara’da olağanüstü yetkilere sahip bir Meclis’in açılması gerektiğini ilan etti. Seçimin ardından da mebusların, 15 gün içinde Ankara’ya gelmelerini istedi. İşgalci güçler tarafından dağıtılan Osmanlı Mebuslar Meclisi’nin üyelerine de çağrı yaptı.
‘Aslında Ankara bir kasaba’
Lord Kinross, Ankara’nın o günlerindeki yoksul halini şöyle anlatır:
“Tepelerden birinin üstünde, Türklerin sayılı çarpışmalarına sahne olmuş eski Ankara Kalesi’nin yıkık duvarları yükseliyordu. Kalenin sırtlarıyla çevresi ve içi, zikzaklı yokuşlar ve gübre yığınları arasında tavşan yuvasına benzeyen, ama içinde insanların yaşadığı dam dama, kafes kafese yıkık dökük kerpiç evlerle doluydu. O sıralarda Ankara’da, gıcırtılı kağnılar dışında tek taşıt aracı olan köhne at arabaları, yağmurun bol olduğu bu mevsimde, taşları çamurla kaplı yokuşlara güçlükle tırmanabiliyorlardı. Aslında Ankara şimdi büyücek bir kasabadan başka bir şey değildi. Savaş sırasında bütün bir kesimini yok eden büyük bir yangından sonra nüfusu yirmi bine inmişti. Bu yangından kalan kara lekeler, kalenin eteklerinde birer yara izi gibi duruyordu. Kaleden çepeçevre çıplak ve ağaçsız bir ova görülüyordu. Tek tük bir iki kuyu ve yağmur yağdığı günler dışında, su yüzü görmezdi. Ankara kışın bataklık haline gelen geniş, boş bir araziden öteye geçememişti.”
23 NİSAN NASIL ÇOCUK BAYRAMI OLDU?
Peki 23 Nisan hem ulusal egemenlik hem de çocuk bayramına nasıl dönüştü?
Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nın ardından geride çok sayıda şehit yadigarı yetim kalmıştı. Yeni devletin ve halkın vicdanı, bu çocuklara sahip çıkmak istiyordu. Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin, 23 Nisan 1924’te Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nde “Bugün yavrularımızın rozet bayramıdır” başlıklı duyurusu yayınlandı ve şehitlerden geriye kalan yetim çocuklar için bağış kampanyası başlatıldı. Cemiyetin ilan ettiği çocuk bayramı, 1927 yılında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün himayesinde kutlandı.
23 Nisan, çocuk bayramı olarak ilk kez resmi törenlerle 1933 yılında kutlandı. Makamlara çocukların oturması uygulaması, ilk kez 1933’de uygulandı. 1935 yılında çıkan yasada bayramın adı Milli Hakimiyet Bayramı idi. Ama uzun yıllar fiilen milli hakimiyet bayramı ile çocuk bayramı bir arada kutlandı. UNESCO’nun 1979 yılını Çocuk Yılı ilan etmesiyle birlikte 23 Nisan, uluslararası bir nitelik kazandı. TRT tarafından dünya çocuklarının davet edildiği 23 Nisan Çocuk Şenliği düzenlenmeye başlandı. 1980 yılındaki yasal düzenleme ile de bayramın adı Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak değiştirildi. Türkiye, çocuklara milli bir bayramın armağan edildiği tek ülke.
‘Yiğitler silkinip ata binince’
O günlerin Ankara şartlarında Milli Mücadele’yi örgütlemek için sadece kurmay özelliklerine sahip olmak yetmezdi. Bu milletin gelecekteki güzel günlerine olan inancı yüreklerinde taşıyan yiğitlere ihtiyaç vardı. Ve o yiğitler, bozkırın gölgesiz topraklarına koşacak ve Mustafa Kemal’in liderliği altında bir destan yaratacaktı. Aşık Veysel’in kaynak kişisi olduğu, Mustafa Sarısözen’in derleyip notaya aldığı “Yiğitler Silkinip Ata Binince” ezgisi, TRT Nota Arşivi’nde 205 repertuvar no ile kayıtlıdır. (Meraklısı için youtube arama: Aşık Veysel Şatıroğlu-Yiğitler Silkinip Ata Binince). Türkünün sözleri şöyle:
Yiğitler silkinip ata binince
Derelere bozkurtlara ün olur
Yiğit olan döne döne dövüşür
Kötüler kavgadan kaçar hun olur
Bir yiğit cidasın almış eline
Serini koymuş yiğitliğin yoluna
Kalkan paralana zırhlar deline
Kanlı gömlek koçyiğide don olur
Bir yiğit cidasın almış atıyor
Ağ elleri kızıl kana batıyor
Bir kötü kavgadan dönmüş kaçıyor
Kaçma kötü kaçma şimdi dön olur
Köroğlu da der ki kalmışım naçar
Serçenin gönlünden şahinlik geçer
Şahini görünce ormana kaçar
Gider tenhalarda kahraman olur
Köroğlu der ki çağırır figan ağıtlar
İman ehli birbirini öğütler
Boydan boya demir donlu yiğitler
Çalar cidasını kahraman olur
Ankara’da bayram sevinci
Nitekim ruhları; esareti yabancı bir doku gibi reddeden, kalpleri güneşten yontulmuş ışık gibi parıltılı yiğitler, vatanın her köşesinden çorak Ankara’ya koşacaktı. Yiğitler artık silkinip ata binecek ve dövüşecekti. Meclis, 23 Nisan 1920’de böyle bir ruh hali içinde açıldı. Irmakların; eriyen kar ve nisan yağmurlarının suları ile gürül gürül aktığı bir bahar günü, 23 Nisan 1920’de önce Hacı Bayram Camii’nde cuma namazı kılındı. Mebuslar, sokakları dolduran halkın arasından geçmekte zorluk çekiyordu. Ankara’da bir bayram sevinci vardı. Meclis binası olarak buna uygun belki de tek yer olduğu için seçilen İttihat ve Terakki Kulübü binasına çok da uzak olmayan Hacı Bayram Camii’nden güçlükle gelinebildi. Saat 14.00 sıralarında Meclis, ilk toplantısını yaptı. O gün, henüz ismi konmayan bağımsız yeni devlet ile cumhuriyete can suyu verildi. Bu Meclis, vatanın kurtuluşu ile devletin kuruluşunu 3 yıl gibi bir sürede birlikte hayata geçirecekti.
Andezit taşı gibi...
Meclis binası olarak Ulus’ta, bu çapta başka bir yer olmadığı için İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kulüp binası olarak inşa edilen bina tercih edilmişti. Ancak binanın inşaatı tamamlanmamıştı. Ankara halkının çabaları ile eksik bina tamamlanarak; Kurtuluş Savaşı’nı yönetecek ilk Meclis’in toplantılarının yapılabileceği bir mekan oluşturuldu. Milletvekillerinin oturacağı sıralar, Ankara Muallim Mektebi ile Ankara Sultanisi’nden (lise) temin edildi. Evlerden, dükkanlardan teneke sobalar getirilerek kuruldu. Mobilya devlet dairelerinden, gaz lambaları kahvenehanelerden sağlandı. Ankara halkı; evinden halılarını verdi, çatısından söktüğü kiremitleri kucak kucak Meclis binasına taşıdı. İlk zabıtlar, bakkal defterlerine tutuldu. Milletvekilleri, yer darlığından yanyana dizilmiş ana okulu sınıflarını çağrıştıran küçücük sıralarda görev yaptı. Bina andezit olarak adlandırılan Ankara taşından yapılmıştı. İlk Meclis’in imkanları çok kısıtlıydı; ama içindekilerin yüreği andezit taşı gibi dayanıklı ve aşınmalara karşı dirençliydi.
23 NİSAN MESAJLARI: ‘Milletin yeniden dirilişinin timsali’ Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla mesaj yayımladı. TBMM’nin 98. kuruluş yıl dönümü ile Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı en samimi duygularla kutladığını ifade eden Erdoğan, 23 Nisan 1920’nin, her yaştan ferdiyle vatanı için mücadele eden milletin yeniden dirilişinin ve şahlanışının timsali olduğunu belirtti. Kuruluşundan bu yana TBMM çatısı altında ülkeye hizmet etmiş tüm vekillere, şükranlarını sunan Erdoğan, İstiklal Harbi’nin Başkomutanı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk Başkanı, Cumhuriyetin banisi Gazi Mustafa Kemal ile tüm şehit ve gazileri rahmetle, minnetle yad ettiğini, tüm dünya çocuklarının bu müstesna bayramını gönülden kutladığını belirtti. ‘Sizler ülkemizin umudusunuz’ Başbakan Binali Yıldırım: “Dünya çocuklarıyla birlikte kutladığımız 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, milletimizin sizlere verdiği değerin en güzel ifadesidir. Sizler ülkemizin bugünü, geleceği, biricik umudusunuz. Türkiye’yi aydınlık yarınlara sizler taşıyacaksınız. İmza atacağınız başarılarla ülkemizin hedeflerine ulaşmasında sizler belirleyici olacaksınız. Sağlıklı, huzurlu ve başarılı bir hayat yaşamanız en büyük temennimizdir. Hükümet olarak bütün çabalarımız bu istikamette yürüttüğünüzü bilmenizi isterim. Her hizmetimiz siz çocuklarımız içindir. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınınız tebrik ediyor. Sizleri sevgiyle kucaklıyor ve gözlerinizden öpüyorum.” ‘Huzur ve güven için çalışacak’ TBMM Başkanı İsmail Kahraman: “Milli kuvvetleri birleştiren Büyük Millet Meclisi, 23 Nisan 1920 Cuma günü ilk toplantısını Ankara’da yapmıştır. Tam bağımsızlıktan başka hiçbir teklifin kabul edilmeyeceğini ilan ederek istiklal mücadelesini başlatmış ve Meclisimizin ilk başkanı Mustafa Kemal’in önderlik ettiği millî mücadele zaferle taçlanmıştır. Milli egemenlik yetkisini kullanarak istiklal mücadelemizi yöneten Türkiye Büyük Millet Meclisi, her zaman milletimizin huzur, güven ve refahı için çalışmaya devam edecektir.” ‘En değerli miras özgür bir Türkiye’ CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: “Esaret ve işgal zincirlerini kıran, insanlarımızı özgürlüğe kavuşturan, milletin kanıyla, canıyla elde ettiği egemenliğin simgesi olan Meclisimizin kuruluş günü, çocuklara ve yeni nesillere armağan edilmiştir. Bu armağan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ülkemize karşı bitmeyen sorumluluğunun simgesidir. Bu ülkede bütün vatandaşların hak ve özgürlüklerini korumak, demokratik, laik, sosyal hukuk devletini geliştirmek ve vatanımızın çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkmasını sağlamak öncelikle TBMM’nin görevidir. Çocuklara bırakılacak en değerli miras, özgür ve adil bir Türkiye’dir.” ‘Cumhuriyetin kalpgahı TBMM’ MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli: “TBMM, Türk milletinin alın teri, göz nuru, cepheden cepheye verdiği kurtuluş mücadelesinin ilelebet yaşayacak iradesinin mümtaz bir tecelligahıdır. Büyük Millet Meclisi’nin açılması, aziz milletimizin varlığına ve bekasına yönelmiş dayatmalar karşısında neleri göze alıp, neleri başarabileceğinin de imrenilecek bir numunesini teşkil etmiştir. TBMM görevinin başındadır, açıktır, Türkiye Cumhuriyeti’nin kalpgahı, Türk milletinin ta kendisidir.” l ANKARA Milliyet |