Gündem Laik Cumhuriyet rejiminin tescili

Laik Cumhuriyet rejiminin tescili

03.03.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:

Saltanatın kaldırılması ve Cumhuriyet’in ilanından sonra sembolik olarak kalan halifelik makamı 3 Mart 1924’te kaldırıldı. Bu karar devlet yönetiminde ve toplumsal yaşamda laiklik felsefesinin benimsenmesinde önemli bir adım olurken, hilafet tartışmaları ise bir süre daha devam etti...

Laik Cumhuriyet rejiminin tescili

Hilafet, saltanatın 1 Kasım 1922 tarihinde kaldırılmasının ardından siyasi gücü olmayan sembolik bir makam olarak yaklaşık 1.5 yıl boyunca varlığını sürdürdü. Saltanatın kaldırılmasından sonra Ankara ile iyi ilişkileri olduğu için halife olarak seçilen Abdülmecit Efendi’nin davranışları, seçimden birkaç gün sonra düzenlenen törenden başlayarak Ankara’nın tepkisini çekti. 25 Ocak 1924’te başlayan bütçe görüşmeleri sırasında Halife’nin ödeneği büyük tartışmalara yol açtı. 3 Mart 1924’te halifelik kaldırıldı ama tartışmalar bitmedi. Bu süreçte Atatürk’e halife olması yönünde teklifte bile bulunuldu.

Son Osmanlı Padişahı Vahdettin, 4 Temmuz 1918’de tahta çıktığında 1. Dünya Savaşı’nın son günleri yaşanıyordu. İttifak Devletleri ile birlikte hareket eden Osmanlı’nın 1. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmasından sonra Kasım 1918’de birçok noktada işgaller başladı. Vahdettin tahta çıktığında amcası Sultan Abdülaziz’in oğlu Abdülmecit Efendi veliaht olmuştu. İstanbul ve Anadolu’da işgal hareketlerinin başlamasından sonra Abdülmecit Efendi’nin Sultan Vahdettin’e yönelik bazı eleştirileri oldu. Abdülmecit Efendi, Anadolu’da kurtuluş hareketi başlatan Kuvay-i Milliye yanlısı açıklamalarda bulundu.

Saltanat kaldırıldı

1 Kasım 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin saltanatı hilafetten ayırarak kaldırması ve Vahdettin’in İstanbul’dan ayrılmasıyla birlikte halifelik makamı boşaldı. Bunun üzerine Ankara ile iyi ilişkiler geliştiren Abdülmecit Efendi’nin hilafet makamına getirilmesi düşünüldü. TBMM’de 19 Kasım 1922’de yapılan oturumda Abdülmecit Efendi halife olarak seçildi. Halife’nin nasıl davranacağı, hangi unvanı kullanacağı gibi konular Meclis tarafından belirlendi. Abdülmecit Efendi de halife olarak seçilmesinin ardından Ankara’ya taleplerini iletti. Abdülmecit, 21 Kasım’da bir tören düzenlenmesini istiyor, cuma selamlığında kürklü veya işlemeli kıymetli kaftan giymesine ve Fatih Sultan Mehmet’inki gibi bir sarık takmasına izin verilmesini talep ediyordu. Kıyafet konusunda Ankara’dan onay çıkmadı. Törendeki gösteriş de hükümetin tepkisini çekti.

İsmet Paşa’dan sert tepki

Cumhuriyet’in ilanının ardından da halifelik kurumu varlığını sürdürdü ancak hilafetle ilgili tartışmalar da devam etti. Bazı gazetelerde hilafetin korunması gerektiği yönünde yazılar çıkıyordu. Abdülmecit Efendi’ye yapılan bazı ziyaretler de Ankara’da rahatsızlık yaratmıştı. 22 Kasım 1923’te Halk Fırkası toplantısında genel başkanlığa seçilen İsmet Paşa halife ile ilgili rahatsızlığını sert ifadelerle dile getirdi: “Tarihin herhangi bir devrinde bir halife zihninden bu memleketin mukadderatına karışmak arzusu geçirirse o kafayı behemehâl koparacağız.”

1924 yılı ocak ayına gelindiğinde Abdülmecit Efendi’nin, hilafet ödeneğinin artırılması ve İstanbul’a gelen resmi heyetlerin kendisini ziyaret etmesi yönündeki talepleri tartışmayı alevlendirdi.

Bütçe’de tartışma

25 Şubat 1924’te Meclis’te bütçe görüşmeleri başladı. Görüşmeler sırasında Halife’nin ve hanedanın ödeneği tartışmalara yol açtı. Mustafa Kemal, 1 Mart’ta Meclis’in beşinci çalışma yılı dolayısı ile yaptığı konuşmada “Milletin isteği, Cumhuriyet’in denenmiş ve olumlu sonuçları görülmüş olan bütün esaslara bir an önce ve tam olarak dayandırılması şeklinde ifade edilebilir. Müslümanlığın, yüzyıllardan beri yapılageldiği üzere bir siyaset vasıtası olarak kullanılmaktan kurtarılmasının ve yüceltilmesinin şart olduğu gerçeğini de görmüş bulunuyoruz” dedi.

2 Mart’ta Halk Fırkası grubunda hilafetin kaldırılması yönünde karar alındı. 3 Mart’ta hilâfetin kaldırılmasına dair kanun teklifi Meclis’e getirildi. Yaklaşık 5 saat süren tartışmaların ardından teklif kabul edildi. Abdülmecit Efendi aynı gece ailesiyle birlikte Çatalca İstasyonu’ndan trene bindirildi. 200 sterlin ile birlikte İsviçre hükümeti tarafından vize verilmiş pasaportlar da Abdülmecit Efendi ve ailesine verildi. Bunun üzerine Abdülmecit Efendi ve ailesi, İsviçre’de Territel kasabasındaki Büyük Alp Oteli’ne yerleşti. Daha sonra Paris’e yerleşen Abdülmecit Efendi, 23 Ağustos 1944’te burada öldü.

‘Bağımsızlığa tecavüz’

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, 22 Ocak 1924’te İzmir’deyken Başbakan İsmet Paşa’dan bir telgraf aldı. İsmet Paşa, telgrafta halifenin, ödeneğinin artılmasını talep ettiğini ve İstanbul’a giden hükümet üyelerinin kendisiyle görüşmekten kaçınması sebebiyle üzüntü duyduğunu bildirdiğini anlatıyordu. Bunun üzerine Mustafa Kemal, Nutuk’ta yer verdiği şu cevabı yazdı: “Halife, kendi özel hayatı ve dış yaşayışı ile, ecdadı padişahların yolunu tutmuş görünmektedir. Cuma alayları, yabancı devlet temsilcileri yanına memurlar göndererek ilişkiler kurmak, gösterişli gezintiler, saray hayatı, sarayında yedek subaylara varıncaya kadar kabul etmek, onların şikâyetlerini dinleyerek onlarla birlikte ağlamak gibi davranışlar bu cinstendir. Türkiye Cumhuriyeti devlet adamlarının veya resmî heyetlerin kendisiyle görüşmelerini istemesi bile, Cumhuriyet’in bağımsızlığına açık bir tecavüzdür.”

Ressam ve bestekâr

Abdülmecit Efendi Batı müziği ve resimle ilgileniyordu. “Sarayda Beethoven”, “Haremde Goethe” gibi resimleriyle bilinen Abdülmecit Efendi’nin nü resimleri de bulunuyor. 1899 tarihli “Avluda Kadınlar” isimli nü tablosu, 2013 yılında 1 milyon 600 bin liraya satıldı.

Laik Cumhuriyet rejiminin tescili


Atatürk’e ‘Halife ol’ teklifi

Atatürk, Nutuk’ta “Hilâfet makamının korunmasında, dinî ve siyasî menfaat ve zaruret bulunduğu inancında olan bazı kimselerin”, hilafetin kaldırılması sırasında halifeliği kendi üzerine alması yönünde teklifte bulunduklarını belirtiyor. “Bu gibilere, hemen gereken red cevabını vermiştim” diyen Atatürk, Nutuk’ta konuya ilişkin olarak şunları kaydediyor:

“Büyük Millet Meclisi hilâfet’i kaldırdığı zaman, din bilginlerinden Antalya Milletvekili Rasih Efendi, Kızılay adına, Hindistan’da bulunan bir heyetin başkanlığını yapıyordu. Rasih Efendi Mısır’a uğrayarak Ankara’ya döndü. Benimle görüşmek isteyerek şunları söyledi: Gezdiği ülkelerde Müslüman halk benim halife olmamı istiyormuş... Yetkili İslâm heyetleri, bana bu durumu bildirmek üzere Rasih Efendi’yi vekil etmişler. Rasih Efendi’ye verdiğim cevapta, Müslümanların bana olan bağlılık ve sevgilerine teşekkür ettikten sonra dedim ki: ‘Zâtıâlîniz din bilginlerindensiniz. Halifenin devlet başkanı demek olduğunu bilirsiniz. Başlarında kralları, imparatorları bulunan halkın bana ulaştırdığınız dilek ve tekliflerini ben nasıl kabul edebilirim. Kabul ettim desem, buna o halkların başında bulunanlar razı olur mu? Efendiler, açık ve kesin olarak söylemeliyim ki, Müslümanları hâlâ bir halife korkuluğu ile uğraştırıp aldatmak gayretinde bulunanlar, yalnız ve ancak Müslümanların ve özellikle Türkiye’nin düşmanlarıdır.’”

Laik Cumhuriyet rejiminin tescili





Yazarlar