Gündem Mustafa Kemal Paşa’yla İstanbul’a ilk gelişimiz

Mustafa Kemal Paşa’yla İstanbul’a ilk gelişimiz

11.11.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:

Atatürk’ün Çankaya Köşkü kütüphanecisi olarak seçtiği Nuri Ulusu, 12 yıl Ata’nın yakın çevresinde bulundu. Mustafa Kemal Ulusu, babası Nuri Ulusu’nun Atatürk ile olan çok özel anılarını Milliyet için kaleme aldı. Dizimizin 2. bölümünde Nuri Ulusu, Atatürk ile İstanbul’a ilk gelişlerinde yaşanan büyük coşkuyu anlatıyor.

Mustafa Kemal Paşa’yla İstanbul’a ilk gelişimiz

1 Temmuz 1927’de, trenimiz yavaş yavaş İzmit garına girmeye başlamadan, tüm güzergahımızın Atatürk resimleriyle, bayrak ve konfetilerle, defne yapraklarıyla donatılmış olduğunu gördük. Bu arada asker ve polis büyük bir tedbir alarak hazır kıta bekler vaziyette görülüyordu. Tam İzmit Garı’na girerken çok büyük bir takın hazırlanmış olduğunu gördük. Ön yüzünde BÜYÜK ATATÜRK, BU MİLLET SENİNLE YAŞAR, diğer tarafında da YAŞA GAZİ YAŞA yazıları görülüyordu.

Haberin Devamı

‘Yaşa, var ol’ avazeleri

İstanbul ve İzmit’in tüm erkek ve kadın mümessilleri, belediye heyetleri, idman kulüpleri sporcuları, İstanbul Valisi, Kolordu Komutanı vs. heyetlere mensup kişiler dört gözle Gazi Mustafa Kemal’ini bekliyordu. Saat 12’ye doğru İzmit Garı’na bu ahvalde vasıl olduk. O büyük kalabalık Gazi’yi görmek için dört gözle trenden inmesini bekliyordu. Gazi o gün çok şık giyinmişti. Siyah elbiseleri altına siyah rugan iskarpin, çok şık beyaz çizgili kravatı ile pencerede görünür görünmez çığlıklarla “Yaşa! Var ol!” avazeleri, kornalar, lokomotifin düdüğü, ortalığı bir anda çın çın çınlatmaya başlamıştı.

Top atışı yapıldı

Biz de ikinci vagondan, kalplerimiz adeta dışarıya çıkacakmış gibi büyük bir heyecan ve coşkuyla seyrediyorduk. Trenden indiği anda, top atışları ortalığı inletmeye başlamıştı. İstanbul ve İzmit heyeti, tek tek Gazi’nin elini sıkarak hoş geldin dedikten sonra, sonradan adının Muhtar olduğunu öğrendiğimiz bir İstanbul Milletvekili kısa ama çok veciz cümlelerle bir nutuk söyledi. Gazi çok keyifli ve mutlu şekilde gülümsüyor, halka eliyle selamlar yolluyor, yer gök alkışlarla inliyordu. Seremoniden sonra askeri kıtayı da selamladı ve grup halinde istasyondan çıktık ve bizi bekleyen Ertuğrul Yatı’na gitmek üzere rıhtımdaki askeri motorlara bindik ve top atışları eşliğinde Ertuğrul Yatı’na geldik. Refakatinde Nuri Bozok, Cevat Abbas ve Kılıç Ali Beyler ve birkaç mebus daha bulunuyordu.

Haberin Devamı

Mustafa Kemal Paşa’yla İstanbul’a ilk gelişimiz

Nuri Ulusu, Atatürk’ün vefatının ardından bayrağı yarıya indirmişti.

Sohbet gibi röportaj

İzmit Körfezi’nde başta Hamidiye Zırhlısı olmak üzere Berk, Peyk, Basra, savunma gemileri peş peşe sıralanmışlar. İzmit Bahriye Komutanlığı tüm hazırlığını yapmış, bembeyaz elbiseleriyle bahriyeliler dolmuş, sahilde halk heyecan içinde. Bu arada Marmara kıyısındaki şehirlerden gelen halk, vapurlarla liman açığında Atatürk’ü coşkuyla alkışlıyorlardı. Hamidiye Kruvazörü’nün refakatinde düdük ve top sesleriyle yola koyulduk. Gazi biraz yorulmuştu, hemen özel kamarasına götürdük, “Biraz istirahat edeceğim” diyerek hepimizi yolladı. Bir müddet dinlendikten sonra İbrahim’i çağırdı, sofra hazırlandı, arkadaşlarıyla yemek yendi, sohbetler yapıldı. Yatta bulunan gazeteciler izin isteyerek röportaja ve fotoğraf çekmeye başladılar. Onlarla şakalaşarak, adeta sohbet gibi röportajlar yaptı, gülümseyerek resimler çektirdi; çok keyifliydi.

Haberin Devamı

Kalamış’a baktı

Gebze’ye doğru gelmiştik, sahillerde biriken halkın coşkusuna el sallayarak cevap veriyordu. Bir ara masada otururken ileri doğru bakarak “Eh, Büyükada görüldü, demek ki geliyoruz” dedi. Nitekim İstanbul Boğazı’na yaklaşırken bir alay takalar, tekneler, kayıklar, mavnalar vs. düdüklerini çalarak, içlerindekiler de naralar atarak, Gazilerini karşılıyorlardı, hatta bazıları öyle yanaşıyordu ki, birkaç kere tehlike atlattılar.  Bu arada tahminen Heybeliada civarında, İstanbul’dan gelen devlet ve matbuat erkânı birkaç motorla, Ertuğrul’a yanaşarak gemiye vasıl oldular, Gazi kendilerini güvertede kabul etti, iltifatlarda bulundu. Aman Allah’ım, elindeki ipek mendilini sevgili halkına sallarken gülüşü, mutluluğu ve o insanlara verdiği heyecan görülmeye değerdi ve ne mutlu ki ben o anları hem de en yakınında olarak görüyor ve yaşıyordum. Artık Moda’ya yaklaşmıştık ki, bize döndü ve “bana bir dürbün verin” dedi, hemen koşup bir dürbün getirdik. Fenerbahçe ve Kalamış Koyu’na doğru bakarak “Ne güzel, ne güzel” buyurdular. Ertuğrul Yatı’nın güvertesi o dakikalar içinde bütün İstanbul halkının gözleri ile tavaf ettiği bir Kâbe olmuştu. Sarayburnu’nda belki binlerce kişi O’nu uzaktan olsun görmeye çalışıyordu. Su kesimlerinde insan hevenkleri sarkan vapurlar yatın etrafında ateş görmüş pervaneler gibi dolaşıyorlardı.

Haberin Devamı

Mustafa Kemal Paşa’yla İstanbul’a ilk gelişimiz

En büyük mükafat

Atatürk, ayakta, bu sevinç delisi olmuş vatan çocuklarının alkışlarına gülümseyerek cevap vermeye çalışırken yatın içinde bir kaynaşma oldu. Tezahüratı daha yakından seyretmek isteyenlerden birkaç kişi güverteye yaslanmışlardı. Şükrü Naili Paşa yarı şaka, yarı ciddi müdahaleye mecbur oldu. Temiz erkek ve kumandan sesiyle “Arkadaşlar, halk buraya bizi görmek için toplanmadı! Biraz kenara çekilelim de millet sevgilisini doya doya seyretsin” dedi. Atatürk bu esnada kelimenin en yüksek ifadesiyle büyük bir heyecan içindeydi. Yatta etrafına toplananlar geri çekildikleri zaman müthiş bir alkış yağmuru daha boşandı. Artık halk sevgilisini doya doya seyredebiliyordu. Bu tezahürat karşısında çok duygulanan Atatürk yanındakilere dönerek “Benim için dünyada en büyük mükafat, milletimin ufak dahi olsa takdir ve iltifatıdır” dedi.

Haberin Devamı

Alkışlarla sahile

Bilahare Sarayburnu’ndan, karşı sahil yönüne geçerek, Ortaköy, Beşiktaş ve derken Dolmabahçe Sarayı önüne geldik. Akşam altı sıralarıydı. Seyrisefain’e ait bir botla Atatürk, bahriye mızıkasının çalmasıyla, kendilerini karşılayanların alkışlarıyla sahile çıktı, her taraf çiçek bahçesiydi. Kırmızı halılar üzerinden selamlık kapısından Saray’a avdet ettik. Atatürk’le İstanbul ve Dolmabahçe Sarayı günlerimiz işte böyle çok güzel bir şekilde başlamıştı. Çok kısa bir istirahatten sonra muayede salonunda İstanbul mümessillerine bir hitabede bulundular. Hitaplarında İstanbul’dan bahsederken “İki Cihanın Mültekâsında” diye tanımlamasını hiç unutamam.

Fasıl heyeti

Bilahare bu aşağı kattaki salonda sıkılan Atatürk, mabeyin dairesi tarafında bulunan zülvecheyn salonunda sofranın kurulmasını emir buyurdular. Salon yanındaki kütüphanede de çalışmalarını yapacaklarını bildirdiler. Saat 18.00’i geçince deniz tarafında sofra kurulmuş, Zeki Bey şefliğinde orkestra çalmaya başlamış ve Atatürk de dostlarıyla yemeğe oturmuştu. Saat 22.00 - 23.00 aralarında ise Hafız Yaşar Bey idaresindeki alaturka fasıl heyeti, salonun bir köşesinde yerini almış ve alaturka fasıl da başlamıştı.

YARIN: Atatürk’ün kitap sevgisi ve okuma aşkı