Kıbrıs Bunun adı gasptır

Bunun adı gasptır

18.06.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:

.

Bunun adı gasptır

Türk Dil Kurumu sözlüğünde gasp “Bir malı sahibinin izni ve haberi olmadan zorla alma.” olarak tanımlanmıştır. Kıbrıs Türklerinin özgürlük ve uluslararası tanınırlığı başta olmak üzere, yer altı ve yer üstü zenginlikleri yarım asırdır Kıbrıs Rumları ve yandaşları marifetiyle gasp edilmektedir. Garantör ülkemiz Türkiye’nin 1974’te gerçekleştirdiği “Mutlu Barış Harekatı”yla bir nebze de olsa Kıbrıs Türkleri siyasi sınırlarını belirlemiş, barış ve huzur içerisinde 1974 öncesi mücadelelerini uluslararası siyasi alanda sürdüren devlet olmuştur.

Kıbrıs Rumları, Kuzey Kıbrıs siyasi iradesinin çözüm üzerine kurduğu siyasi ilişkileri yok sayarak Kıbrıs adasında gaspına devam etmektedir. Türkiye ve Kuzey Kıbrıs siyaset kurumuna danışılmadan İngiliz üslerinin bulunduğu yerlerdeki taşınmazlar Rumlara devredilmiştir. Rum siyaset kurumu ve kilisesi fırsatı bulduğu her anda Kıbrıs Türkünün hakkını gasp etmektedir. Bu gaspa cevap olarak hafta başı AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik “Bu anlaşmayı yaparken Türkiye’ye, KKTC’ye danışılmadı. Orada Türklerin de taşınmazları var. Bunun adı gasptır. Bunun hiçbir şekilde hukuken, ahlaken meşrutiyeti yoktur.” açıklamasını yapmıştır. Türkiye siyaset kurumunun ifadesi açık ve nettir. İngiliz üslerinde Kıbrıs Türklerinin de taşınmazları vardır. Eğer İngiltere üslerdeki taşınmazları iade edecekse Kıbrıs Türkleri de hak ve hukuktan kaynaklı taşınmazlarını almalıdır.

5. kol faaliyetleri

Dünya siyaset kurumu halklarının sağlığı için Covid-19 ile amansız bir mücadele vermektedir. Metot ve yöntemler deneme yanılma şeklinde devletlerin konuya bakışına göre değişiklik gösterebilir. Devletlerin gözle görülmeyen bir virüsle verdiği mücadele esnasında ‘kriz bizim işimiz’ diyen dini, dili ve ırkı belli olman kişi kurum ve çok uluslu şirketler tarafından başta ABD olmak üzere Avrupa’da sokakta devlet otoritesi ile çatışan gruplar yaratılmıştır. Geçtiğimiz on yıl Ortadoğu siyaseti ve sokak olayları incelenerek günümüze laboratuvar olabilir. Tunus’ta 17 Aralık 2010’da Muhammed Buazizi adlı bir gencin kendini yakmasıyla “Arap Baharı” olarak tanımlanan ülkeleri kaos ve karmaşaya götüren sokak eylemleri başlamıştır. Eylemlerin isminde bahar gibi güzel bir sözcük geçse de günümüz siyasetinin geldiği noktada ve vuku bulduğu ülkelerin durumları ortadır. ABD Polisinin afroamerikan bir vatandaşını gözaltı işlemi sırasında kullandığı orantısız güçle ölümlü bir olay ABD’de vuku bulmuştur. George Floyd’un ölümü sonrası siyahi Amerikalılar ABD sokaklarında kamu ile çatışarak sivil itaatsizlik gösterileri yapmaktadırlar. Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi sokakların karışması siyaset kurumunu etkilemede birinci derece önemli bir gelişmedir. Özgürlük ve insan hakları tanımlamalarının arkasına sığan karanlık odaklar 18-35 yaş arası kitleyi harekete geçirmektedir. Kaos ve terör siyaset kurumunu etkileyen en önemli argümandır.

Kuzey Kıbrıs’ta yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi Rum kesimindeki Cami saldırıları, pandemi sürecindeki esnafların ekonomik sorunları ve Türkiye karşıtı grupların harekete geçirilerek Kuzey Kıbrıs’ta siyaset kurumu etkilenmek istenmektedir. Geçmişte “Go Turkey, Go Cemil!” eylemleri yapılmıştır. Yok yere Türkiye karşıtlığı yapan bir cephe yaratılmıştır. Bugünlerde sosyal medyada bir video dolaşmaktadır. Türkiye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ailesine karşı akıl ve ziyandan yoksun saldırlar yapan sözde Müslüman bir kişi iç siyaseti karıştırmak istemektedir. Kıbrıs Türkü ve siyasi iradesi bu süreci iyi okumalı sağduyuyla seçime gitmelidir. Demokrasi ve özgürlük istemekle anarşizm arasında kıldan ince kılıçtan keskin bir çizgi vardır.