Kültür SanatGünü aydınlatan kitap

Günü aydınlatan kitap

11.11.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Günü aydınlatan kitap

Günü aydınlatan kitap

MEHMET Ağar, Tansu - Özer Çiller, Süleyman Demirel, Şevket Kazan, Nahit Menteşe, Necmettin Erbakan, Meral Akşener, Ayşegül Tecimer, Fethullah Gülen, Kemal Yazıcıoğlu, Necdet Menzir vd'nin fotoğraflarının yer aldığı bir broşür, üzerinde "Hayat bunlardan ibaret değil. Yeter ki ötesine bakabilelim" diye yazıyor. Hemen altında da "Kitaplar bunun için var" diye ekleniyor. Broşür 17. İstanbul Kitap Fuarı'nı dolaşırken edindiğim Metis'in yayın kataloğu.
Gerçekten de "gecenin boşluğunda, üşümüş, uyuşmuşken tam" ancak bir kitap sizi tekrar ısıtabilir ve gecenizi aydınlatabilir... Bizim de öyle oldu, ******** dost ve kitaplar arasında yol alırken içimiz aydınlandı.
İnsanların birbirine giderek horoz gibi yaklaştığı günümüz Türkiye'sinde Kitap Fuarı hala bir vaha niteliğini sürdürüyor sürdürmesine de genel antidemokratikliklerden, horozluklardan payını almadan edemiyor. Meraklılarının çok iyi bildiği üzere TÜYAP ile "idolojik" çatışma içinde olan Yayıncılar Birliği Başkanı Atıl And'ın sahibi olduğu Afa Yayınları bu yıl Fuar'a alınmadı. TÜYAP'ın bu tavrı başta yayıncılar herkesi rahatsız etti ama yayıncılar belli bir tavır sergilemediler. Tavırsızlığın nedeni sanırım And'ın son yıllardaki "tavır"larından kaynaklanıyor. Düşün Yayınları'nın sahibi Ahmet Nesin, her yayınevinin standında Afa Yayınları'nı da satmasını önerdi ama Fuar'ın ilk günlerinde bildiğim kadarı ile ne Atıl'ın ne de diğer yayıncıların bu konuda bir girişimi olmadı. Böylece kitapları Afa'dan çıkan yazarlar da gümbürtüye gitti.
Kitap Fuarı'nda az kalsın Ahmet Nesin'de gümbürtüye gidiyordu. Başbakan Mesut Yılmaz'ın gelmesiyle birlikte artan güvenlik önlemleri ve trafik zaten hepimizi canımızdan bezdirmişti ki bir gürültü koptu. Kitap kolilerinin içeri sokulması yüzünden çıkan tartışmada Ahmet polislerin yayıncılara yaklaşımını beğenmeyerek itiraz etmiş. Polisler de "kimliksiz ve alkollü" diyerek Ahmet'i "gözlem altına" almışlar. Sonra da bileğine mühür vurarak "salıvermişler". İnsan içkili araba kullanamaz ama içkili kitap satabilir. Neyse... Gelelim 17. Fuar'dan notlara:
- Bu yılki Kitap Fuarı'nın henüz lanse edilmemiş önemli bir konuğu var: Henri Alleg. Evrensel Yayınevi'nin konuğu olarak İstanbul'a çağrılan Alleg, Fransızlara karşı verilen Cezayir Kurtuluş Savaşı'nda işkence gören bir yazar. Alleg gördüğü işkenceleri yazmış, kitap Sartre'ın önsüzü ile yayına hazırlanmış ama Fransa, kitabın basılmasını yasaklamış. Alleg de İsviçre'ye geçerek kitabını orada bastırmış. Bir kurtuluş savaşı kahramanı olan Henri Alleg'in kitabı artık Türkçe'de. Bu arada yayıncılar Kate Millet ile Henri Alleg'i buluşturmaya çalışıyorlar. Çünkü biri İstanbul'a gelirken diğeri gidecekmiş.
- İletişim Yayınları bu yıl çok sayıda "star" kitap ile katılmış Fuar'a. Arturo Perez - Reverte'nin "Dumas Kulübü", Borges'in "Alej"i, Vus'at O. Bener'in "Kara Tren"i, Oğuz Atay'ın yıllar sonra gün ışığına çıkarılan "Eylembilim"i, Murat Belge'nin "Edebiyat Üzerine Yazılar"ı, Cemil Meris'in "Kırk Ambar"ı ve son yıllarda gelenek olduğu üzere gazete yazıları derlenen Kürşat Bumin'in "Medya Kronik"i ve Vivet Kanetti'nin "Hissesiz Kıssalar" gözüme ilk çarpanlar oldu.
- Metis Yayınları ise Yıldırım Türker'in "Türkiye Sizinle Gurur Duyuyor" kitabı ile gururlanıyordu. Yayınevi ilke olarak gazete yazılarından derleme yapmıyor ama bazı özel durumlarda bu ilkesini bozabiliyor. Yıldırım'ınki de tabii ki özel bir durum. Metis'in bir başka medar - ı iftaharı Adorno'nun Orhan Koçak çevirisiyle yayınlanan başyapıtı "Minima Moralia". Bu kitapta Adorno'nun ilgilendiği her şey var: Felsefe, günlük yaşam, siyaset, işçi hareketi, edebiyat, müzik, psikoloji, faşizm, ırkçılık ve savaş. Ve tabii "tulum politikaları" ve "Tımarhane Yolculuğu" ile Kate Millet, Engin Gençtan'ın "Kimbilir"i ve diğerleri...
- Can Yayınları bu yıl çok sayıda yeni yazarın kitabını basmış. Hikmet Temel Akarsu "Kaybedenlerin Öyküsü"nü yazmış. Zerrin Kos "Selamı Var"ı, Ahmet Karcılılar "Yağmur Hüznü"nü... Karcılılar'ın bu ilk kitabı sanırım önümüzdeki günlerde çok okunacak. Zaman ve mekan belirsiz olsa da Cumhuriyet'in ilk yıllarında başladığı anlaşılan, tutucu Anadolu kasabasında gelişen olaylar üzerine oturuyor kitap. Yıllar sonra, işlediği seri cinayetlerin sonuncusunda ele geçirilen bir katil, bir ruh hastası, hastasıyla konuşarak cinayetlerin nedenine inmeye çalışan bir psikiyatr... Dili, kurgusu ile de sizi şaşırtacak "Yağmur Hüzrü". Can Yayınları arasında çıkan Milan Kundera'nın "Kimlik", Paulo Cuelho'nun "Beşinci Dağ"ı, son olarak çıkan Susanna Tomarro'nun ilk kitabı da büyük rağbet görüyor.

- Fuar'ı dolaşırken Türklerin şu sıralar başucu kitabı olarak acilen başvurmaları gereken bir kitaba rastladım: Larry King'in Amerika'da çok satan kitabı "Kiminle, Ne Zaman, Nerede, Nasıl Konuşmalı". İnkılap Yayınları arasında çıkan kitabı yine bir televizyoncu, Kanal D ana haber bülteninin spikeri Yasemin Özdemir çevirmiş. Kitabı okurken iflah olmaz bir şekilde birtakım TV sekansları satır aralarına yerleştiler. Ferhan Şensoy'un bağırmaları, Levent İnanır'ın haykırışları, birbirlerinden alabildiğine nefret eden "mektepliler" ve "alaylılar" (A Takımı'ndan bahsediyorum). Beynim nasıl kodlandıysa o görüntüler bir türlü aklımdan gitmiyor. Vidaları gevşemiş bir ülkenin siniri bozulmuş vatandaşlarının "ben" haykırışları kulağımda çınlarken Larry King'in, dünyanın en çok konuşan adamının, dinlemenin kutsallığı, dinlemenin erdemi üzerine yazdıkları iyileştirici bir etki yaptı.
King, iyi konuşmanın sırlarını verirken ana kurallar olarak dürüstlük, doğru yaklaşım, karşınızdakine ilgi, açık olma'yı belirliyor. King radyodaki ilk programına başlarken çok heyecanlı ve kötüymüş, "Günaydın, bu benim radyodaki ilk günüm. Hep bunu istemiştim, hafta sonunda hep prova yaptım. 15 dakika önce bana yeni bir ad taktılar. Fon müziğim de vardı. Ama ağzım kupkuru. Sinirliyim. Patronum da az önce kapıyı tekmeledi ve bu bir konuşma işi diye bağırdı" sözleri ağzından dökülünce hem cesaretini toplamış hem de şov'u. CNN'in ünlü talk - show'cusu dürüstlük kuralını yaşamı boyunca hiç bozmamış. Türkiye'de haber spikerlerinin sık sık başvurduğu "biliyormuş" pişkinliğine hiç başvurmamış yani.
King'i "kral" yapan diğer bir özellik karşısındakine duyduğu candan ilgi olmuş. "Herkese saygı gösteririm, başkanlardan Muppet Şov'daki Kurbağa Kermit ve Miss Piggy'e kadar" diyor ve Will Rogers'ın bir zamanlar söylediği bir sözü hatırlatıyor: "Herkes cahildir, ama farklı konularda". King insanların kendilerini konuşmalarının merkezi yapmadan kendi kendileri olmasını bilmeleri gerektiğini anlatırken utangaçlığı yenmenin yollarını da öğretiyor. Kennedy, Rockefeller veya birkaç özel aile bireyi olmayan herkesin birbirine çok benzer koşullarda yetiştiğini kulağımıza fısıldıyor ve "Bulunduğunuz yere en az konuştuğunuz kişi kadar aitsiniz" diyor. King konuşmanın ilk kuralı olarak ise dinlemeyi öğütlüyor. "Konuşurken hiçbir şey öğrenemem. Bana konuşan kafa deseler de asıl başarımın dinlemekten kaynaklandığını düşünüyorum" diye yazıyor. İlgi çekmek yerine ilgi duymayı öneriyor. Aklıma yine A Takımı'ndaki konuşmalar geldi, ne kadar korkunçtular.
Bu kitabı gerçekten çok sevdim. Yasemin'e kocaman öpücükler.

GATETECİ Doğan Katırcıoğlu'nun "Olur Böyle Vakalar"ın ardından yayınladığı "Olmaz Böyle Vakalar" Türkiye'nin adli profilinin nasıl değiştiğini göstermesi açısından çok ilginç bir çalışma. Katırcıoğlu yarım yüzyıllık polis, adliye muhabirliği serüveni sırasında yakından tanıklık ettiği olayları anlatıyor kitabında.
Elya Yayıncılık tarafından basılan kitapta bilumum şaşırtıcı adli vakalar var, bunlardan biri, Alman karısını öldüren gurbetçinin, adliyenin tozlu raflarında kalmış dosyası ve inanılmaz yargılanma süreci... Dönemin acar avukatlarından Hüsamettin Cindoruk'un davalı gurbetçimiz için yaptığı, hukuk tarihimize geçecek savunması. Haldun, Franziska'yı öldürür, avukatın savunmasından anladığımıza göre ağır tahrik, yani aldatma sözkonusudur. Ben şu bölümü vermekle yetineceğim: "Bu dosya, milli bir dramın ibret verici hikayesidir. Yurt dışında ekmek kavgasına koşan Türk insanını ve ailesini korumasız bıraktığımız gurbette Haldun bizim kurbanımızdır." (...)
Bir başka örnek, 15 yaşındaki kızını imam nikahıyla evlendiren bir kadının, başlık parası alamayınca damadını tam bir buçuk yıl çile çekeceği hapishaneye göndermesi.. Karnında çocuğunu taşıyan bir genç kızla evlenmek isteyen avukatın, kızın ailesi tarafından çok ilginç bir yanıtla reddedilişi... Gerçekten "Olmaz Böyle Vakalar" dedirten gerçek öyküler...





KEŞFETYENİ
Ünlü oyuncu evlilik yolunda ilk adımı attı!
Ünlü oyuncu evlilik yolunda ilk adımı attı!

Cadde | 19.05.2025 - 15:56

Oyuncu Furkan Kızılay, evlilik yolunca ilk adımı atarak sevgilisi Tutku Yılmaz ile nişanlandı.

Yazarlar