Değişmesi gereken çok şey var... Her şeyden önce cinsel hayatla ilgili sorunların kamuoyunda rahatça tartışılması için ortam olmalı; huzur kaçıran, ya da ilkel güdüleri kışkırtmak amacıyla hareket eden biri damgası yemeden böyle şeylerin konuşulması mümkün olmalı. Bu açıdan medeniyetimizin cinselliğimizin iddialarını öğrenmeyi kabullenmek zorunda kalacağı önümüzdeki yüzyıla hâlâ pek çok iş kalmış durumda!" Bu satırların 1898’de yazan, psikanalizin babası Sigmund Freud, ünlü tezlerinden biri olan ölüm ve cinsellik ilişkisini geliştirirken, Bosna Hersek’te yaşayan Türk erkeklerinden esinlendi. Arc de Cercle dergisinin Ocak 2003 tarihli yeni sayısında yayımlanan araştırmasında, Peter J. Swales, Freud’un bilinçaltındaki harem özlemini ortaya çıkardı. Swales bu özgün araştırmasıyla, Freud’un yüzyılımıza devrettiği, cinsel hayatla ilgili sorunların kamuoyunda rahatça tartışılmasına bizzat Freud’u ele alarak ortam hazırlama çabasında. Swales daha önce Freud’un "baldızıyla" olan ilişkisini ortaya çıkararak psikanaliz dünyasına yeni bir açılım kazandırmıştı.
Yazının kapağında kapının arkasında saklı bir kadını muayene eden Osmanlı doktoru tablosu ve altında Freud’un "Öyleyse Türkiye’de mi yaşıyoruz?" şeklindeki sorusu yer aldı. Swales’in araştırmasına göre, Freud harem konusunda, Avusturya garnizonunda askeri doktorluk yapan Alois Pick’in Bosna Hersekli Türkler hakkındaki gözlemlerinden etkilendi. Pick, Freud’a Bosna Hersek’te yaşıyan müslüman "Türklerin" cinsel zevklere "olağanüstü önem verdiklerini" ve haremlerle ilgili duyduklarını ve gözlemlerini aktardı. Bosna Hersekli bir Türk’ün, "siz de pekala bilirsiniz efendim, bu işin sonu gelince hayatın bir değeri kalır mı?" şeklindeki sözleri ve tedavisi olmayan bir cinsel hastalıktan mustarip hastasının intiharı, Freud’un ölüm ve cinsellik üzerine "bastırılmış düşüncelerini" harekete geçirdi. Swales’in yaptığı araştırmalar bu dönemde, Freud’un eşiyle olan cinsel ilişkisinin
son bulduğunu ve eşinin kız kardeşine duyduğu ilginin geliştiğini kanıtladı.
Swales, Freud’un "Türk erkeklerinin çeşitli tuhaflıkları"na duyduğu aşırı ilginin Osmanlı imparatorluğu hakkında o dönemde Batı’da mevcut olan, Türk erkeklerinin hepsinin "çok eşli" olduğu yolundaki bir takım önyargılarla beslendiğini vurguladı: "Batılı erkekler, çok eşlilik ya da cinsel köle dahil hiçbir cinsel zevkten mahrum olmayan Türk cinsel İslam geleneğine gıptayla yaklaşıyorlardı." Swales araştırmasında Freud’un terapi koltuğunu süsleyen Türk halısının hikâyesine yer verdi. Kızkardeşiyle evlenen ve Freud’un uzak akrabası olan Makedonya’da tüccarlık yapan Moritz, Freud’un Selanik’ten hediye olarak getirdiği İzmir halısı, Swales’e göre, Freud’un Türk erkeklerine duyduğu aşırı ilginin bir başka ifadesi. Freud yine aynı dönemde cinsellik üzerine giriştiği tartışmalarda tutucu meslektaşlarını Türk jinekologlarına benzeterek küçük düşürdü: "Türkiye’de mi yaşıyoruz öyleyse?" sorusuyla resimdeki Türk doktorunun kapının arkasındaki kadının nabzını tutarak muayene edişini hicvetti.
Ölüm ve cinsellik arasındaki ilişki, Freud’un kendisinden sonraki yüzyıla tartışılmak üzere bıraktığı en önemli konulardan biri kuşkusuz. Swales’in Freud’un bilinçaltıyla başlattığı bu tartışma sosyal bilimleri bu yüzyılda da meşgul edecek.