22.10.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:
fturkmenoglu@milliyet.com.tr Ben Bergama'yı keşfetmeye Akropol'den başladım. En tepeden. Akropolis'ten... Bergama'dayım. Tarihteki adı Pergamon. Anlamının "kale" veya "yüksek yerin halkı" olduğu biliniyor. Bu adın neden konduğunu da, Akropol'ü gezerken anlıyorsunuz. Akropolis'e uzun uzun zaman ayırmak gerekiyor. Athena Tapınağı'nı, Zeus Sunağı'nı okuyarak gezmekte fayda var. Her taşın başka bir hikayesi var sanki. Truva Savaşı sonrasındaki ilk yerleşimi hayal ettim; Lidya ve Pers egemenliklerini düşündüm. Hele de o görkemli Bergama Krallığı'nı...Antik şehir gezintimden inanılmaz keyif aldım; yanlış anlaşılmasın, antik kentlerde günler geçirebilen meraklı bir amatör arkeolog değilim üstelik! Sonrasında yapılacak en güzel şey, Kızıl Avlu da denen Bazilika'yı ziyeret etmek. Hıristiyanlığın ilk azizlerinden St. Antipas'ın yakıldığı, ilk yedi kiliseden biri. Kızıl duvarlarıyla, avlusuyla, tarihiyle çok zengin.Hemen arkasından da sağlık merkezi olarak kullanılan Asklepion'a gittim ve kelimenin tam anlamıyla vuruldum. MÖ 4'üncü yüzyılda kurulan Asklepion'un kapısındaki yazıt şöyle diyor: "Bütün tanrılar adına kurulmuş bu kutsal yere, yalnız Ölüm Tanrısı Hades giremez!" Gerçekten de, rivayetin yalancısıyım, yüzlerce yıl boyunca Asklepion'da kimse hayatını kaybetmemiş... "Ölüm Tanrısı Hades giremez!" Akropol'e doğru giden yolun başında, Kızıl Avlu'nun karşı tarafında; Bergama'nın değişik yerlerindeki eski evleri dolaştım sonra. Bergama çok küçük değil, yürüyerek gitmek bir hayli zaman alıyor ama ben yürüdüm. Her yere. Cam kenarına çıkan insanlara "merhaba" dedim, çoğu sohbete başladı. İlk yerleşen Türk nüfusunun bir kısmı, mübadeleyle gelip boşalan evlerde yeni hayatlar kurmuş. Üç kuşaktır aynı evde yaşayan ailelerle tanıştım. Dar merdivenli, her katında bir odası bulunan evlerine konuk oldum. 95'lik amcalarla sohbet ettim.İkinci günümün sabahında Bergama Müzesi'ni gezdim. Amerika'dan kiliselerin düzenledikleri turlarla Bergama'ya gelen gruplarla tanıştım. "Amerikalı turist" klişesinden çok uzakta, Türkiye ve Türk tarihi hakkında ne kadar çok şey okumuşlar, hayretler içinde kaldım. Ama Arasta'da kendimi tamamıyle kaybettim. Dar sokaklar, küçük esnaf, köhne dükkanlar... Nasıl bir huzur duyduğumu anlatabilmem çok zor. Böyle sanki dedemin evine yatıya gitmiş küçük bir çocuktum, sanki her şey çok güzeldi, sanki cep telefonu ve internet hiç keşfedilmemişti, sanki Türkiye dünyanın en güvenli ve huzurlu memleketiydi...Amaçsız dolaştım. Ivır zıvırlar aldım, sokak arası kahvelerde oturdum, tüm kapılara kilit vuruluncaya kadar Arasta'dan çıkamadım. Arasta'da kendimi kaybettim İzmir'e 110, İstanbul'a 600 km. uzaklıkta. Ege bölgesindeyseniz, arabalı veya arabasız, ulaşımda sorun yok. En yakın deniz Dikili'de, sadece 26 km. Arabalıysanız, Bergama içinde de araba parkı sorun değil. Nasıl gidilir? Akropol'ü, tapınağı, Zeus Sunağı'nı gezin. Harika bir antik kent sizi bekliyor. Ayrıca tepeden Bergama manzarası da çok güzel. Asklepion muhteşem. Unutmayın, buraya ölüm giremez!23 km. uzaklıktaki Allinoi antik kentine de gidebilirsiniz. Ben gördüm, tavsiye ederim.Bergama Müzesi çok iyi bir müze. İki bölümü var. Eserler çok doğru sergileniyor kanımca.Kızıl Avlu'yu mutlaka ziyaret edin. Arasta'da mümkünse bir öğleden sonra geçirin. Ne yapılır?