PazarKıskançlığın resmini yapan adam

Kıskançlığın resmini yapan adam

20.02.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Büyük ressam Edvard Munch da evliliği esaret olarak algılayan, aşkta bağımsızlığı savunan insanlardandı. Ancak, sevdiği "özgür" kadını başkasının kolunda görmeye dayanamıyordu

Kıskançlığın resmini yapan adam

Oysa "Çığlık", Leonardo da Vincinin "Mona Lisa" tablosundan sonra sanat tarihinin en ünlü, çünkü seyircisini en etkileyen hatta kimini çıldırtan ikinci eseriydi. Oslodaki Munch müzesinden "Çığlık" ve "Madonna" tablolarının çalınması, Norveç devletinin, tüm eserlerini başkentine bağışlamış dahi sanatçısı Edvard Muncha yeni bir ihanetiydi. Avrupanın en varsıl, çünkü petrol zengini ülkesinde, gelmiş geçmiş en büyük sanatçısının eserleri sigortalı değildi ve müzede hiçbir koruma önlemi yoktu. Ama Norveç bunu hep yapıyordu. Anayurdu Edvard Munchun değerini en son kabul eden ülke olmakla kalmamış, hâlâ sansür uyguluyordu bir şekilde. Munch resim sanatını nasıl altüst ettiyse belgesel sinemayı öyle harmanlayan İngiliz yönetmen Peter Watkins, 1973 yılında sanatçının yaşamını muhteşem bir belgesele aktardı. Norveç televizyonu, gönülsüzce yapımını üstlenmek zorunda kaldığı filmden öylesine nefret ediyordu ki Cannes festivaline katılmasını engelledi. Ardından, satmayı reddetti. Derken filmin negatiflerinin, ses bantlarının kaybolduğunu ileri sürdü. Ama gerek Munch, gerekse sinemadaki ikizi Peter Watkins hayranlarını yıldıramadı. Kanadalı ve Fransız iki sanat kuruluşu yıllarca uğraştı, didindi ve filmin önce negatiflerini, ardından ses kayıtlarını bulup çıkardı ve yeniden kurguladı. Birkaç bin sanatsever dışında, resimden vesikalık, zaten vesikadan da Kenan Evrenin tablolarını anlayan 69 milyon Türk insanı, Edvard Munchun adını eğer duyduysa, Oslo Müzesinden "Çığlık" tablosu, hem de ikinci kez çalındığında duydu. Önce 91x73 cm boyutunda bir resmin nasıl olup da 100 küsur milyon dolar edebildiğine şaştı, ardından "Çığlık"ın ampul gibi bir kafadan atıldığını, bunca paranın da AKPnin tersine çizilmiş amblemine yatırıldığını görünce iyice apıştı. Peter Watkinsin "Edvard Munch" filmi, 32 yıl aradan sonra bu hafta başında yeniden doğdu ve Pariste vizyona girdi. Filmi izleyince, Norveçin Edvard Munchtan değil kendi bağnazlığından utandığı, zaten Munchun hayatı bu bağnazlığı yüzüne vurduğu için belgeseli unutturmaya çalıştığı anlaşılıyor. Meğer dünya özgürlük ve demokrasi şampiyonu başta Norveç, İskandinav ülkeleri, 20nci yüzyılın başında tutuculuğun daniskasını yaşadıkları için bugün böylesine serbestlermiş kadın, erkek. Bir uçtan bir uca savrulmuşlar, başka bir deyişle. Norveçin özgür başkenti Oslo, 1925 yılına değin "Christiania" adını taşırmış meğer. Yani "Hıristiyanya". Ve toplum, kilise, papaz, çarmıh arasında geriliymiş.Edvard Munch, 1863 yılında Hz. İsayla oturup Hz. İsa ile kalkan dindar bir ailede dünyaya geliyor. Aile değil, sanki bir çile yumağı. Herkes illetli: Doktor baba, kafayı dinle bozmuş, sinir hastası. Anne ve beş çocuk verem. Edvard Munch henüz beş yaşındayken annesinin, ardından ablasının kan kusarak ölümüne tanık oluyor. Ünlü "Hasta Çocuk" tablosu, ablası. Zaten kendisi de verem ama sanki, bilimin yeni buluşu, "Uzun ömür sağlıktan bağımsız bir DNA halkasıdır" kuramının kanıtı olarak, sanatoryuma gire çıka hatta bir ara İspanyol gribine yakalanmasına rağmen 80 yaşına kadar, tabii Norveç dışında yaşıyor. Çünkü anayurdu, son yıllarına kadar yerden yere vuruyor çığır açan resmini. Dindar bir aileden geliyor Ölümün ve dinin sarmaladığı çocukluğu, elbette Munchun sanatına sürekli yansıyan bir motif. Ancak, asıl dehası gençliğini damgalayan bir paradoks. Tıpkı sanatçı arkadaşları İbsen ve Strindberg gibi Munch da, evliliği esaret olarak algılayan ve kadın özgürlüğüne yürekten inançlı, aşkta bağımsızlığı savunan insanlardan. Ancak özgür kadını "vampir" görmekten kendisini alıkoyamıyor ve kadınların "erkek gibi" yürümelerinden, yani yasak tanımamasından, bağımsız olmasından acı çekiyor. Edvard Munch, sevdiği "özgür" kadını başkasının kolunda görmeye dayanamıyor. Ve Mallarmenin deyişiyle "bütün vücuduyla resim yapan" Edvard Munch, ömrünce çektiği en büyük acıyı, kıskançlık illetini, "Kıskançlık kaybetme korkusu değil, paylaşma korkusudur" diye tanımlıyor.Kimi erkeklerin, sevdikleri kadını paylaşmaktansa öldürmeyi tercih ettiklerini düşünürseniz, bence kıskançlığın en doğru tanımıdır. Yazara e-mail "Özgür kadın vampirdir"

KEŞFETYENİ
İki ünlü sevgiliden aşk dolu poz! Yeni saçları olay oldu
İki ünlü sevgiliden aşk dolu poz! Yeni saçları olay oldu

Cadde | 07.06.2025 - 08:44

Son dönemin en popüler oyuncularından Kubilay Aka, imaj değişikliğine gitti. Saçlarını pembeye boyayan Aka, sevgilisi Hafsanur Sancaktutan ile dudak dudağa bir fotoğrafını da sosyal medyada paylaştı.

Yazarlar