31.01.2010 - 00:26 | Son Güncellenme:
ESRA ALUS İstanbul
Jandarma Genel Komutanlığı, birinci Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne talep üzerine gönderdiği yazıda, “Jandarma Genel Komutanlığı kuruluş ve kadrolarında JİTEM adı altında birim bulunmamaktadır ve geçmişte de böyle bir kadro oluşturulmamıştır” denildi. Yazıda, 1988’den başlayarak Jandarma’nın terörle mücadele kapsamında istihbarat hizmetlerini etkinleştirmek için bazı birimlerin isimlerinin değiştirildiği, Nisan 1990’da ise yeniden “teşkilatlandırıldığı” anlatıldı.
Birinci Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 19 Kasım 2009’daki duruşmada aldığı kararda Jandarma Genel Komutanlığı’na JİTEM’in varlığına dair bilgi olup olmadığının sorulmasına karar vermişti. Cevap, mahkemeye 19 Ocak 2010’da ulaştı. Jandarma Genel Komutanlığı kuruluş ve kadrolarında JİTEM adı altında birim bulunmadığı ve geçmişte de böyle bir kadro oluşturulmadığı kaydedilen iki sayfalık yazıda, Jandarma Asayiş Komutanlığı’nca Kasım 1988’de terörle mücadelede kendi sorumluluk bölgesindeki istihbarat etkinliğini artırmak ve Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı kadrosunu güçlendirerek istihbarat hizmetlerini daha iyiye çıkartmak maksadıyla bazı birimlerin isimlerinin değiştirildiği anlatıldı. Buna örnek olarak ise “Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı” isminin “Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Grup Komutanlığı” olarak, İstihbarat Tim Komutanlığı’nın isminin ise “Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Birlik Komutanlığı” olarak değiştirilmesinin teklif edildiğini hatırlattı. Söz konusu teklifin ardından da bunun geçici olarak deneme mahiyetinde bir süre uygulamada kaldığı belirtilen yazıda, bu uygulamaya Nisan 1990’da son verildiği ifade edildi.
‘Kötü niyetli yaklaşımlar’
Nisan 1990’da Jandarma Genel Komutanlığı’nca yapılan düzenleme doğrultusunda Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı istihbarat birimlerinin, Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı ve Jandarma İstihbarat Tim Komutanlığı olarak teşkilatlandığı belirtilerek, şöyle denildi:
“Geçici görev kuruluşu uygulamasına Nisan 1990’da son verilmiş olmasına rağmen JİTEM isminin bir süre daha bölgede bazı vatandaşlar ile bir kısım devlet görevlileri tarafından kullanılmasının, tamamen bilgisizlikten veya jandarma ile ilgisi olmayan kötü niyetli bir kısım çevrelerin yaklaşımlarından kaynaklandığı değerlendirilmektedir. JİTEM tabiri günümüzde olduğu gibi geçmiş yıllarda da jandarma dışında bazı kaynaklarca zaman zaman kullanılmıştır. Hatta Jandarma Genel Komutanlığı’nın konuyu bilmeyen bazı alt kademelerinde de benzer ifadeler kullanılması ve bu meyanda Jandarma İstihbarat timlerinden ‘JİT’ diye bahsedildiğinin görülmesi üzerine 1994 yılında ‘JİTEM’, 1997 yılında da ‘JİT’ tabirinin kullanılmaması için birlikler uyarılmıştır.”
Küçük: Jandarma’yı hazmedemediler
Birinci Ergenekon davasının önceki günkü duruşmasında konuşan tutuklu sanık, emekli Tuğgeneral Veli Küçük, JİTEM’le ilgili şunları söyledi:
“‘Jitem, Susurluk’ dediler, ‘Tuncay Güney’i, Osman Yıldırım’ı buldular. Ben gerçeği biliyorum. Ben Türk milliyetçisiyim. Atatürk’ün izindeyim. ‘Vatanı parçalamaya kimsenin gücü yetmez’ dediğim için buradayım. Ama artık bana bir şey deyin. ‘JİTEM’ dediler. Nedir bu JİTEM. Ben Jandarma İstihbarat Gruplar Komutanlığı yaptım, amatör çalışmadım, profesyonel çalıştım. Devletin maaşlı elemanıydım. Devlet görev veriyordu, yapıyordum. Varsa dönemimle ilgili suç ispatlayayım. Jandarma Genel Komutanlığı’ndan ‘JİTEM nedir’ diye soruldu. ‘JİTEM diye bir kuruluş yok’ yanıtı geldi. Türkiye’de bankaların istihbarat şubesi var. Ama ülkenin yüzde 92’sinde emniyet ve asayişi sağlayan Jandarma Genel Komutanlığı’nın istihbarat teşkilatını hazmedemediler.”
Veli Küçük’ten yeni Susurluk bilgileri!...
Duruşmanın talepler bölümünde konuşan emekli Tuğgeneral Veli Küçük, 26 Ocak itibarıyla 2 yıldır tutuklu bulunduğunu belirterek, “24 aydır neden tutuklu bulunduğumu anlayamadım. Mahkemeye ve savcıya soruyorum, ‘Kuvvetli suç unsuru nedir? Söyleyin, sorgulayın’ diyorum onu da söylemiyorlar” dedi. Senelerden beri garip suçlar isnat edildiğini, kendisinin Susurluk’un tam göbeğinde olduğunun iddia edildiğini ifade eden Küçük, Susurluk kazası hakkında şöyle konuştu:
“Olaya el konuldu. Arabanın içinden silahlar çıktı ve arabanın içinde aranan bir kişi Mehmet Özbay vardı. Özbay için ‘derin devletin en kıdemli ismi’ denildi. Arabada silah bulundurmak suçsa gereken cezayı verselerdi. Silahların üzerinde numaralar vardı, nereden geldiği sorulmadı. Silahları verenler belliydi. Kazanın ardından Sami Hoştan aradı ve kaza hakkında bilgi verdi. ‘Sedat kötü durumda’ dedi. Arabada bulunan emniyet müdürü Hüseyin Kocadağ’ın doğuda terörle mücadelede ayağının değmediği taş kalmadı. Beraber çalıştık, can ciğer kardeşimdir. Sedat Bucak aşiret lideridir. Bucak aşireti PKK’yı Urfa’ya sokmadı. PKK Urfa’ya girseydi, İzmir, Burdur elden çıkmıştı. Hoştan, kazayı bildirmeseydi darılırdım.”
Kazanın ardından dönemin Balıkesir Emniyet Müdürü ile telefonda konuştuğunu belirten Küçük, “Sedat’ı hastaneye yetiştirin” dediğini anlattı. Emniyet Müdürü’ne “Mehmet Özbay, Mehmet Özbay olmayabilir, dikkat et” dediğini ifade eden Küçük, “Çünkü Perinçek, iki ay önce Mehmet Özbay’ın Abdullah Çatlı olduğunu TBMM Başkanlığı’na bildirmişti. ‘Üzerinde sahte kimlik var’ dediler. Devletin verdiği sahte kimlik, pasaport olmaz. Neden bu incelenmedi? Ama ben Susurluk’un merkezinde hâlâ yargılanıyorum, bu ayıptır” diye konuştu.