Hayat boyu bundan yakındı ama ölürken bile fotoğraflandı Diana. O sırada şuuru yerindeydi Diana'nın. Her şeyin sonuna geldiğini anlamıştı. Ölürken bile fotoğrafçılardan kurtulamadığını gördü.
"Paparazzo - manager!" yeni bir paparazzi türü. 34 yaşındaki Massimo Sestini, bu işi yapıyor. Dünyada belli başlı dergilere kapak olan fotoğraflarını masasının arkasındaki duvara asmış. Uluslararası ününü bu fotoğraflara borçlu. Özellikle de "Sun" gazetesinin kapağını süsleyen bir fotoğrafa... Diana'nın bikinili "ilk fotoğrafı" bu. Diana'nın tüneldeki son fotoğraflarını da ele geçirmiş Sestini. Tünelde Di'yi kovalayan yedi fotoğrafçıdan biri; ismini taşıyan "Sestini Ajansı" için çalışıyormuş çünkü. Bir milyon
dolar eden fotoğraflar yok ama meydanda. Diana'nın yüzünde ölümü ebedileştiren o fotoğrafları çünkü yok etmiş Sestini. Kendisiyle Floransa'da görüştüğüm Sestini, nedenini anlatıyor.
Prenses Diana'nın ilk bikinili fotoğrafını çeken "paparazzo," Sestini fotoğraf Ajansı'nın sahibi olan foto muhabiri Massimo Sestini, arkadaşımız Nilgün Cerrahoğlu'na paparazziliği ve son anlarına kadar Diana'nın son günlerini anlattı.
- Tünelde çekilen kaza fotoğrafları sizin ajansa ait. Diana'nın son anlarının fotoğrafları da elinize geçti ama kullanmadınız. Neden?
- Ahlaki nedenlerden değil. Fotoğrafçının güvenliğini düşündük sadece. Fransız savcı, fotoğrafçıları ilk yardımı esirgemekten ötürü suçluyor. Fotoğrafı yayınlarsak, fotoğrafın çekildiği yer belli olacaktı. Bu da onun başını çok fena derde sokabilirdi. Dolayısıyla fotoğrafları yok ettik.
- Yani Diana'yı kovalayan 7 paparazziden biri sizdendi. Öyle mi?
- Evet. Aslında Diana'yı bizden 2 kişi takip ediyordu. Motosikletle değil, arabayla. Tünele girerlerken çarpışmadan çıkan korkunç sesi duyunca, arkadaşlardan biri fotoğraf makinesini kapıp kendisini içeri atmış; diğeri arabayı park etmeye gitmiş. Arabayı park eden arkadaşımız olay yerine ulaştığında, içeri giren fotoğrafçımızdan ilk filmi almış. Ve filmi kaptığı gibi de, oradan uzaklaşmış. Amacı diğer paparazzilerden önce filmi bize ulaştırmaktı.
- Diğeri içerde mi kalıyor?
- Evet. Ve çektiği diğer filmlere polis el koyuyor.
- Tüneldeki arkadaşınız size neler anlattı?
- Mercedes'in yanına gittiğinde, Diana'nın şuurunun yerinde olduğunu; konuştuğunu söyledi.
- "Yakamı bırakın" mı demiş? "Hamileyim" mi demiş? Çocuklarına mesaj mı göndermiş? Ne demiş?
- Arkadaşımız, Diana'nın sözlerini anlamadığını, o sırada transa geçmiş şekilde fotoğraf çektiğini; kulak verip Prenses'i dinleyecek durumda olmadığını anlattı. İlk yardıma
telefon etmiş. "Oturup ağlayamazdım; tabii ki fotoğraf çektim" dedi.
- Diana'nın son fotoğrafları nasıldı?
- Yüzünde kan ve kazanın izi yoktu. Gözleri açık, dudakları yarı aralıktı. Kırık pencereden, profilden çekilmiş fotoğraflardı son fotoğraflar.
- Diğer paparazziler de, sizin arkadaşınız gibi filmlerin bir kısmını dışarı çıkarmış. O fotoğraflar niye hiçbir yerde çıkmadı?
- Herkes bizim gibi düşünmüş olmalı. Paparazziler, 15 yıl hapisle yargılanacaklar. Korkuyorlar. Fırtınanın tam ortasındalar. Ama o fotoğrafın, bir yerde mutlaka çıkacağına inanıyorum. Yalnız tabii fiyat değişti. Artık 1 milyon dolar değil, 100 milyon liret (10 milyar TL).
- O gece Diana'yı niye inatla izlemişler?
- Diana ile Dodi Paris'te birlikte hiç görülmemişlerdi. Birkaç fotoğraf daha çekmek için değil de, geceyi nerde geçireceklerini öğrenmek önemliydi. Ertesi gün takibe devam edebilmek için şarttı bu. Dodi'nin Paris'teki villasının muhteşem bir yüzme havuzu varsa mesela, ertesi sabah o havuzda çekilebilecek resimler, bizim için çok "özel" değer taşıyacaktı. Yani olayın, "arkası yarın" kısmı açısından önemliydi bu takip.
- Siz orada olsaydınız, aynı şekilde hareket eder miydiniz?
- Gayet tabii. İşim bu. Ben Bosna ve Somali'de savaş muhabirliği yaptım. Selde, zelzelede evlerini yitiren insanların fotoğraflarını çektim. Enkaz altında kalan aileleri fotoğrafladım. Çok trajedi gördüm. Duygusallığa kendinizi kaptırırsanız, mesleği yapamazsınız.
- Ama siz Diana'yı tanıyordunuz?
- O başka. Pazar sabahı ölüm haberini aldığım zaman, bir saat kendime gelemedim. Taş gibi kaldım. Bir dostu kaybetmiş gibi hissettim kendimi.
- İnsan objektifin ucundan gördüğü birisine bağlanabilir mi?
- Evet çünkü biz o objektifin ucundan o insanın hayatlarının içine giriyoruz. En beklemedikleri anda, en mahrem anlarında yakalıyoruz onları. Öpüşürken, denize girerken ya da çocuklarla oynarken. Fotoğrafı çektiğiniz şahıs o anda gözetlendiğini, resimlendiğini bilmiyor. Dolayısıyla o şahsı en doğal haliyle görüyoruz. Mahremiyetine giriyoruz. Bu da böyle tuhaf bir bağ yaratabiliyor.
- Diana'yı "soyan" ilk paparazzi sizsiniz. 1991'deki ilk bikinili resmini çektiniz.
- Öyle. Sardenya'da "Capo di Coda di Cavallo" diye kimsenin bilmediği bir plaj vardır. Diğer paparazziler onu ünlü koylarda ararken, ben o hiç tanınmamış koya gittim. Bikiniyle kaldığı tekneden aşağı iniyordu. Bir saatte, küçük bir Zodiac'dan 30 film fotoğraf çektim.
- "Bikini", 1991 yazının en büyük paparazzi olayıydı. Bu yazı da, Diana'yla, Dodi'yi kovalayarak geçirdiniz?
- Evet. St. Tropez'de başladık önce. Baba Al Fayed'in misafiriydi. Sonra Dodi çıktı ortaya. Sardenya'ya geçtik. Derken Yunanistan'da yaptığı yat gezisini, sonra İtalya'ya; Porto Fino'ya dönüşünü izledik. Hayattaki son gününü de Sardenya'da izlemiştik.
- Diana objektifle ilişkisi sevgi - nefret miydi?
- Evet. Ama yıllardır bizimle yaşadığı için, bunu o da bir oyuna çevirmişti. Bizimle oynuyordu. Nitekim yaz başı, motorlarla sürekli arkasında dolaşan fotoğrafçılara; "Size büyük bir sürprizim var!" diye seslenmesi de bunu gösteriyordu. Sürpriz Dodi Al Fayed'di...
- Onun da bir özel hayat hakkı yok muydu?
- Hayır. VIP'lerin özel hayatı yoktur.
- Evet, bir yanda kamunun haber alma özgürlüğü; bir yanda da temel özgürlükler var. Özel hayat, temel özgürlükler arasında. Habercilik nerde biter; özel hayat nerde başlar?
- Size her şeyi özetleyen iki anekdot anlatayım. Diana fotoğrafçılar tarafından kovalanmaktan şikayetçiydi. Londra'da gittiği tanınmış jimnastik salonunun sahibi bile gizlice fotoğraflarını çekmişti. Hayat boyu bundan yakındı ama ölürken bile fotoğraflandı Diana. O sırada şuuru yerindeydi Diana'nın. Her şeyin sonuna geldiğini anlamıştı. Ölürken bile fotoğrafçılardan kurtulamadığını gördü. Büyük bir ironi bu. Yazgının ironisi. Bir diğer ironi Fellini'ninki. "Paparazzo" sözcüğünü "Dolce Vita" filminde Fellini icat etti. Ama hasta yatağında, orası burası tüplere bağlanmış ölürken onu da fotoğrafladılar. Eline para tutuşturulan hemşirenin teki, paparazziler adına bu işi yaptı. İşte size paralel iki öykü. Haberciliğin sonu yok. Ölüme kadar bitmiyor.
- Bir sınır da yok mu?
- Hayır yok. Yazın Dodi'nin yatı "Jonikal"de gezerlerken, biz peşlerini hiç bırakmadık. Onları gözden kaybettiğim anlarda, uçak kiralayıp tepeden denizi tarıyordum. Bizim meslek böyle. Yılmayacaksınız.
- Siz bu işi neden yapıyorsunuz?
- Yalnız paparazzilikle yaşamam mümkün değil. Hayatını ben normalde habercilikle kazanıyorum. Spor, savaş fotoğrafçılığı yapıyorum. Ama paparazzilik tutku benim için. Kendi kendimle ve talihle boy ölçüşme fırsatı. İcabında teleobjektifle kovaladığım birisi için, Bonifaccio Boğazı'nı Zodiac'la geçmeye kalkabiliyorum... Paradan çok işin macera,
oyun yönü hoşuma gidiyor. Bu gençken yapılacak bir meslek. Tek bir fotoğraf çekmek için, 3 gün bir ağacın üstüne tüneyip bekleyebiliyorum ben. 50 yaşında bunu yapamam.