The Others Hoşgörünün kenti Elazığ, orada mısın?

Hoşgörünün kenti Elazığ, orada mısın?

15.02.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Elazığ son zamanlarda "Şeriat isteriz!" diye bağrışan Müslüm Gündüz ve arkadaşları (Aczımendiler) ile ün saldı. Elazığ'ın adı bugünlerde "Susurluk" dosyasının önde gelen kahramanlarından eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, Budapeşte 'de ana muhalefet partisi başkanı Mesut Yılmaz 'a saldıran Veysel Özerdem ve yeraltı dünyasının bazı tanınmış "Baba" ları ile birlikte anılmakta. Oysa Elazığ, çok yakın zamanlara kadar Türkiye'nin "derin hoşgörü" yörelerinden biriydi. Zülfikar Doğan, çocukluğunun ve gençliğinin Elazığ'ını yazdı.

Hoşgörünün kenti Elazığ, orada mısın

ELAZIĞ Lisesi 'ni bitirirken düzenlediğimiz "Mezuniyet Gecesi" için oluşturduğumuz Türk Sanat Müziği saz heyetinde başkemancı Ermeni arkadaşım Senharip, kanuni ise kardeşi Yakup idi. Kızkardeşleri Elizabet, lisemizin en güzel kızlarındandı. Halaları Diş Hekimi Roza hanım ise İngilizce derslerimize dışarıdan öğretmen olarak gelirdi.
Elazığ 'a Paris modasını taşıyan ve her yıl düzenli olarak Fransa 'ya giderek o yılın modasını "teneffüs" eden bayan terzisi Vahan, kentin hanımlarını şık ve modaya uygun giydirirken, Afrim Bey de kentin en gözde diş hekimlerinden biriydi.
Palu'lu Zaza aşiretinin lideri Ali Rıza Septioğlu o zaman da güçlü bir kimseydi. Demirel kendisini liste sonuna koyunca, bağımsız aday olup, AP'nin oylarını da bölerek TBMM 'ye girmeyi başarmıştı.
Paskalya ve Noel 'de bizler, Ermeni dostlarımızın, komşularımızın bayramını kutlar, Şeker ve Kurban bayramlarında ise onlar bizlere bayram kutlamasına gelirdi.
Türkiye'nin en büyük ruh ve akıl hastanelerinden birine sahip Elazığ 'ın delileri de çok ünlüydü. Trafik Memet , Aliye Bacı , Tınik hemen ilk akla gelenlerdi. Hastanenin başhekimi Mutemet Bey, iyi huylu akıl hastalarını gündüzleri kente bırakır, hayattan soyutlanmamalarını sağlardı.
Ancak halk arasında Mutemet Bey 'in de aslında "deli" olduğu konuşulurdu. Güzel Sanatlar Akademisi mezunu resim öğretmenimiz "Deli Nuro" lakaplı Nurettin Bey, Elazığ ve Harput'u birbirinden güzel heykellerle donatmıştı.
Hafta sonlarında Harput, Hazar Gölü (Sivrice) Elazığlıların piknik ve eğlence yerleriydi. Hazar Gölü'nün plajları yaz aylarında dolar taşardı. Elazığ Musiki Cemiyeti 'nin hafta sonu konserlerinde Halk Eğitim Merkezi konser ve oyun salonu dolar taşardı.
Tiyatrolar 2 - 3 günlüğüne Elazığ'a turneye geldiklerinde bilet bulmak çok zor olurdu. Yerli film gösteren Gölcük sineması kadar, sürekli "ecnebi" filmler oynatan Saray sineması da tıklım tıklım olurdu.
Her zaman sinemalarda "Balkon bayanlara, salon umuma" olur; sinemada "kabuklu yemiş yemek ve sigara içmek yasak" olduğu için, karanlıkta ellerinde fenerle dolaşan belediye zabıtaları, bunları yapanları yakaladığı gibi dışarı atardı.
Kapalı spor salonunda Barış Manço' yu, Cem Karaca' yı, Üç Hürel' i, Durul Gence orkestrasını bütün Elazığ gençliğinin izlediğini; Türkan Şoray, "Cemo" filminin çekimleri için kente gelip, attan düşerek boynunu kırdığında neredeyse bütün kentin Sultan için ağıt yaktığını anımsıyorum.
Gülom ve Yalçın plak stüdyoları İzzet Altınmeşe, İbrahim Tatlıses, Kenan Temiz' in kasetlerini çıkarır; Erkek Sanat Enstitüsü 'nden yayın yapan Elazığ Radyosu'nun "Dinleyici İstekleri" programında, başta sevgililer bütün şehir birbirine şarkı armağan ederdi. Herhalde bugün olsaydı, Elazığ Radyosu reytingde bütün özel radyoları geride bırakırdı...
Bugün hepsinin adları değiştirilip, Güzel Yurt, Yeşil Yurt gibi adlar konulan Kesrik, Mornik, Hüseynik, Hırhırik, Elazığ'ın "mutena" banliyöleri idi. Seko mahallesinde Türkü, Ermenisi, Alevisi, Sünnisi, Zazası, Kürtü birarada, dostça, hoşgörüyle, yanyana, sımsıcak ilişkilerle yaşardı.
Elazığ'ın tek kuru temizleyicisi "Jet" Memet işyerinin camına yazdırdığı "Jet Kuru Temizleme Fabrikası" yazısı yüzünden kentin "fabrikatörleri" arasında anılırdı. Şehrin ortasındaki şarap fabrikası uluslararası pek çok madalyaya sahip Buzbağ şarapları ile eğlence yaşantısına katkıda bulunurdu.
Keban Barajı, ardından Karakaya barajıyla sular altında kalan arazilerle kente doğru yaşanan yoğun göç, olağanüstü boyutlarda bir nüfus dolaşımına yol açarken; istimlak bedellerini alan kentlilerin önemli bir bölümü daha büyük kentlere yerleşmeyi seçti. Yerlerini köyleri istimlak edilen, arazileri su altında kalan köylüler aldı.
O yıllarda ne Aczimendiler vardı, ne de Müslüm Gündüz. Mehmet Ağar muhtemelen İçişleri Bakanlığı'na yeni memur girmişti. Veysel Özerdem' in aklından bir gün Budapeşte 'de anamuhalefet liderini yumruklayacağı geçmiyordu bile. Nihat Akgün , Necdet Ulucan gibi "baba" lar yeni yeni adlarını duyurmaya başlamışlardı.
Elazığ o yıllarda, hoşgörünün, kardeşliğin, dostluğun, sevginin egemen olduğu, çağdaş bir Cumhuriyet kentiydi. Şair ruhlu insanların, sanatla, edebiyatla haşır neşir olduğu bir yerdi.
Bugün şeriat isteyenlerin, "Susurluk Çetesi" işine adı bulaşan bakanların, yeraltı dünyasının kimi önde gelenlerinin hepsinin aynı kentten çıktıklarına, Türkiye'nin gündemine Elazığ'ın bu şekilde taşınmasına inanmak gelmiyor insanın içinden.