Havadan Sudan / Mikdat Kadıoğlu
Ne olacak bu dünyanın hali sorusu üzerine, Birleşmiş Milletler’in (BM) geçtiğimiz nisan ayında yayımladığı bir raporda dünyadaki çevre tahribatı değerlendirilmekte ve bazı bilimsel bulgular özetle şöyle sıralanmaktadır:
Sulak alanların yaklaşık olarak yarısı son 100 yıl içinde yok oldu. Baraj ve diğer su yapıları dünyadaki nehirlerin yüzde 60’ını bozdu ve dünyadaki tatlı su balıklarının yüzde 20’si kayboldu. Ormanların yarısı tüketildi ve halen tropikal ormanlar alarm veren bir hızla yok edilmeye devam ediliyor ve ağaç türlerinin yüzde dokuzu yok olma riski altında. Balıkçı filoları, denizlerin yerine koyabileceğinden çok daha fazla balık avlamakta. Bunun sonucu olarak, balık alanlarının yüzde 70’i aşırı avlanmaya maruz. Son 50 yılda tarım alanlarının 2/3’ü erozyon ile fakirleşti ve ormanların 1/3’ü de tarım alanına dönüştürüldü.
BM raporu, çevre konusunda daha fazla bilimsel araştırma yapılması konusunda da çağrıda bulunuyor. Evet, Türkiye’de de daha fazla bilimsel çevre araştırmaları yapılmalı, ama nasıl?
Çevre araştırması yapmak için veri, altyapı ve kaynak gerekir. Fakat, ülkemizde verinin toplanması ve dağıtılmasına gerekli önem verilmemektedir. Örneğin, küresel iklim değişimi araştırmalarında en önemli şey kaliteli meteorolojik gözlemler olmasına rağmen, bu verilerin elde edilmesi ülkemizde her geçen gün daha da zorlaşmaktadır.
Türkiye’deki meteoroloji istasyonlarının yarısı çalışamamaktadır. Çalışır durumdaki istasyonların verisini elde etmek de artık “kolay ve ucuz" değildir. Türkiye’deki bilimsel araştırmaların çoğu sadece akademik motivasyonlar ile yapılan ferdi veya küçük bütçeli çalışmalardır. Hem devletten yardım alarak gerekli alt yapıyı kurmak, hem de devlete para vererek veriyi satın almak çoğu kez mümkün olmamaktadır. Akademisyenlerin kendilerine takdir edilen komik maaşlar ile de veri satın alabilmesi ham bir hayaldir...
Evet! Devlet hesabına çalışan bilim insanlarımız, kendi ülkesi adına yapacağı araştırmalar için, kendi ülkesinde yapılan gözlemleri, kendi devletinden satın almak zorundadır. Devlet Meteoroloji İşleri gibi kamu kurumları, sırf döner sermaye gelirlerini artırabilmek için, topladıkları verileri bu ülkenin bilim insanlarına satmaktadır. Kamu kurumları ülke yararına çalışmalar yapılabilmesi için maddi destek ile beraber verileri bilim insanlarına (aralarında ayırım yapmaksızın) vereceğine, onlardan üstüne para istemesi ya da onları uzun bürokratik işlemlere tabi tutarak işi yokuşa sürmesi çağdaş ya da anlaşılır bir uygulama değildir.
Maalesef bu “parayı veren araştırmayı yapar!" mantığı, kamu kurum ve kuruluşlarımızda giderek yaygınlaşmaktadır. Bilim insanlarımıza da artık yapancı ülkelerin çevre çalışmalarını internetten izlemekten ya da ülkemizin verilerini yabancı bilim insanı veya kuruluşlarından makul bir gerekçe ortaya koyamadan istemekten (yani dilenmekten!) başka yapacak bir şey kalmamaktadır (Aslında bir yol daha var; Türkiye’yi boşverip gözlemlerini satmayı akıl edememiş ülkeler için çalışmalar yapabilirsiniz!).
Fikret Bila’nın köşesinden müjdesini verdiği Türkiye’de kurulması düşünülen “Bilgi Toplumu Bakanlığı", umarım “kolay ve ucuz veri edinme" hakkımızı da gözetir...