Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Mesut Yılmaz başbakanken, “Başbakan’ın sigarası“ diye 70’e yakın yazı yazmıştım. O dönemde Yılmaz Başbakan, Ecevit de Başbakan Yardımcısı’ydı. Tıpkı şimdi olduğu gibi, kapalı mekânlarda sigara içilmesi yasaklanmıştı. Ama kararın alındığı Bakanlar Kurulu toplantısı da dahil sonraki günlerde de Başbakan’ın sigarası elinden hiç düşmedi.
Başbakan Yılmaz, açık kapalı demeden her yerde sigara içiyordu. Neredeyse çekilen her karede elinde sigara vardı. Öğrencilerle birlikte olduğu karelerde bile.
Ve Başbakan’ın elinden düşmeyen sigarası yüzünden, alınan o karar hayata geçemedi. Tıpkı şimdiki Başbakan’ın domuz gribi konusunda ortaya koyduğu tavır nedeniyle, aşılama konusunun fiyaskoyla sonuçlanmak üzere olduğu gibi...
Başbakanlar ülkenin liderleridir. Öyle ya da böyle toplumu etkilerler. Bu yüzden hal ve hareketleri kadar, yaptıkları ve yapmadıklarıyla da rol modeller...
Şimdi de görünen o ki, üniversitelerde boş kalan 110 bin kontenjan için onlarca yazı yazmak zorunda kalacağız. Çünkü başta ÖSYM, YÖK ve MEB olmak üzere bu durum kimsenin umurunda değil.
YÖK ve ÖSYM bu konuda asıl hatalı kendileri olduğu için sorunu halının altına süpürebilirler. MEB de fen ve anadolu liselerindeki 4 bin boş kontenjan nedeniyle zaten “sabıkalı“ konumda. Hesap soracak olsalar, “Siz asıl kendinize bakın” yanıtını almaktan çekiniyorlar.
Peki o zaman ne olacak? Bütün bu kontenjanlar boş mu kalacak? Kalacaksa hiç mi hesap sorulmayacak? Gelecek yıllarda da kontenjanlar böyle boş kalmaya devam mı edecek?
En önemlisi de bu yanlışa dur diyen kimse çıkmayacak mı?
Bu yanlışa dur diyecek tek isim var, o da Başbakan Erdoğan. Yoksa bu yanlış aynen devam eder ve sadece iktidara değil ülkeye de zarar verir.
Aslında üniversitelerdeki boş kontenjan sayısı 110 bin gibi gözüküyor ama onu 2 yıllık meslek yüksekokulları ve 4 yıllık fakülteler bazında göz önüne aldığınızda, ortalama 3 yıllık bir süreci kapsıyor. Yani söz konusu öğrenciler, eğer bu yıl üniversiteye girmiş ve sonraki yılları da okuyor olsalardı, önümüzdeki 5 yıl boyunca, 300-400 bin kişilik bin kontenjanı doldurmuş olacaklardı. Ama şimdi hepsi boş kalıyor.
Hükümet, özellikle de Başbakan Erdoğan, her ile bir üniversite açılsın, üç tane daha fazla öğrenci üniversiteli olsun diye çok yoğun gayret gösterirken, YÖK’ün böylesine vurdumduymaz bir tavır içinde olmasını anlamak mümkün değil.
Daha önce de yazdım. Herhangi bir sektörde, örneğin turizmde, milyonlarca potansiyel turist varken, yatakların üçte biri boş kalacak olsa, ne oluyor diye hesap soran biri çıkmaz mı? Ya da otomobil sektöründe üretilen araçların üçte biri elde kalsa, yatırımcılar, “Ne bu beceriksizlik!” diye yöneticilerden hesap sormaz mı?..

Öğretmen atamaları?
Kasım ayı öğretmen atamalarında mutlu sona az kaldı. Her ne kadar 10 bin kadro çok yetersiz bulunsa da. Yasa teklifi, TBMM’nin ilgili komisyonlardan geçti. Önümüzdeki salı ya da çarşamba günü de öncelikli kanunlar arasına alınarak Genel Kurul’a getirilecek ve muhtemelen Öğretmenler Günü’nde, o da olmazsa, Kurban Bayramı öncesinde yasallaşacak. Yani müjde var. Ama müjde sözcüğüne kızan öğretmenler var. “10 binin nesi müjde, en az 30 bin kadro verilmeliydi” diye. Onlara şunu hatırlatmak isteriz: Ya bu on bin kadro da verilmeseydi?..

Aşı muamması
Okullarda kafalar karışık. Başbakan’dan sonra Milli Eğitim Bakanı Çubukçu’nun da aşı olmayacağını açıklaması, aşıdan korkan ve kaçan öğrenciler için en önemli mazeret kaynağı oldu. “Onlar vurulmuyorsa, biz de vurulmayız” diye yarım saat nutuk atıyorlar.
Peki ne olacak? Bu belirsizlik nereye kadar devam edecek?
İlle de büyük bir felaketin mi yaşanması gerekiyor?
Hükümet, bu konuda kendi içinde çok daha tutarlı bir yol haritası çizmek zorunda. Yoksa kafalar daha da karışacak...
Özetin özeti: Keşke bir de gölge bir kabine olsa da olanlar kadar olmayanları da yakından izlese ve toplumu objektif bir şekilde bilgilendirse. Yoksa kaybolan zamana, yitirilen kaynaklara, en önemlisi de yok olan canlara yazık olacak.